Parantez tarihsel ileriye yürüyüştür
Fotoğraf: Envato
Tarihsel yürüyüşte zorlamaya yer yoktur. Hele de devletlerin günümüzde olduğu gibi ekonomik ve siyasal alanlarda birbirine böylesine bağlandığı, medyanın insanları ve toplulukları böylesine birbirinden haberdar kıldığı dönemde kendi başına, hiçbir ulusun bir “lider” in güdüsünde kendi başına tarihsel yürüyüşe hükmetmesi olanaklı değildir. Olanaklı olmayan bir alanda ulusu zorlamak ise zaman ve enerji israfıdır. Ulusların tarihine bir bakalım; geçmişine dönmeyi arzulayan ya da şöyle veya böyle yaşanmış yıllara sünger çekerek geçmişini yeniden canlandırabilen bir ulus veya devlet görülmez.
Tarihe tersine akarak şahlanan medeniyet görülmemiştir, çünkü görülemez. Tarihsel süreci tersine çevirmenin olanaksızlığı, kimsenin ve hiçbir toplumun alt edebileceği bir süreç değildir; ondan dolayıdır ki, ulusların tarihinde böylesi bir tersine akan süreç yoktur. Tarihsel süreç geriye döndürülemez, çünkü geçmişte yaşanan içsel ve dışsal koşullar geçmişi silmiş, yerine yenisini yaratmıştır. Her yeni oluşumun kökleri zaten geçmişte filizlenmiş, içinden çıktığı yapıyı yıkmış ve yenisini vücuda getirmiştir.
Osmanlı, günahı ve sevabı ile bizim geçmişimizdir; sevabından yararlanır, günahından ders alır, sorumluluğunu yükleniriz. Fakat tarihsel olarak canlılığını yitirmiş bir yapıya dönmek hayaldir, maddeten olanaklı değildir, ham hayaldir. Ne Roma İmparatorluğu, ne Mısır İmparatorluğu ne de başka bir imparatorluk ya da krallık yeniden canlandırılmaya çalışılmıştır. Hatta bir zamanların hakimi olup, ülkesinde güneş batmayan Britanya İmparatorluğu dahi yeniden yaşatılmaya gayret edilmemektedir, çünkü edilememektedir. Çünkü tarih akmakta, koşullar değişmekte; değişen koşullar nedeniyle geçmiş dönüşerek başka modellere evrilmekte ve yeni modeller içinde vücut bulmaktadır. İmparatorluklar kısmen tarih sahnesinden silinerek farklı yapılarda ulus devletlere dönüştü. Osmanlı’nın kaderinin diğerlerinden farklı olması için hiçbir sebep yoktur; zaten böyle bir durum söz konusu olmuş olsa idi Osmanlı yıkılmaz, sağlıklı şekilde ayakta kalmış olurdu.
Tarihe karşı saygısız insanların anlayamadığı ve cahil inadı ile beyhude zorladığı parantezi kapatma hırsı, kendileri tarihe gömülünceye kadar, maalesef, ulusu yaralayıp geriletmektedir. Kimilerinin kapatma hırsı ile zikrettiği parantez, emperyalistlerin İmparatorluktan lokmalar alma hırsına karşı kazanılmış Kurtuluş Savaşı sonrasında ülkenin tarihsel yürüyüş koşullarında girişilen modernleşme hareketidir. Bu bir yıkım değil, toplumsal evrelerin bir aşamasındaki burjuva devleti oluşumudur. Solcuların da sağcıların da görmesi gereken budur. Osmanlı’nın gerileme ve çöküş dönemi sonrasındaki üretim ilişkileri ve sosyal koşullar başka bir raya geçişe izin vermiyordu. Nesnel koşullar her şeyi belirleme gücüne sahip olmamakla beraber, zaman zaman ciddi ağırlıkla tarihin akışını insanlara ve ülkelere dayatma gücü taşır. Bu aşamalardan geçilmeden sol akımlara savrulmak da tarihsel diyalektiğe aykırıdır.
Son iktidar döneminde bir “dava” iddiasıdır gidiyor. Osmanlı’nın yıkılışı üzerine ulus devlet formunda Türkiye’nin kuruluşu, emperyalistlere ters geldiği kadar, tam da bu sebeple ve emperyalist destekli siyasetle maalesef içteki bir kesimin de bu gelişmeyi hazmetmesinde sorun yaratmıştır. Ülke içinde yaratılan sosyolojik ikilem Batı dünyasının ülke siyaseti üzerinde hakimiyet oluşturmasında çok önemli bir yarıktır. Nitekim “keşke Kurtuluş Savaşı’nın galibi falanca devlet olsaydı” gibi ya da benzeri ifadeler böylesi bilinçsizlik, cehalet ve aymazlık işaretidir.
Günümüzde soğuk savaşın sonlanıp, Ortadoğu gölgesinde emperyalistler arasındaki hakimiyet çatışmasının kızışması Türkiye’nin servis hizmeti görmesi yolunu açmıştır. Şam’da Cuma namazı kılma, iki okyanus arasındaki alanda Türklerin hakim olacağı gibi saldırganlık niteliği taşıyan söylemler basiretli siyasetçinin söyleyebileceği sözler ve kuvveden fiile çıkarmaya çalışacağı eylemler olamaz.
- Devlet sermaye çatışması: Bir ilk mi? 01 Şubat 2025 05:43
- Faciayı salt sorumsuzluk olarak görmek yetersizdir 25 Ocak 2025 04:22
- 2025 acaba nasıl geçecek? 18 Ocak 2025 05:30
- Ekonomik kriz çevrimleri ve emek 12 Ocak 2025 04:51
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08