Şâkir zorda
Şimdi nereden çıktı bu Şâkir demeyin, size biraz Şâkir’in memleketini anlatayım..
İşim gereği, sekiz kez Libya’ya gittim. Bir kez de vize sorunum nedeniyle, Tripoli havaalanına indikten hemen sonra, geldiğim uçakla sınır dışı edildim; yani beni Libya’dan kovdular. Resmi adında sosyalist kelimesinin geçtiği bir ülkeden bile kovulduğuma göre, daha bir fırın ekmek yemem gerekiyor. Sizler de şu anda herkesin kaçmaya uğraştığı Libya’dan bile kovulmuş bir adamı okuyorsunuz. Kendinizi şanslı sayın, sosyete deyimle farkındalık yaratın.
Son derece ilginç bir ülkedir Libya. Ekonomik anlamda dışa açık olmasına rağmen kapalı bir polis devletidir. Otellerde, lokantalarda, çarşı pazarda, her yerde sivil polisler sizi gözler. Ülke lideri Kaddafi’nin ismini insanlar ağzına alamaz. Onun ismi telaffuz dahi edilmez, çünkü yasaktır; sağda solda konuşlanmış sivil polislerin kulağına giderse sonunuz iyi olmaz. O yüzden orada çalışan Türkiyeli işçiler kod isim kullanırlar. Aralarındaki konuşmalarda Kaddafi’den Şâkir diye bahsederler, Şâkir onun kod adıdır.
Düzene ayaklanan diğer kuzey Afrika ülkelerindeki sendika, demokratik kitle örgütü gibi güçler Libya’da yoktur. Örgütlü bir işçi sınıfının bulunmadığı bu ülkede burjuvazi de haliyle yoktur. Ekonomik gücü elinde tutanlar ise yönetimin üst kademesidir. Orada, bizdeki TOKİ veya DSİ gibi birtakım yatırımcı kurumlar vardır, konut ve altyapı yatırımları bunlara bağlıdır. Bunlar birer devlet kurumu olmasına rağmen, aslında şirkettir. O şirketlerin ortakları da üst düzey bürokratlardır; şirketin kazancından kâr payı alırlar, ayrıca ihale ettikleri her işten komisyon alırlar. Şirketlerin zarar ettiği hiçbir zaman görülmemiştir, çünkü onlar Libya’daki bütün yatırımların işverenidir. Bizim baba müteahhitler de onların kapısında dört takla atarlar, bütün sistem rüşvetle döner.
Libya’da yeni yapılan konutlar yerel halk komiteleri tarafından halka ücretsiz dağıtılıyor. Daha inşaatın ince işleri tam olarak bitmeden, birileri gelip dairelere yerleşiveriyor. Halka konut ve gıda yardımı yapılması, halkın yoksulluğunu elbette ki örtmüyor. Düzene isyan, aslında yoksulluğa isyandır. Bununla birlikte, her isyanı yurtsever başkaldırı hareketi olarak görmememiz gerekiyor; özellikle Libya gibi feodal ilişkilerin etkin olduğu ülkelerde feodaller de isyankar olabiliyor.
Libya, emek sömürüsünün en yoğun yaşandığı ülkelerden birisi. Büyük inşaat firmalarının şantiyelerinde genellikle Afrika veya Uzak Doğu ülkelerinden gelen işçiler çok düşük ücretlerle, 50-60 derece sıcakta çalışırlar. Bu yoksul işçiler en ağır işlere koşturulur; pasaportları da onları oraya getiren işçi simsarlarının elindedir, yani o işçiler rehindir. İşçi simsarları devlet görevlilerine ve şirketlerin yöneticilerine rüşvet verirler, bu çark böyle döner. Çarkın içinde, adlarına başarı destanları yazılan anlı şanlı firmalarımız da bulunur.
Şimdi Libya’dan on binlerce işçi, işsiz olarak geri dönüyor. Dönen işçilerin neredeyse tamamı alacaklı dönüyor, çünkü yurt dışında çalışanların 2-3 aylık maaşları şirketler tarafından içerde tutulur, geç ödenir veya hiç ödenmez. Ülkemizin işsizler ordusuna katılacak olan bu işçileri ve onların ailelerini, yine yoksulluk, yine sefalet bekliyor.
Evrensel'i Takip Et