23 Haziran 2019 00:20

Yolun açık olsun Yalnız Efe...

Yolun açık olsun Yalnız Efe...

"Yalnız Efe" Ahmet Karaçam | Fotoğraf: Barış Özel

PAZAR
Paylaş

Sizler bu satırları okurken, İzmir’in dağlarında yalnız bir adam, ilerlemiş yaşına rağmen her gün kilometrelerce dere tepe gezmeye artık isyan eden yaralı ayağının ağrısına dayanmaya çalışarak keçilerini güdüyor olacak. Sizler, bir tatil günü mahmurluğu ile geç kalktığınız yatağınızdan kahvaltı sofralarınıza oturup gazetenizi elinize aldığınızda yaşı 60’ları geçmiş o yalnız adam bir tespih çalısının cılız gölgesine sığınacak, sırtındaki teri kurutabilmek için ilk molasını verecek. Tüfeğini ve kıl örgü heybesini kurumaya yüz tutmuş bir delice zeytinin dalına asan o yalnız adam, dizinin dibine oturan, bazen başını kucağına koyup uyuyan kuzusunun sarı tüylerini okşayarak dinlenirken, sığındığı çalının yüz metre gerisinde, tel örgülerin içerisinde harıl harıl çalışan altın madeninin sesini duymamaya çalışacak!

Sürüsü yazı-yabanın bir avuç kalmış otları ile karnını doyururken, tespih çalısının gölgesinden yer yer turkuaza çalan deniziyle üzerinde ince bir buğunun tüttüğü İzmir Körfezi’ne bakacak yalnız adam.

Sizler, kahvaltı çayınızın ikinci bardağını doldurduğunuzda, o yalnız adamın molası da bitmiş olacak. Yayıla yayıla epeyce kendisinden uzaklaşan sürüsünü toparlayıp, artık neredeyse tepeye çıkmış olan güneşin yakıcı sıcağından korunmak için iğne yapraklı kızılçamların arasına doğru yönelecek. Sarp kayalıkların, yere dökülmüş ince çam yaprakları ile adeta karın-buzun üzerinde yürüyormuşçasına kayan dimdik yamaçların, önünde tozu dumana katarak ilerleyen sürüsünün peşi sıra vadinin dibindeki dereye ulaşmaya çabalayacak.

İnce belli cam bardaklarda, rengarenk desenli fincanlarda yudumladığınız çayın suyunda o yalnız adamın direnişinin, sırtında kuruyan terin emeği olduğunu kaç İzmirli biliyor ki acaba? Koca kentin burnunun dibinde, 700 metre yükseklikteki bir ormanın içinde, milyonlarca insana içme suyu sağlayan barajların havzasında işletilen altın madenine karşı tek başına direnen bu adam, Efemçukuru köylüsü Keçi Çobanı Ahmet Karaçam’dır. Namıdiğer “Yalnız Efe”...

İşte, İzmirli gazeteci arkadaşım Sevgi Halime Özçelik ile bu yalnız adamın, Yalnız Efe’nin öyküsünü çektik aylar boyunca. Onun direnişini, mücadelesini, yoksul yaşamını, direnişinde tek başınalığını görüntülerle belgelemeye çalıştık.

Belgesel ekibi olarak Yalnız Efe’nin öyküsünü onun yoksulluğuna yakın bir yoksunluk koşullarında çekmek zorunda kaldık. Yeri geldi yedek pilimiz, hafıza kartımız olmadığı için çekimleri yarım bırakarak döndük İzmir’e. İki fotoğraf makinesi, iki tepe üstü mikrofonla o dağların başında, hırçın esen rüzgarların ortasında son derece sessiz, konuşmayı sevmeyen Ahmet ağabeyden yaşamına, mücadelesine dair birkaç cümle alabilmek için uğraştık.

Cep telefonu kullanmayan, bir yerde 15 -20 dakikadan fazla duramayan keçilerin peşinde sürekli hareket halinde olan Yalnız Efe’yle konuşabilmek, vakit geçirebilmek çekimler sırasında en çok zorlandığımız anlar oldu. Onun sürüyü götürdüğü güzergahı, mola verdiği yerleri, sürünün su içtiği dere kenarlarını ve burada ne kadar zaman geçirdiklerini ezberleyip, ondan önce oralarda olup bu kısacık anlarda onunla konuşmaya çalıştık.

Büyük bir çoğunluğu altın madeni ile ekonomik ilişki içerisine giren, kendisi, çoluğu çocuğu akrabası madende çalışan köylülerle konuşabilmek de epeyce sıkıntılı oldu. Onlarla köyün içerisinde değil çalıştıkları üzüm bağlarında görüşme yapabildik bu nedenle.

Birkaç ayda tamamladığımız çekimler ancak iki yıllık bir sürede belgesel haline gelebildi. Çekimlerimizi kendi kıt kanaat olanaklarımızla yapabildik ama bundan sonrası, kurgu, ses, renk, altyazı vs. teknik konularda profesyonel yardım gerekiyordu. Gereken parayı bulabilmek aylarımızı aldı. Bu süre içerisinde bir dostumuz alt yazıyı, bir başkası fragman müziğini gönüllü olarak yaptı. Çekimler sırasında bizi köye götüren dostlarımızın bir kısmı akaryakıt parasını dahi almadılar. En sıkıştığımız anda EGEÇEP küçük de olsa bir kaynak aktararak çekimlerimize devam edebilmek için yedek pil, kart gibi acil ihtiyaçlarımızı almamızın önünü açtı.

Yalnız Efe belgeseli, altın madeninin milyon lirayı bulan teklifini elinin tersiyle itip yoksul ama onurlu bir yaşamı tercih eden, madenin bağına konmaması için direnen keçi çobanının öyküsüydü.

Her ne kadar bütün çekim ekibi ve destek verenler Yalnız Efe’nin mücadelesinin aktarılmasına yürekten inansalar ve bu inancın verdiği cesaret içerisinde “sıfır bütçe”yle bu işe kalkışsalar da, teknik olanaksızlıkların yol açtığı sıkıntılar belgeselde ortaya çıktı ne yazık ki. Bazı yerlerde rüzgarın sesi, bazı yerlerde görüntünün niteliği teknik aksaklıklar olarak yansıdı belgesele. Daha iyisi mutlaka olurdu, olmalıydı ama bizim olanaklarımız da açıkçası ancak bu kadarına elverdi.

Yalnız Efe ilk gösterimini 12. İstanbul Documentarist Belgesel Günlerinde, 16 Haziran’da Yeşilçam Sinemasında yaptı. İzleyicilerin beğenisini ve alkışını aldı, merakını uyandırdı. Birçok izleyici belgeselin devamının çekilip çekilmeyeceğini sordu.

Yalnız Efe belgesel olarak salonlarda, ekoloji mücadelesi verilen alanlarda gösterilirken, belgeselin kahramanı hâlâ o dağlarda keçilerin peşi sıra koşturacak.

Yaşamı savunmanın, direnmenin lafla olmayacağının canlı tanığıdır Yalnız Efe. Bu yönüyle de ülkedeki ekoloji mücadelelerine önemli bir mesaj taşımaktadır; Tek başınıza da kalsanız direniş olduğu müddetçe umut dimdik ayaktadır!..

Ayağına taş değmesin, yolun açık olsun Yalnız Efe...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa