‘Altın Çağ'ın cevherleri
Fotoğraf: Envato
İki dünya savaşı arası dönem benim açımdan sinemanın ‘gerçek altın çağı’dır. Bu genç sanatın her türden yaratıcılığa açıklığı her anlamda çok büyük isim ve filmlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Bir yanda Almanya’da sinema ve felsefe arasında bağlar kuruluyor, diğer yanda Sovyetler Birliği’nde sinema dili durmadan yıkılıp yeniden yeniden inşa ediliyor, öte yandan ABD’de stüdyo sistemi varlığını hissettirirken bu büyük sanatın seyirciyle bağ kurmadaki gücü test ediliyordu. Ve tabii sinemanın bir halk temaşası haline dönüşmesi, yalnızca büyük filmleri, büyük yönetmenleri değil, kendilerinden sonraki bütün kuşakları etkileyecek oyuncuları da ortaya çıkardı.
İki savaş arası dönem tek alandaki bir patlamanın değil, (İtalyan Yeni Gerçekçiliği, Fransız Yeni Dalgası ya da Hollywood Rönesans’ı vb.) sinemanın her alanında müthiş eserlerin ortaya koyduğu bir zaman aralığıydı. Bu altın çağın meyvelerinden birisi de komedi filmleri hiç kuşku yok ki. Charlie Chaplin, diğer yanda Buster Keaton adeta komedi türünü sinemaya hediye ediyordu. Aynı yıllarda sinemaya başlayan, ilk kez 1921 yılında “The Luck Dog” filminde birlikte görülen ama asıl olarak 1927’den sonraki on yıllık dönemde yaptıkları filmlerle zirveye çıkan komedi ikilisi Laurel ile Hardy de bu inşanın önemli unsurları arasında yer alır.
2013 tarihli “Pislik” filmiyle tanıdığımız İskoç Yönetmen Jon S. Baird, Jeff Pope’un senaryosundan çektiği “Laurel ile Hardy” bu muhteşem ikilinin hayatının, kariyerlerinin son demlerine bakış atıyor. Film, ikilinin yollarını ayırdığı 1937 yılında açılıyor. Stan Laurel uzun yıllardır çalıştıkları stüdyonun hak ettikleri ücreti vermediğini düşünerek ayrılma kararı alıyor. Ancak sözleşmesi devam eden Oliver Hardy kalmaya karar veriyor ve efsane ikili bitiyor. Araya uzun bir savaş ve yıkım giriyor ve bu kez 1953 yılında yeniden bir araya gelişlerine tanıklık ediyoruz. İngiltere’de bir turne için yıllar sonra bir araya gelen ikilinin, zaman ilerledikçe unutulmuşluklarını, yeni düzene uyum sağlama çabalarını ve tabii ki birbirleriyle geçmişin hesabını kapatma süreçlerini takip ediyoruz.
“Laurel ile Hardy”, özelikle de Steve Coogan (Laurel) ve Oliver C. Reilly (Hardy) oyunculuklarıyla bir dönemin büyük yıldızlarının düşüş ve çıkışlarını, iç dünyalarında yaşadıklarını bir “Laurel ile Hardy” filmi izliyormuşçasına seyirciye geçirmeyi başarıyor. Buna eşlerini canlandıran Shirley Henderson (Lucille Hardy) ve Nina Arianda (Ida Laurel) da eşlik edince film karakterlerin son demlerinden iç dünyalarında ve yakın çevrelerinde neler yaşandığına dair doyurucu bir düzeye ulaşıyor.
Ne var ki karakterlerimizin ‘Yeni Çağ’ ile uyum sorunlarını, temsil ettikleri dünyanın çok geride kaldığını içeriden görsek de, dış dünya ile bağlantısına dair hiçbir şey söylemiyor film bize. O kadar hiçbir şey ki, arada bütün dünyayı kasıp kavuran bir savaş yaşandığını bile anmıyor film. İkili ile tanıştığımız 1937 ile yeniden bir araya geldikleri 1953 yılları arasında dünya yıkılıp yeniden kuruldu. Haliyle ne ikilinin kendilerini var ettikleri ve zirveye çıktıkları dünya aynı dünya, ne de onlarla birlikte kahkaha atan insanlar aynı insanlar. Film bu büyük dönüşümü tamamen kadrajın dışında tutarak meseleyi basit bir zaman atlaması olarak ele alıyor. Hal böyle olunca da hikayenin bir ayağı eksik kalıyor. Anlattığı bu büyük karakterleri tarihsel ve kültürel bir zemine oturtamayan senaryo, ikilinin gücünü ve güçsüzlüğünü anlayabileceğimiz bir dil tutturma becerisini kaybettikçe kendi içine kapanan bir ‘saygı duruşuna’ dönüşüyor.
Sanki senarist ve yönetmen de karakterlerin kişilik özelliklerini kendilerine rehber edinip, bütün bunları umursamamayı tercih etmişler. Dost olmanın, birlikte yaratmanın ve her şeye rağmen sahnede kalmaya devam etmenin her şeyin üzerinde olduğunu onların gözünden görmek istemişler. Bu bile filmi görmek için yeter!
YESTERDAY
ORİJİNAL ADI: Stan & Ollie
YÖNETMEN: Jon S. Baird
OYUNCULAR: Himesh Patel, Lily James, Ed Sheeran, Kate McKinnon, Joel Fry,
YAPIM: 2018 ABD
SÜRE: 99 dk.
- Zamanı eğip bükmenin şehveti 21 Aralık 2024 04:15
- Uçucu bir peri masalı 02 Kasım 2024 04:15
- Altın Koza ve kronik festival problemleri 05 Ekim 2024 04:30
- Dibini görmeyen... 31 Ağustos 2024 04:25
- Silahlı kuvvetler sermayeye hükmetmeye yelteniyor! 10 Ağustos 2024 04:50
- ‘The Boys’ evreni nasıl kuruldu? 03 Ağustos 2024 04:15
- Roma’nın gurbet kuşları! 27 Temmuz 2024 04:25
- En güzeli uzaktan sevmek belki… 20 Temmuz 2024 04:42
- Analardır, adam eden adamı! 13 Temmuz 2024 04:40
- Amerika kimin rüyası? 06 Temmuz 2024 04:46
- Türkiye’nin film festivali rejimi 11 Mayıs 2024 04:15
- Müslüm’ün yapımcısından: Amy Winehouse! 04 Mayıs 2024 04:37