Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler
Fotoğraf: Envato
Derinleşen ekonomik kriz ve artan yoksulluk mültecilik sorununu gerek ekonomik gerekse insani boyutuyla her geçen gün daha da ağırlaştırıyor.
En ağır işlerde, her türlü güvenceden yoksun olarak, boğaz tokluğuna çalışmayı kabul edebilecek düzeyde çaresiz bir kitlenin varlığı patronların iştahını kabartırken, tabanda rekabeti de keskinleştiriyor.
Biz onları “mülteci” olarak nitelendirsek de hukuksal statüleri bu değil. Hal böyle olunca da mülteci hukukunun her türlü hak ve güvencesinden yoksunlar.
İktidarın kendilerine biçtiği “misafir” statüsü; gerek sömürünün en ağır koşullarına maruz kalmalarının gerekse ana muhalefete mensup kimi politikacının sürdürdüğü kibir ve dışlama politikalarının başlıca gerekçesi.
31 Mart seçimlerinin ardından CHP’li birçok belediye mültecilere yönelik ayni ve nakdi yardımları durdurduğunu ilan etti. Kimi yerde satışını yaptıkları nargilelere ve omuzdan taşımalı kağıt toplama araçlarına el koyulurken, kimi yerde ise plajlara gitmeleri yasaklanıyor.
Ana muhalefetin bu tutumuna karşı iktidarın mülteci işçileri savunma biçimi ise ibret verici nitelikte! En ağır işleri en ucuza yaptıklarını vurguluyor ve böylece “ekonomiye yaptıkları katkı”yı anlatıyorlar.
Ana muhalefet, işçi sınıfının giderek zorlaşan çalışma ve yaşam koşullarının müsebbibi, bu koşulları en ağır şekilde yaşayan, mülteci işçilermiş gibi davranırken iktidar ise bu yaklaşımı mültecilerin yüksek sömürülebilme kapasitesini vurgulayarak çürütmeye çalışıyor.
Ve bu yaklaşımların her ikisi de sınıfsal niteliği itibarıyla aynı sonuca hizmet ediyor.
Yükselen yabancı düşmanlığı, tüm insani maliyetinin yanı sıra, işçi sınıfının ortak hareket etme iradesini engelliyor. Buna karşılık iktidarın yaklaşımı ise patronlara cesaret verirken, bu ekonomik ve insani kriz koşullarının devam edeceği anlamına da geliyor.
Öte yandan mülteci işçilerin haklarını savunmak, sınıf dayanışmasının bir gereği olduğu kadar Türkiyeli işçilerin kazanılmış haklarını koruyabilmek bakımından da elzem.
Çünkü emek gücü piyasalarında daha fazla sömürülebilen kesimlerin varlığı, sınıfsal hakların bir bütün olarak gerilemesi sonucunu doğuruyor. Dolayısıyla tepkilerin hedefine mülteci işçileri değil, onların daha güvensiz ve güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda olmalarını koymak gerekiyor. Bu konuda başlıca görev de sendikalara düşüyor.
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50
- Eğitim işsizlik ilişkisi 28 Ocak 2019 00:17