01 Temmuz 2019 00:09

Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler

Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Derinleşen ekonomik kriz ve artan yoksulluk mültecilik sorununu gerek ekonomik gerekse insani boyutuyla her geçen gün daha da ağırlaştırıyor.

En ağır işlerde, her türlü güvenceden yoksun olarak, boğaz tokluğuna çalışmayı kabul edebilecek düzeyde çaresiz bir kitlenin varlığı patronların iştahını kabartırken, tabanda rekabeti de keskinleştiriyor.

Biz onları “mülteci” olarak nitelendirsek de hukuksal statüleri bu değil. Hal böyle olunca da mülteci hukukunun her türlü hak ve güvencesinden yoksunlar.

İktidarın kendilerine biçtiği “misafir” statüsü; gerek sömürünün en ağır koşullarına maruz kalmalarının gerekse ana muhalefete mensup kimi politikacının sürdürdüğü kibir ve dışlama politikalarının başlıca gerekçesi.

31 Mart seçimlerinin ardından CHP’li birçok belediye mültecilere yönelik ayni ve nakdi yardımları durdurduğunu ilan etti. Kimi yerde satışını yaptıkları nargilelere ve omuzdan taşımalı kağıt toplama araçlarına el koyulurken, kimi yerde ise plajlara gitmeleri yasaklanıyor.

Ana muhalefetin bu tutumuna karşı iktidarın mülteci işçileri savunma biçimi ise ibret verici nitelikte! En ağır işleri en ucuza yaptıklarını vurguluyor ve böylece “ekonomiye yaptıkları katkı”yı anlatıyorlar.

Ana muhalefet, işçi sınıfının giderek zorlaşan çalışma ve yaşam koşullarının müsebbibi, bu koşulları en ağır şekilde yaşayan, mülteci işçilermiş gibi davranırken iktidar ise bu yaklaşımı mültecilerin yüksek sömürülebilme kapasitesini vurgulayarak çürütmeye çalışıyor.

Ve bu yaklaşımların her ikisi de sınıfsal niteliği itibarıyla aynı sonuca hizmet ediyor.

Yükselen yabancı düşmanlığı, tüm insani maliyetinin yanı sıra, işçi sınıfının ortak hareket etme iradesini engelliyor. Buna karşılık iktidarın yaklaşımı ise patronlara cesaret verirken, bu ekonomik ve insani kriz koşullarının devam edeceği anlamına da geliyor.

Öte yandan mülteci işçilerin haklarını savunmak, sınıf dayanışmasının bir gereği olduğu kadar Türkiyeli işçilerin kazanılmış haklarını koruyabilmek bakımından da elzem.

Çünkü emek gücü piyasalarında daha fazla sömürülebilen kesimlerin varlığı, sınıfsal hakların bir bütün olarak gerilemesi sonucunu doğuruyor. Dolayısıyla tepkilerin hedefine mülteci işçileri değil, onların daha güvensiz ve güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda olmalarını koymak gerekiyor. Bu konuda başlıca görev de sendikalara düşüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa