08 Temmuz 2019 23:30

SYRIZA, halkı kurtarma iddiasıyla geldi, burjuvaziyi kurtarıp gitti!

SYRIZA, halkı kurtarma iddiasıyla geldi, burjuvaziyi kurtarıp gitti!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yunanistan'da erken genel seçimi, 158 milletvekili çıkaran “merkez sağcı” Yeni Demokrasi (YD) Partisi kazandı. YD lideri Kiryakos Miçotakis tek başına hükümet kurarak çoğunluğa ulaştı. Aleksis Çipras'ın başında bulunduğu “Radikal Sol Koalisyon” SYRIZA ise 86 milletvekili çıkararak yenilgiye uğradı.

Popülist sol bir söylemle halkçı, sosyalizmi çağrıştıran slogan ve vaatlerle 2015 yılındaki seçimde iktidara gelen SYRIZA, dört yıllık iktidarı boyunca AB’nin Yunanistan’ı “sömürgeleştirme” planını hayata geçirerek, halk indindeki itibarını sıfırladı ve sıradan bir düzen partisi olduğunu gösterdi.

Elbette ki Yunanistan halkı SYRIZA’yı ve onun genç, itirazcı, gelenek ve görenekleri umursamayan, halka güvenli ve refah içinde bir gelecek umudu veren lideri Çipras’ı, ülkeyi AB sömürüsünden ve büyük Avrupa bankalarının esiri olmaktan kurtaracak bir seçenek olarak iktidara getirmişti. Ama sonuç, SYRIZA’yı kurtarıcı olarak görenler için tam bir hayal kırıklığı oldu. 

SYRIZA’YI KRİZ GETİRDİ KRİZ GÖTÜRDÜ!

SYRIZA iktidara geldiğinde Yunanistan ekonomisi çok ağır bir kriz içindeydi. Sosyal demokrat PASOK, merkez sağcı Yeni Demokrasi Partisi (ND) ve Ortodoks Halk Partisi LAOS’un destek verdiği bir teknokrat olan Lukas Papadimos’un başbakanı olduğu “teknokrat hükümet”, “Troyka’nın 10 emri”ni hayata geçirmekte başarılı olamadı. 

SYRIZA, Papadimos ve onun destekleyen partilere karşı büyüyen halk tepkisinin dalgasına binerek iktidara geldi. 

SYRIZA’nın önünde izleyebileceği iki yol vardı:

1-Krizin yükünü Yunanistan halkına yıkmak için; emekliler ve çalışanların maaşlarının düşürülmesi, vergilerin artırılması, 13 ve 14. maaşların kaldırılması, 150 bin memurun işine son verilmesi, kamuya ait büyük işletmelerin özelleştirilmesi... gibi Troyka önlemlerini içeren ve asıl amacı büyük Avrupa bankalarının alacaklarını tahsil etmek olan, Avrupa Komisyonu, IMF ve Avrupa Merkez Bankası temsilcilerinden oluşan 10 maddelik “krizden çıkış reçetesi”. 

2- Çipras’ın, emekçilerin istekleri doğrultusunda krizin faturasını AB’ye, Yunanistan’ı borç-faiz batağına iten Yunanistan sermayesine ve Avrupalı banklara çıkararak, halkı krizin yarattığı yıkımdan koruyacak önlemlerin alınması. (Ki, Çipras seçim kampanyası boyunca halkın bu isterini dikkate alan, AB ile Yunanistan arasındaki ilişkileri yeniden ele alan hatta avrodan çıkmayı bile gündeme getiren vaatler ve sloganlarla halkın taleplerini sahiplenen bir çizgi izlemişti.)

SYRIZA HALKIN DEĞİL BANKALARIN ÇIKARINA HİZMET ETTİ 

Ancak seçimi kazandıktan sonra Çipras, halkın taleplerinin savunucusu olarak, yüksek düzeyde seyreden halk hareketini arkasına alıp AB ve Troyka’nın karşısına çıkmak yerine, Troyka’nın koşullarını hafifletmek için pazarlığa girişti. Halk üstündeki etkisini de halkı sokaktan çekerek mücadelenin dışında tutmaya ikna etmek için kullandı. Kendi rolünü Troyka ile halkın talepleri arasında arabuluculuk düzeyine indirgeyen SYRIZA, gerçekte Troyka’nın yanında yer aldı.

Kısacası SYRIZA, Troyka’nın dayatma programını kendi hükümetinin “krizden çıkış programı” yaptı.

Böylece SYRIZA aslında 20. yüzyıl boyunca sosyal demokratların, yani adı sosyalist ama gerçekte kapitalistlere hizmet etmeyi asli rolü gören siyasi geleneğin bir versiyonu olduğunu gösterdi. Seçim sonuçları da SYRIZA’nın Yunanistan’da geleneksel sosyal demokrasisinin partisi olan PASOK’un 65 yılda aldığı yolu, 4 yılda yürümüş olduğunu gösterdi. Zira günümüzde siyasette yol eskisine göre çok daha hızlı yürünüyor. Çünkü sistemin çelişkileri çok keskinleşti.

SYRIZA’nın bundan 4 yıl önce “solun birliği” sorununda büyük bir çözümleme, ideolojik ve siyasi bir yenilenme hareketi olarak propaganda edildiği, bunun Türkiye’deki sol gruplar içinde de ciddi tartışmalara yol açtığı düşünüldüğünde; son seçimde ortaya çıkan sonuç elbette bir seçim sonucundan fazla şeyleri ifade etmektedir. Dolayısıyla SYRIZA’nın yürüdüğü yol, aynı zamanda benzer orta yolcu siyasi hareketlerin kaçınılmaz sonunu göstermesi bakımından önemlidir.

TÜRKİYE-YUNANİSTAN İLİŞKİLERİ YUMUŞAR MI? 

YD lideri Kiryakos Miçotakis’i ilk kutlayan yabancı devlet başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu.

Bu “erken kutlama” üstünden medyada Miçotakis’in 90’lı yıllarda başbakanlık yapmış babası, dışişleri bakanlığı yapmış ablası anıldı ve Yunanistan-Türkiye arasındaki ilişkilerin “iyi olması” gerekçe gösterilerek yeni dönemde de iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşeceği iddia edildi.

Oysa olan, sağcı milliyetçi bir liderin Yunanistan başbakanı olduğudur ve onun elinde halkın beklentilerini karşılayacak pek bir şey yoktur. Tabi Türkiye ile kronikleşmiş bir “Kıbrıs sorunu” ve “Ege sorunu” ile birlikte bir de “Doğu Akdeniz sorunu” vardır. 

Buna karşılık Türkiye’de hemen her ciddi konuda halkla karşı karşıya gelen, elinde milliyetçilik ve din istismarcılığı dışında bir imkânı kalmamış, sorunlarını silahlanarak, komşularıyla çatışarak aşacağı propagandası yürüten bir iktidar var.

Bu iki hükümetten ne Ege’de ne Akdeniz’de, ne de Kıbrıs’ta bir uzlaşma beklenemez. Ama (sonucu savaşa varmasa bile) bu alanlardaki çelişkilerin daha da büyüyüp iki ülke arasındaki gerilimlerin artmasını beklemek daha gerçekçi olur.

Tersi, ancak geçici kimi hallerdir. Fazlasını beklemek eğer arkasında başka amaçlar yoksa hayalcilik olur.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa