Muhalif gazetecilerle ilgili “andıç” yeni bir uygulama değil. En azından ben 70’li yıllardan bu yana çok sayıda böyle “derin devlet raporu” gördüm. 12 Mart Dönemi’nde “Beyaz Kitap” vardı. 70’ler boyunca çeşitli isimlerle broşürler, kitapçıklar, raporlar yayınlandı. Bu kara propaganda metinleri o dönemde istihbarat örgütü ve özel kontrgerilla örgütü tarafından yazılıyordu. Doğrusu çok da komik oluyordu.

Daha sonra, belli başlı gazetelerin yönetimlerini ya da bazı genel yayın yönetmeni/editör/köşe yazarlarını yanlarına alarak; istihbarat ve kontrgerilla örgütünün veri bilgilerini gazetelere yayınlatmaya başladılar.

İkibinlere gelirken andıçlar ortaya çıkmaya başladı. O zaman sadece bazı isimleri açıklayıp, kötülemekle kalmıyor; bu ifşa sonrası tutukluyor, yargılıyor ya da vuruyorlardı.

AKP, ilk yıllarında andıçlara karşı söylemlerle liberal solcuların da desteğini aldı. AB’ye girmeyi savunuyor, askeri vesayete son vereceğini söylüyor, adalet ve demokrasiden söz ediyor, derin devletin medya faaliyetlerini deşifre ediyor görünüyordu. Fakat kısa süre sonra, FETÖ’cüler eliyle kendilerinden önceki iktidarlardan farklı olmayan “derin propaganda” işlerine giriştiler. Artık ellerinin altında küçümsenmeyecek bir medya gücü vardı ve henüz kontrol edemedikleri gibi görünen gazete ve televizyonlara da adamlarını yerleştirmişlerdi.

Bugün “kumpas davaları” diye anılan süreç başlatıldı. Medyada iktidarın “derin adamları” (büyük çoğunluğu FETÖ’cü ama olmayanlar da vardı) önce birilerini hedef gösteriyor ve hedef gösterilenler kısa süre sonra tutuklanıyor, iddianamelerini daha savcı imzalamadan halk gazetelerden ve sosyal medyadan okuyor ve hedeftekiler ağır cezalara mahkum ediliyordu. Binlerce sayfalık “beyaz kitaptan” bile ilkel ve saçma iddianameler, gizli tanıklar, gizli ihbarcılar vs.vs.

Şimdi de, yargı eliyle yargısız infazlara devam edilirken; “düşünce kuruluşları ve anket şirketleri ve medya yorumcuları” modası çıktı. Bunlar, daha önceki iktidarlar döneminde istihbarat örgütü, kontrgerillanın propaganda birimlerinin işlerini üstlendiler. Kendilerine tarafsız bilim insanı pozları verip iktidarın planladığı propagandayı “sivil” maskesi ile yapıyorlardı. İşini iyi yapanlar da bir süre sonra Saray’a danışman, sözcü vb. oluyordu.

Son rapor, iktidarın sosyal medyadan rahatsızlığını açığa vuruyor. İktidar, medyanın moda tarifi ile yüzde doksan beşten fazlasını ele geçirmiş; binlerce gazeteciyi işsiz bırakmışken, bu gazetecilerin kendilerine sosyal medyada bir yer bulması ve oradan gazetecilik yapmaya çalışmasından rahatsız oluyordu.

Herkesi aptal, kendini çok kurnaz sanan iktidar son yıllarda çokça başvurduğu gibi bir “antiemperyalizm” kurnazlığını da kullanıyordu. Rapor “iktidar düşmanı” (siz bunu vatan-millet düşmanı olarak da okuyabilirsiniz) gazetecilerin yabancı haber portallarında çalıştığına özel vurgu yapıyordu.  

Tabii, dikkatli medya takipçileri, bugün ünlü raporda “antiemperyalizm” vurgusu ile birer emperyalist propaganda aygıtı gibi gösterilen yabancı medya “uzantılarının” iktidarın ilk beş yılında AKP ile ilgili övgü dolu haber ve yorumlarını unutmadı.

İktidar medyaya baskı yaptıkça, gazetecileri işsiz bıraktıkça, hapse attıkça; dijital gazetecilik daha da güçlendi. İktidar basın özgürlüğüne saldırarak; basılı gazetelerin yerini almaya başlayan dijital gazeteciliğin büyümesini hızlandırdı. Yandaş medyaya yorumcu diye çıkardığı kahvehane polemikçileri arttıkça; sosyal medya yorumcuları çoğaldı ve daha çok izlenmeye başladı.

İktidar, bugün sosyal medyadan çok rahatsızdır. Malum “rapor” bunun ifadesidir. Sosyal medyayı denetim altına almak için birkaç düzenleme yapılmıştır ama etkili olmamıştır. Henüz sosyal medyayı zapturap altına nasıl alacaklarını tam olarak bilememektedirler ama bir şeyler yapacaklardır. Önce bir andaçlayalım, bir gözdağı verelim, daha kalıcı tedbirler için de düşünelim demişlerdir.

Ama hiçbir tedbir, “andıç” rapor, baş aşağı gidişi durdurmaya yeterli olmayacak. Ekonomik kriz onları götürecek.

Evrensel'i Takip Et