11 Temmuz 2019 23:50

Ümmeti parçalamak

Ümmeti parçalamak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

"Ümmeti parçalamaya hakkınız yok. Siz bunu yapıyorsunuz." Bu sözler görüşmelerinde AKP'den ayrılacağını söyleyen Ali Babacan'a Erdoğan tarafından söyleniyor. Kur'an da kendilerine peygamber gönderilmiş topluluklara ümmet deniyor. Bir siyasi partinin genel başkanı, aynı zamanda ülkenin cumhurbaşkanı olan Erdoğan, ayrılıp başka bir yol tutacağını söyleyen Babacan'a, 'partiyi parçalıyorsunuz, bölüyorsunuz" gibi sözleri değilde neden bu sözlerle karşılık veriyor? Neden partinin programından, ilkelerinden uzaklaşmış olmakla suçlamıyor?

Bu sorunun karşılığı her halde, kendi kitlesine ayrılanlara ilişkin çok güçlü bir mesaj verme ve onların vereceği hasarı en aza indirme olmalı. Demek isteniyor ki, bizi bağlayan parti bağlarından daha güçlü bir bağ vardır ve parti sadece bir araçtır ve bu nedenle bu araç parçalanmamalıdır.  Kendilerinin de Erbakan'ın partisinden ayrılıp, başka bir yol tutmuş olduklarını geçerken hatırlatalım ve biraz şu ümmet meselesi üzerinde duralım. Biliniyor ki, kendilerine peygamber gönderilen toplulukların içinde peygamberin davetini reddedenler, o dine katılmayanlarda bulunuyor. Bu nedenle İslam'da peygamberin davetini kabul edip iman edenlere ümmet-i icabe, bu daveti kabul etmeyenlere de ümmet-i dave deniyor. Ümmet-i dave imana davet edilenler anlamına geliyor.

Bu nedenle "ümmeti parçalamanın" aynı zamanda dinden çıkmış olmayı içerdiği sanırım anlaşılmış olmalı. Her halde AKP'ye dini etkenler nedeniyle oy veren kesimlere bundan daha etkili bir mesaj verilemezdi. Ama bu çabalar AKP'nin kan kaybetmesini önleyebilir mi? Biliniyor ki, ayrı bir yol tutan sadece Babacan değil, Davutoğlu'da başka bir hazırlık içerisinde. Babacan hareketinin "bir bileninin" eski cumhurbaşkanı, bir zamanlar AKP'nin ikinci adamı Abdullah Gül olduğu gayet iyi biliniyor. Bu kesimler ayrı bir yol tutma nedenlerini AKP'nin eski yolundan ayrılmış, kuruluş felsefesinden farklılaşmış olduğu gerekçesine dayandırıyorlar.

Ama ülkede halkın genel uyanışına ve tepkilerine bakıldığında; ne Erdoğan AKP'sinin, ne de ondan kopmuş ve kopacak olanların kitleler açısından yeniden "umut olamayacağı" açıkça görülebilir. 17 yıldır AKP'de simgeleşen bu çizgi -ki Babacan'da neredeyse 15 yıl bakanlar kurulunda ve AKP'nin merkez karar organında yer almış bir isimdir- kendi politik rolünü oynamış ve yapabileceklerini tüm sınırlarına kadar zorlayarak yapmıştır. Son seçimler artık söylem olarak politik islamda simgeleşen bu siyasi hattın inişe geçtiğini açıkça kanıtlamıştır. 17 yıllık uygulamaların ve krizin iktidarı yıpratmasında, yıpranan iktidar partisinin de kendi içerisinde çözülmelere uğramasında şaşılacak bir yan bulunuyor mu?

TÜSİAD'da sembolleşen ve AKP'yi destekleyen sermaye kesimleri dışında kalan işbirlikçi sermaye kesimlerinin epeyce bir süredir Erdoğan'sız bir AKP istedikleri sır değildir. Erdoğan artık onlar ve uluslararası sermaye çevrelerince "uyumsuz ve sürekli maraza çıkaran" birisi. Erdoğan "milli ve yerlilik" üzerine epeyce nutuk atsa da uluslararası sermaye çevrelerine bugüne kadar yeterli olanaklar sunmuş bir lider. Şimdilerde 'bu imkanları yine sunmaya devam edeceğini, ama kendilerine biraz özerklik tanınması gerektiğini' ileri sürüyor. Ama son S 400 meselesi ile çizmeyi aşmış görünüyor. Uluslararası sermaye çevrelerine göre Erdoğan; Gül, Babacan ve Davutoğlu ile kıyaslanınca "yerli ve milli" olmasa da daha "aykırı" duruyor.

Büyük sermayenin çeşitli kesimlerinin ve onların siyasi temsilcilerinin son kriz nedeniyle daha da belirginleşen içine düştükleri bu durum, bu ülkenin halkı açısından özünde tek bir gerçeği kanıtlıyor: İşbirlikçi sermaye kesimlerinin ve onların iktidarlarının bu ülkenin halkına krizler, yoksulluk, emperyalist ülkelere daha fazla bağımlılık ve onlar tarafından soyulmayı kolaylaştırmak dışında verebileceği hiç bir şey bulunmamaktadır. Uygulanan tüm programlar işbirlikçi büyük sermayenin programları oldu ve Babacan gibi Kemal Derviş'in yeni versiyonları ile bu çizgi devam ettirilmek isteniyor.

Bütün bu tartışmalardan sonra şu kesin gerçeği bir kez daha hatırlatmak gerekir; Ümmet'in parçalanması üzerine yapılan demagojiler bir tarafa, zaten bu ülkenin insanları en keskin sınıf ayrılıkları ile, keskin çıkar karşıtlıkları ile, zenginler ve yoksullar olarak bölünüp, parçalanmış durumdadır. Yeni din tüccarlarına, liberal ve demokrat görünümlü işbirlikçilere ihtiyacı yoktur. Çeşitli ulus ve mezheplerden oluşan bu ülkenin emekçi halkının en fazla ihtiyaç duyduğu şey, kendi birliğini sağlamak ve egemen sınıfların karşısına demokrasiyi, bağımsızlığı ve kardeşliği savunan bir platformla çıkmayı başarabilmektir. İşte o zaman yeni aldanışlara düşülmeyecek, ülkenin sorunları köklü ve temelli bir çözüm yoluna girecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa