Seçim yenilgisi, karşı atak ve mücadele hattı!
Fotoğraf: Envato
Tayyip Erdoğan, kendileri için "Allahın Lütfu" olduğunu söylediği 15 Temmuz darbe girişiminin üçüncü yıldönümünde, artık eski işlevi olmayan "Atatürk Hava Limanı Apronu"na çağırdığı kalabalıkları heyecanlandıran konuşmasıyla, 31 Mart ve 23 Haziran seçim yenilgisinin olumsuz moral etkisini gidermeye çalıştı. Ön gelen günlerde de, birkaç manga tutacak havuz gazetecisi ve televizyoncunu toplayarak yürütecekleri propagandanın kapsam ve hattını bir kez daha dikte etmiş; yönetiminin ve politikalarının "kuvvet ve gücü"nü işaretle, karşı karşıya oldukları büyük sorun ve zorlukları "aşma iradesi"ne iman etmelerini istemişti.
Merkezi iktidar gücü olarak hala en güçlü burjuva odağı temsil eden ve devlet olanaklarını kullanan Erdoğan ve "adamları", "Gezi Parkı"nın adıyla tanınan Büyük Haziran Direnişi'ne karşı açtığı "Cihad"a benzer bir kampanya ile içine düştükleri açmazları ve moral-manevi bozgunu aşma çabasındalar. Ancak bu o denli kolay değil ve olmayacak! İç ve dış olgu ve etkenler, kısa sayılamayacak bir süredir tersine gelişmeleri tetiklemektedir. Ekonomik-sosyal sorunlar ağırlaşmış ve Saray iktidarının yığınlar içindeki desteğini eritmeye başlamıştır. KONDA araştırma şirketi AKP'nin "çekirdek oyu"nun yüzde 38'lerden yüzde 27'lere gerilemekte olduğunu açıkladı. Erdoğan ve iktidarı döneminde ekonomik talan ve yağmadan büyük pay kapmış üst bürokrasideki "nasipçi"ler, "kutsal dava"ya ve "ümmetin birliği"ne vurguyla önlemeye çalışsalar da, maddi sosyal gerçekler parti içi bölünmeleri tetiklemekte, uluslararası sermaye çevreleriyle TÜSİAD'ın 'klasik şirketleri'nin patronları yeni alternatif üzerinde çalışmaktadırlar. Suriye, Libya ve Irak'a yönelik politikalar, Rusya ile ilişkiler ve S-400 "ticareti", Akdeniz'de "petrol arama" operasyonu çerçevesinde yaşanan gerginlikler, AB ve ABD'nin "yaptırım kararları"yla karşılanması, uluslararası baskının artışını işaret ediyor.
İçeride, özellikle işsizlik ve yoksulluk kaynaklı tepki birikimi artmıştır. 4.5 milyon işsiz, kendi talepleri için harekete geçse, iktidarı kurtaracak bir "lütuf" dahi bulunamaz. On milyonlarca insan yoksulluk sınırında yaşıyor ve daha kısa süre önce elektriğe yapılan yüzde 15 oranındaki zamla birlikte bütün tüketim maddelerinin fiyatı daha da artacak. Henüz görünür alanlarda bolca tüketen küçümsenemez bir küçük ve orta tabakadan insan kitlesi olsa bile, bu durumun sürdürülmesi mümkün değil. İç ve dış borç miktarı giderek büyüyor. Kredi borçlusu genç sayısı dahi 5 milyon. "Terör" söylemi ve "teröre karşı savaş" adına milyonlar ve milyonlar harcanarak sürdürülen bombardımanların rutine bağlanmasıyla "Tek millet-tek devlet-tek bayrak" nutku ve "şehit-gazi" ajitasyonu ile Öcalan'ı, Osman'ı ve Barzani'yi devreye sokarak Kürtleri kandırma taktiği, Kürt emekçilerinde tepkiyi, Türk milliyetçi kesimlerde kaygıyı büyütmekten başka bir sonuç yaratmadı.
Toplumsal değişim ve yoksul-zengin ayrışmasının hızlanarak sürdüğü bir dönemdeyiz. İlerici-devrimci girişim ve muhalefeti önlemeye yönelik yeni cezaevleri ve daha ağır baskı politikasıyla bu ayrışma ve gelişmenin önünü kesmek artık daha da zordur. İşçi sınıfı ve kent-kır emekçileri açısından bu durum, burjuva muhalefet partilerine ve "yeni" sermaye partilerinin kuruluşuna umut bağlamaksızın, talepleri için daha kararlı ve birleşik bir mücadele hattında ilerlemeyi gerekli kılıyor. Dağınıklığın ve lokal eylemlerle sınırlı kalışın sürmesi durumunda, TÜPRAŞ sözleşmesinde görüldüğü üzere, kazanan sermaye ve burjuva iktidarı olacaktır. Oysa, salt ekonomik alandaki karşıtlıkların işçiler yararına bazı sonuçlar doğurması için dahi, sınıfın ve diğer emekçi kesimlerin birleşik karşı koyuşuna ihtiyaç var. Bunun için gerekli olan moral ve cesaretin daha belirgin ve "pek olduğu" bir dönemde bulunulması, işbirlikçi sendikal bürokrasinin püskürtülmesi ve "Tek adam yönetimi"ne tepki duyan geniş emekçi kesimlerin birlikte harekete geçirilmesi açısından da kolaylaştırıcı işlev görecektir. Düzen muhalefetine yedeklenmeden, ağır baskı koşulları altında bunalan ve bu durumdan çıkmaya çalışan toplumun en geniş ve farklı emekçi kesimlerinin tepki birikimi ve mücadele eğiliminin, acil olanları başta olmak üzere taleplerin elde edilmesi için birleşik bir hareket olarak şekillenmesini sağlamaya çalışmak, dönemin en önde gelen görev ve sorumluluğudur. Bu ise, ancak fabrikalar, işyerleri, semtler, gençlik ve kadın kitlelerinin bulundukları alanlarda oluşturulacak örgütlenmelere dayandırıldığı; bu örgütlenmeler aracıyla emekçiler seferber edildiği oranda başarılabilinir.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40