23 Temmuz 2019 23:56

Kıbrıs ve Doğu Akdeniz

Kıbrıs ve Doğu Akdeniz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kıbrıs, İngiltere egemenliğinde idi. Kıbrıslı Rumlar ve Türkler Ada’da karışık olarak yaşıyordu. Kıbrıslıların askeri gücü yoktu. Askeri güç İngiliz askerlerinden oluşuyordu. Hukuk sistemi İngiliz sistemiydi. Sendikalar vardı. Sendikalarda Rumlar ve Türkler birlikte örgütlüydü. Komünist Partide de Türkler ve Rumlar birlikte örgütlenmişlerdi. Kırklı ve ellili yıllarda Kıbrıslılar İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesini yükselttiler. İngiliz emperyalistleri de pek çok sömürgesinden askerlerini çekiyor, sömürgelerini iş birlikçi hükümetler eliyle sömürmeye devam ediyordu. İngilizler önce Kıbrıslıları bölmeyi denedi. Türkiye’nin de desteklediği güçler Türklerin Rumlarla aynı örgütlerde bulunmasını ve İngilizlere karşı birlikte mücadele etmesini önlediler. Komünist Parti ve sendikalarda örgütlü olan, direniş hareketinde yer alan Türkler daha sonra Türk Mukavemet Teşkilatına (TMT) dönüşecek gizli teşkilat tarafından tehdit ediliyor; Komünist Parti ve sendikalarda öncü konumundaki Türkler bu teşkilat tarafından öldürülüyordu. Böl yönet taktiği başarılı olmadı. İngilizler askeri üsler bırakarak adadan ayrıldılar. 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Türkler nüfus olarak adanın yüzde otuzu kadardı. Kıbrıs Cumhuriyetinin yasama, yürütme ve yargı organlarında Türkler temsil ediliyordu. Türklerin liderlerinden Dr. Fazıl Küçük yürütme, Rauf Denktaş ise yasama organında üst düzeyde Türkleri temsil ediyordu.

Yunanistan ve Türkiye ellilerin başında NATO üyesi oldular. İki ülkede de kontrgerilla örgütü kuruldu. Bu örgütün Yunanistan’daki illegal ismi Koyun Postu, Türkiye’deki ismi ise Ergenekon idi. Bu örgütler kurulduktan kısa süre sonra Kıbrıs’ta kendilerine bağlı örgütler oluşturdu. Ergenekon TMT ile Koyun postu EOKA örgütü ile çalışıyordu. TMT ve EOKA hızla gizlice silahlanmaya ve provokatif eylemler yapmaya başladı. EOKA Türk azınlığın haklarını yok etmeye ve Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamayı hedefliyordu. TMT ise Kıbrıs’ın Rum ve Türk kesimleri olarak taksimini hedefliyordu. 1964 ve 1967’de EOKA’nın provokatif saldırıları oldu. Türkiye adanın üzerinde uçaklarını uçurdu. Fakat, askeri olarak Türkiye’nin adaya çıkarma yapma olanakları yoktu. Yeterli gemisi olmadığı gibi, çıkarma gemisi dahi yoktu. 1964’de Türkiye uçaklarını adaya gönderdiğinde ABD Türkiye’yi ayağını denk almasını söyleyerek tehdit etti. Ünlü Johnson Mektubu yayımlandı. O dönemin Başbakanı İnönü de bu mektup karşısında kuyruğu dik tutmak adına “Yeni bir Dünya kurulur, biz de orada yer alırız” dedi. Yani NATO’dan ayrılır, ABD’den uzaklaşır, sosyalist sistemin yanında ya da bağımsızlar hareketi içinde yer alırız demek istiyordu. Fakat, Türkiye’nin böyle bir şey yapamayacağı çok açıktı. Türkiye bütün askeri stratejisini SSCB’nin Türkiye’yi işgal edeceği tezi üzerine kurmuştu. Onun için ABD’ye karşı bağımsız politika izleme blöfleri, gençlerin “Ya Taksim Ya ölüm” mitingleri ve Türkiyeli Rumlara karşı baskı ve tacizleri arttırarak, onları ülkeyi terk etmeye zorlama politikaları ile yetiniyordu. Bir taraftan da gizlice Kıbrıs’taki gizli örgütü tahkim ediyor ve adaya muhtemel bir çıkarma harekatı için hazırlıklar yapıyordu. Kayseri ve Bolu’da paraşüt birlikleri kuruldu. Çıkarma gemileri yapıldı. Savaş gemilerinin sayısı arttırıldı.

1967’de Yunanistan’da faşist bir askeri darbe gerçekleştirildi. Faşist cunta birkaç kez Kıbrıs’a müdahale edip, Yunanistan’a bağlama girişimi yaptı ama ABD bunları engelledi. ABD, SSCB ile Akdeniz ve Ortadoğu’da büyük bir egemenlik savaşı verirken ve Soğuk Savaş en soğuk yıllarını yaşarken, altmışların başında Küba krizi yaşanmış ve Türkiye’den atom bombaları çekilmişken, Arap aleminde Baasçılık en güçlü günlerini yaşarken iki NATO üyesinin Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs nedeniyle savaşmasını istemiyordu.

Yunanistan’da cunta iyice zayıflamışken, kontrgerillacı Grivas gizlice adaya giderek EOKA-B (Artık örgütün ismi de değişmişti) aracılığıyla Makarios iktidarını düşürmeye ve yeni kurulacak faşist bir hükümetle Yunanistan’a daha bir politika izlemeyi hedefliyordu. EOKA-B 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta faşist bir darbe gerçekleştirdi. EOKA-B’ci Sampson (Grivas darbeden kısa bir süre önce eceliyle öldü) kendini cuntanın lideri olarak ilan etti.

Sonrası biliniyor. Türkiye 20 Temmuz ve 15 Ağustos’ta yüzde otuz ikisini işgal etti. Yunanistan’da cunta yıkıldı. Yunanistan NATO’dan çıktı (12 Eylül darbesinden sonra Evren’nin oluru ile yeniden NATO’ya girdi). Uzun süren görüşmelerde bir çözüm bulunamadı. Kıbrıs Rum ve Türk bölgesi olarak ikiye bölündü. Ada’daki Türkler Türk Bölgesine, Rumlar Rum bölgesine taşındı. 1983’de KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) ilan edildi. Bu devleti BM dahil, Türkiye ve Azerbaycan dışında kimse tanımadı.

Bugüne gelirsek. Türkiye’nin Doğu Akdeniz doğal gazı için ortaklık talep etmesi, KKTC’nin de hakkı olduğunu savunması, ile arasında bir anlaşma imzalayarak, KKTC ve Türkiye münhasır bölgesinde petrol arayacağım demesi destek (Azerbaycan dahil) bulmaz. Kıbrıs AB üyesidir. AB Kıbrıs ekonomik bölgesi ya da kara sularında Türkiye’nin savaş gemileri gezdiğinde karşı çıkar. AB yaptırımlarda bulunuyor diye Suriyeli göçmen kartını oynarsanız daha fazla tecrit olursunuz.

AKP Hükümeti bağımsızlık ve antiemperyalizm propagandası ile öyle bir dış politika uyguluyor ki, kendini destekleyen tek bir devlet yok. Herkesi karşısına almış. Doğu Akdeniz ve Suriye ile ilgili olarak askeri çözüm kartlarını kullanmaya çalışıyor.

Ve, Türkiye’de AKP-MHP iktidarının dış politikasını Mecliste HDP hariç hiçbir parti eleştiremiyor. Garip bir milli politika anlayışı var.

Kimse bu ‘milli politika’yı eleştiremiyor ama ekonomik krizle birlikte bu milli politika AKP-MHP iktidarını götürür.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa