Erbil, Ceylanpınar ve çok katmanlı siyaset
Fotoğraf: Envato
Türkiye’nin Erbil Başkonsolosluğunda görevli Diplomat Osman Köse’nin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan suikast içerdiği mesaj bakımından tartışıldı, tartışılıyor. İktidar medyası, saldırıyı gerçekleştiren kişinin PKK ile bağlantılı olduğunu öne sürerek, bilinen refleksiyle bağlantının ucunu HDP’ye kadar genişletti. PKK’nin üstlenmediği saldırıyla ilgili şu ana kadar yapılan yorumlardan biri şöyle: “PKK bu saldırı ile Türkiye’nin kendisine yönelik operasyonlarına destek veren Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimine de mesaj verdi. Bu zarfın içinde temel olarak biri Türkiye’ye, diğeri IKBY’ye yönelik iki mesaj var.” Diğer bir teze göre ise, Erbil saldırısı, AKP iktidarının Fırat’ın doğusuna yönelik gerçekleştirmek istediği harekata bir zemin hazırlamak üzere gerçekleştirilmiş olabilir. Erbil saldırısının etkileri sürerken, Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesinin yıl dönümünde, Ceylanpınar’a yönelik Suriye tarafından roketli saldırı gerçekleşti ve yaralananlar oldu.
Hatırlanacağı gibi, iktidarın Kürt sorunuyla ilgili müzakereleri sonlandırıp, Erdoğan’ın tabiriyle ‘Buzdolabına kaldırdığı’ süreç, tam dört yıl önce, 22 Temmuz 2015 günü Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesiyle başlamıştı. Saldırıyı önce PKK’nin askeri kanadı HPG üstlenmiş, kısa bir süre sonra da, HPG saldırıyı kendilerinin gerçekleştirmediğini ifade eden bir açıklama daha yapmıştı. Ve olay yerinde polislerin parmak izi bulunmuş olmasına rağmen, sanıkların hepsi beraat etti.
O dönemin siyasi ortamını bir hatırlayalım. HDP’nin yüzde 13.12 oy alarak barajı geçtiği 7 Haziran 2015 genel seçimi ile AKP, parlamentoda tek başına iktidar imkanını kaybetmişti. Ceylanpınar saldırısı, o seçim sonuçlarının hükümsüz kılınacağı bir iklimin başlangıcı oldu. ‘Çözüm sürecini’ sonlandırdığını açıklayan iktidar, ülkeyi yeniden bir gerilim sarmalının içine soktu. Ülke sathında yaratılan güvenlik sendromu ile gidilen 1 Kasım 2015 seçimleri AKP’yi yeniden tek başına iktidara getirdi. İktidar, buna ek olarak, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminin de sağladığı imkanla, olağanüstü hali yıllar sonra Türkiye’nin geneline yaydı. Dışarıda bitmeyen savaş ve operasyon, içeride muhalefetin iktidar tarafından ‘hain’ ilan edildiği ve sürekli ‘terör’ ile eşitlendiği bu süreç, ekonomik krizin yaratmaya başladığı sonuçların da etkisiyle artık AKP’ye oy veren kesimleri de yormaya başladı. Son yerel seçimler AKP’deki kan kaybını gösterirken, Babacan’ın yeni bir parti kurmak üzere AKP’den ayrılması, Davutoğlu’nun da iktidara muhalefet sürdürdüğü koşullar AKP’deki sıkıntıları artırdı. Tam bu süreçte, yeniden bir Ceylanpınar vakası ile karşı karşıyayız.
Roket saldırısına Türkiye tarafından top atışlarıyla karşılık verilirken, gazetelerin internet siteleri ve iktidarın politikalarıyla yayın yapan televizyonlar saldırıyı YPG ve PKK saldırısı bağlamında sundular. Yorumlar bunun üzerine inşa edildi.Ancak, daha önce sızmış olan, istihbarat şefinin ‘Ben öbür tarafa 4 tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füze de attırırım. Gerekçe üretilir’ sözleri, bu saldırının Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon için yol döşeyen istihbari bir provokasyon olabileceği ihtimalini de akla getiriyordu. İktidar böylelikle, askeri de yatkın olduğu bir motivasyonla yanında tutarak, dışarıda askeri, içeride de siyasi dizayna girişmeye yönelebilirdi. Öte yandan, QSD Resmi Sözcüsü Kîno Gabriyêl, saldırının kimliği belirsiz kişilerce gerçekleştirildiğini ve olayın faillerini tespit etmek için soruşturma başlattıklarını belirterek, “Olayda yaralananlara acil şifalar diliyoruz” dedi.
Bu arada, önceki gece farklı bir havada olan iktidar medyası dün birinci sayfalarında bu saldırıyı öne çıkarmazken, ABD ile Türkiye ilişkilerinin ‘normal’ olduğunu kanıtlamaya yönelik bir üslubu tercih etmişti. Tam bu süreçte ABD’nin hem Türkiye’de iktidarla, hem de Suriye’nin kuzeyinde Kürt hareketinin temsilcileriyle görüşmeler sürdürdüğünü de hatırlatalım. Siyaset ile istihbaratın birbirini tamamlamak üzere hareket halinde olduğu bu gibi dönemlerde, gelişmelerin sadece bir yönüne bakarak tez inşa etmeye çalışmak insanı boşa da düşürebilir. Yerel aktörlerle birlikte, çok uluslu aktörlerin de hareket halinde olduğu bir coğrafyada, tarafların aynı anda birden farklı senaryoya yol verebilecek gelişmelerin mayınını döşemesi hiç de şaşırtıcı olmaz. Siyasetin çok katmanlı özellikler taşıdığı bu coğrafyada, saldırı ve suikastların failleri yıllar yılı örtülü de kalabiliyor. Bunu da dikkate alarak, yaratılan sisin üzerinden üretilen politikaları doğru okumaya, anlamaya çalışmak daha önemli bir ihtiyaç haline geliyor. Dolayısıyla şu anda kesin hükümlü cümleler kurmak yerine, gelişmeleri bir bütünlük içinde izlemeye ve anlamaya çalışmak daha doğru görünüyor.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00