3 Ağustos 2019

'Aydınlanma'nın karanlık tarafı!

François Ozon, Fransız sinemasına yeni bir ruh üfleyen isimlerin en tepesinde geliyor belki de. Geride kalan yirmi yılda, yirmiye yakın filmle tüm dünyada özel bir hayran kitlesi yaratan, uluslararası festivallerin vazgeçilmesi haline gelen bir isim. Ozon’un “Havuz”dan “Angel”a “Kızgın Taşlara Düşen Su Damlaları”ndan “Evde”ye kadar hemen bütün filmlerinde oyunbazlığı, görsel numaraları sevdiği aşikar. 

Yönetmenin bu yıl Berlin Film Festivali’nde yarışan ve Jüri Büyük Ödülü’ne değer bulunan son filmi “Yüzleşme” ise bambaşka bir durağı işaret ediyor. Hoş, Ozon’un bu durakta fazla kalmayacağını bir sonraki filminde yine aslına rücu edeceğini öngörmek zor değil. Çünkü Berlin’deki gösteriminin ardından kimi eleştirmenlerin burun kıvırdığı “Yüzleşme”, onların tabiriyle bir tür “sosyal sorumluluk projesi.”! Toplumsal sorunları masaya yatıran filmleri ‘didaktik’, ‘sosyal sorumluluk şeysi’ vb. tanımlamalarla toptan bir köşeye bırakan bu yeni nesil ‘eleştirmeciliği’; gösteriş ve haz dışında elle tutulur yanı olmayan geçici ‘başyapıt’larıyla bırakıp filme dönelim biz. 

“Yüzleşme”nin Ozon filmografisinde farklı bir yeri olduğu kesin. 2014’te patlak veren ve hâlâ devam eden Katolik Kilisesi’ndeki çocuk tacizi skandalını odağına alıyor bu kez yönetmen. Bunu yaparken de muhtemelen meselenin hassaslığı nedeniyle büyük görsel numaralara başvurmadan ve gerçekçi bir anlatım tutturmayı tercih ediyor. Lyon’da yaşayan, orta sınıf inançlı bir adam olan Alexandre Guérin’in sonradan başpiskoposa yazdığı bir mektup olduğunu anladığımız sesiyle açılıyor film. Alexandre Guérin, çocukken gittiği kilisenin yaz kampında kendisini taciz eden rahibin hâlâ çocuklarla çalıştığını öğrenmesi üzerine travmasının geri geldiğini, kilisenin bu konuda bir şeyler yapıp yapmayacağını soruyor. Alexandre’ın biraz da kiliseye olan inancı nedeniyle meseleyi ‘kurum içinde’ halletme çabası her defasında tatlı sözler ve ucu açık vaatlerle geçiştiriliyor. Ancak Alexandre bir yandan da oku yaydan çıkaran isim oluyor.

Ozon, burada filmin düştüğü tekdüzeliği kurtaracak ilk hamlesini yapıyor ve odağına bir başka mağduru, François Debord’u alarak ilerliyor. Debord, kendisini ateist olarak tanımlıyor ve Guérin’in aksine yıllar önce maruz kaldıkları tacizin sosyal medyada duyurulmasının önemini ortaya koyuyor. Ayrıca söz konusu rahibin mağdur ettiği bütün kurbanları bir araya getirecek bir örgütlenme çağrısına önayak oluyor. 

2015’te ABD’de çekilen ve Oscar’a kadar uzanan “Spotlight”, Katolik kilisesindeki benzer bir skandalın bir gazete eksenindeki hikayesini anlatıyordu. Amerika gibi dindar bir ülkede kilisenin ve devletin bu tür skandalları örtmesi ve bunu ortaya çıkarmanın zorlukları filmin ana temasıydı. Her iki filme de bakınca Katolik kilisesinin bu tür olaylar karşısındaki temel uygulama ve motivasyonlarının aynı olduğunu görmek mümkün: Kilisenin itibarını korumak, kolun kırılıp yenin içeride kalmaya devam etmesi!

Mesele Fransa’da olduğunda mağdurların ve medyanın bu konuyu tartışabilme alanları çok daha geniş hiç kuşku yok ki. Ancak, asıl çarpıcı olan Diderot, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau, Voltaire gibi aydınlanmanın büyük isimlerinin ülkesi, laikliğin kalesi, dinsel bağnazlıkla hesaplaşmanın ev sahibi Fransa’da kilisenin hâlâ sahip olduğu gücü görmek. Kilisenin dokunulmazlığının, kamu gücü ve sermaye tarafından korunmasının; soğuk duvarlarının arkasında yaşananlara karşı hesap vermeme geleneğinin bugün bile yakıcı bir sorun olarak devam etmesi. Zaten henüz açılış sahnesinde kente tepeden bakan bir kilisenin terasına çıkan rahibin, elindeki haçı kaldırarak (Biraz da meydan okurcasına) kent üzerinde kurduğu hakimiyeti resmediyor bir bakıma Ozon. 

Filmin akılda kalan bir diğer yönü ise, bu büyük suçun sadece kilisenin soğuk duvarlarının ardında değil, ailenin sıcak ortamında da görmezden gelindiği. Mağdurların büyük bir kısmının ailesinin meseleyi büyütmemeye özen gösterdiğini, çocukların hayal gücü olarak gördüklerini, kiliseyi karşılarına almaktan çekindiklerini ince dokunuşlarla anlatıyor Ozon. Her türlü suçun duruma göre ‘Görünmez’, duruma göre ‘meşru’ kılındığı bu iki kadim kurumu, üzerindeki şeffaf örtüyü kaldırıp bütün çıplaklığıyla gösteriyor seyirciye film. İster istemez Türkiye’deki benzer vakaları akla getiriyor bir yandan da. Yalnızca dini kurumların değil, medya, hukuk ve iktidar aygıtıyla da üzeri örtülmeye çalışılan büyük suçların üzerinden çok vakit geçmedi. 

“Yüzleşme”, Ozon’un en iyi filmlerinden birisi değil kuşkusuz. Ama en anlamlı filmlerinden birisi olduğu kesin. Uzun süresine, zor bir meseleyi ele almasına rağmen ilgiyi üzerinde tutmayı beceren haftanın dikkate değer bu yapımını görün derim. 

YÜZLEŞME

ORİJİNAL ADI: Grâce à Dieu
YÖNETMEN: François Ozon
OYUNCULAR: Melvil Poupaud, Denis Ménochet, Swann Arlaud, Eric Caravaca, François Marthouret, Josiane Balasco
YAPIM: 2019 Fransa, Belçika
SÜRE: 137 dk. 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et