Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı
Fotoğraf: Envato
“…Türkiye’de ve dünyada devlet ve toplum hayatına ilişkin her türlü gelişmenin akademisyenlerin ilgi alanında bulunduğuna ve akademisyenlerin kanaatlerini kamuoyuyla paylaşmasının ifade özgürlüğünün bir parçası olduğunda kuşku yoktur.” (110)
“Üniversitelerin amacı bilimsel araştırma yapmak, bilimsel araştırmalarla toplumsal gelişmeye katkı sağlamak ve nitelikli insan gücü yetiştirmektir. Bu amaçları gerçekleştirmek yalnızca bilim üretmekle ve düşünmeyi ve bilim üretmeyi özendirmekle mümkün değildir. Bunlara ilave olarak düşünce açıklanmasının desteklenmesi de şarttır. Dolayısıyla akademisyenlerin açıkladıkları görüşler kendi araştırma, mesleki uzmanlık ve yeterlilik alanlarına ilişkin olmasa, tartışmalı olsa veya rağbet görmese dahi ifade özgürlüğünün sıkı koruması altında kalmaktadır.” (111)
“Şüphesiz akademisyenlerin her söylediklerinin doğru olduğu iddia edilemez. Bununla beraber birbirlerinden farklı, alternatif bakışların herkes için daha doğru düşünme imkanı sağladığı olgusu, üzerinde uzlaşılmış bir gerçektir. Dolayısıyla uzmanlık alanı dışında olsa dahi akademisyenlerin herhangi bir vatandaş gibi en kritik ve hassas politik meselelerde en güçlü görüşlere bile karşı çıkabilmesi diğer kişilerin görüşlerine göre daha etkili olabilir ve bu sebeple de bir toplum ve ülke için hayati derecede önemlidir.” (112)
Akademik özgürlüğe ilişkin bu ifadeler Anayasa Mahkemesine (AYM) ait. Barış Bildirisine imza atan akademisyenlerin “terör propagandası” gerekçesiyle cezalandırılmalarının hak ihlali olduğuna hükmettiği kararda yer alıyor.
Karara karşı bir grup rektör öncülüğünde kaleme alınan kınama metinleri ise ibret verici.
Anayasal güvence altındaki ifade özgürlüğünün engellenmesi için sadece hamasetten medet uman üniversite mensuplarının varlığı, akademinin geleceği açısından da toplumun bütünü açısından da kaygı verici.
Üstelik bu hezeyanı “…ifade özgürlüğünü idari yapıda desteklemek ihanettir” seviyesine taşıyanlar bile var.
Hazırlanan metinler, toplumsal bir sorun konusunda farklı temellere dayandırılmış alternatif görüşler ortaya koymak yerine yüksek mahkemede aklanan meslektaşlarını hedef göstermeyi sürdürmekten ibaret.
Bu yanıyla değerlendirildiğinde ise nitelik zafiyetinin yanı sıra hukuken de suç. Çünkü kınama metinleri, AYM kararına rağmen, barış imzacısı akademisyenleri terörle itham etmeyi sürdürüyor.
AYM kararına karşı kamuoyuyla paylaşılan kınama mesajlarının neredeyse tümünde “sözde akademisyen”, “sözde barış bildirisi”, “terör propagandası metni” gibi ifadeler yer alıyor. Mağdurların aşağılandığı iddia ediliyor.
Oysa AYM barış bildirisiyle ilgili olarak verdiği kararda,
Hazırlanan bildiride, o tarihlerde sürmekte olan çatışmaların sona erdirilmesi talebinin baskın olduğuna hükmediyor. (127/ d)
Bildirinin nesnel anlamı gözetildiğinde terörün övülmesi, terörizme destek, şiddet kullanımına doğrudan ya da dolaylı destek biçiminde değerlendirilmesinin mümkün görünmediğine dikkat çekiyor. (127/ a)
Dahası akademisyenlerin mahkumiyet kararlarının esasen “bildirinin talimatla yazıldığı” iddialarına dayandırıldığını hatırlatarak ancak onları yargılayan çok sayıda ceza dairesinden hiçbirinin bu yönde bir araştırma veya değerlendirmeye gitmemiş olmasını “anlaşılır değil” diye nitelendiriyor. (89- 94)
Bildiride sert sözlere ve ağır ithamlara yer verilse de, genel olarak kamu gücünü kullananlara hukuk içinde kalma ve meseleleri şiddeti dışlayan yöntemlerle çözme çağrısında bulunulduğunu belirtiyor. (98)
Eleştirel bir düşünce açıklamasında öfke dili kullanmanın bir amacının da muhatabı sarsmak olduğunu hatırlatıyor. (103)
“...Hangi kelimeler ve üslup tercih edilmiş olursa olsun çatışmaların sona ermesi ve temel hak ve hürriyetlere saygı gösterilmesi, çözüm sürecine geri dönülmesi, şiddetin durdurulması, diyalog ve çatışmasızlık ortamının oluşturulması çağrısı yapılmıştır” diyor. (92)
Herhangi bir düşünce açıklamasının anayasal koruma altında bulunan yaşam hakkı ile ilgili olması durumunda, resmi otoritelerin eylemlerine ilişkin eleştirilere daha fazla hoşgörü gösterilmesi gerektiğini vurguluyor. (109)
Herhangi bir düşünce açıklamasının ‘algı yaratılmaya çalışıldığından bahisle’ terör propagandası sayılmasının hukuksal bir değerlendirme olamayacağının altını çiziyor. (100)
Ayrıca bildirinin mağdurları aşağılamaya yönelik bir boyutu olduğunun tespit edilemediğini de açıkça vurguluyor. (114)
Hal böyleyken mahkeme kararını kınayan metinlerde bildiriye ve imzacı akademisyenlere yönelik olarak terör itham ve nitelemelerinin yer alması, yargı kararını eleştirmek değil tanımamak anlamına geliyor.
Nitekim CHP Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, AYM kararına karşı kampanya başlatan rektörlerin Anayasayı ihlal suçu işlediğini belirtirken, AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığını hatırlatıyor.
Hatırlanacağı üzere 686 Sayılı KHK’nın yayımlanmasının ardından YÖK yaptığı resmi açıklamayla ihraç listelerinin doğrudan rektörlüklerden geldiğini, isimlerin rektörler tarafından bildirildiğini kamuoyuna duyurmuştu.
Bugün AYM kararına karşı yürütülen kampanya, o listelerin nasıl hazırlandığının da karinesi niteliğinde.
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50
- Eğitim işsizlik ilişkisi 28 Ocak 2019 00:17