07 Ağustos 2019 00:00

Sınırdaki tehdit tevatürü

Sınırdaki tehdit tevatürü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Türkiye’ye karşı bir tehdit değiliz. Sınır her ne kadar Kürtleri birbirinden ayırıyorsa da mevcut sınırlara saygı gösteriyoruz. Bu taraftan Türkiye’ye bir tehdit gelmesi mümkün değil. Türk halkı da Türkiye Kürtleri gibi kardeşimizdir.”

Şimdi Türkiye’nin karşı tarafına askeri yığınak yaptığı ve iktidarın operasyon konusunda kararlı olduklarını belirttiği Fırat’ın doğusunda, Serekaniye’de (Ras el Ayn) 22 Mart 2013’te görüştüğümüz ve kendisiyle yaptığımız söyleşi 1 Nisan 2013’te Evrensel’de yayımlanan YPG Komutanı Rezan İbrahim böyle diyordu.

Fehim Taştekin’in, iktidarın operasyona hazırlandığı bu bölgede Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yetkilileriyle yaptığı ve geçtiğimiz ay Gazete Duvar’da yayımlanan görüşmelerde verilen mesajlar da aynı.

Aradan 6 yıl geçmiş ve bu iddia zaman içinde test edilmiş. Bize savaşın başlarında Suriye’nin kuzeyindeki Kürt hareketi temsilcilerinin verdiği mesajla, Fehim Taştekin’e savaşın sonlarına yaklaşılırken verilen mesajlar arasındaki uyumu tekzip edecek bir gelişme yaşanmamış.

Bilakis o tarihten sonra, iktidarın Suriye’deki savaşa dair politikasının bir devamı olarak Suriye rejimine ve YPG’ye karşı desteklediği cihatçı örgütlerden gelmiş tehdit. Hem de ne tehdit.

5 Haziran 2015 tarihinde HDP’nin Diyarbakır mitingine saldırı: 5 ölü, 400’ün üzerinde yaralı. Ardından 20 Temmuz 2015’te Suruç Katliamı: 34 ölü, 100’den fazla yaralı. Ve 10 Ekim 2015’te Ankara Garı Katliamı: 103 ölü, yüzlerce yaralı.

Türkiye’den IŞİD’e katılan, YPG’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda Haseke’nin Rimelan ilçesinde bir hapishanede tuttuğu “Ebu Ubeyde” mahlaslı İlyas Aydın, Fehim Taştekin’in sorularını yanıtlarken bütün bu süreci anlatıyor. Fehim Taştekin’in BBC Türkçe’de dün yayımlanan haberinde İlyas Aydın, “İstihbarat servislerinin gayrimeşru çocuklarıyız” diyor.

Önceki akşam Artı TV’de, Musa Özuğurlu’nun yönettiği programda, meslektaşım Burcu Karakaş ile birlikte sorular sorarken Fırat doğusuna operasyon hazırlığını da konuştuğumuz HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, “Gelsinler sınıra gidelim. Tehdit var mı görelim. Varsa bize gelsin” dedi mealen.

Gerçek bu kadar açık olduğu halde, iktidarın irtifa kaybettiği son seçimden sonra Türkiye yeniden bir sınır ötesi harekat girdabına doğru sürükleniyor.

Benim bütün gazetecilik yıllarım, Kürt sorunu etrafından tanımlanan ‘tehdit konsepti’ etrafında belirlenen güvenlik politikalarının yol açtığı yıkıcı sonuçlarla geçti. AKP ile başlamayan, ancak AKP iktidarı ile Türkiye’nin bölgesel iddialarının ve içeride de siyaseti dizayn hedeflerinin bir manivelasına dönüştürülen bir politika.

Şu an fotoğraf, iktidarın büyük silah ticareti ile güçlü bir ilişki kurduğu Rusya ve NATO müttefiki olan ABD ile ilişkilerini sonuna kadar zorlayarak Fırat’ın doğusuna bir harekata girişeceğini gösteriyor. MGK bildirisinde ‘barış koridoru’ diye ifade edilen ve gündelik siyasette ‘güvenli bölge’ olarak zikredilen bu hedefin, eğer pratikleşirse ne kadar derinlere doğru ilerleyeceği kuşkusuz pek çok etkene bağlı olarak şekillenecek.

Bu sürecin içerideki karşılığı da, muhalefeti baskı altına alarak, seçimlerin ardından AKP içinden çıkan parti girişimlerini de savaşın toz bulutu arasında boğarak siyaseti yeniden dizayn etmeye girişmek şeklinde olacak.

Ekonominin hali ortada olduğu halde, ekonomik gücünün çok üzerinde bir silahlanmaya bu kadar odaklanmış olmanın kendisi de, yukarıda sıraladığımız bağlamlarla birlikte şu temel gerçeğin de bir sonucu: Türkiye, devlet olarak bulunduğu bölgenin değişen dinamikleri içinde emperyalist bir güç olarak var olmak istiyor ve ‘Dört tarafımız düşmanlarla çevrili’ argümanı da, ders kitaplarından başlayarak, bu ihtiyaca uygun bir kitle temeli oluşturmak için her daim canlı tutuluyor.

Anton Çehov’un ünlü sözünü hatırlayalım: ‘Eğer ilk perdede duvarda asılı bir silah varsa, o silah ikinci veya üçüncü perdede mutlaka patlar.’ Bu kadar silahlanmanın, bir barış politikası ile tamamlanması beklenemez. Dolayısıyla bu tablonun içeride ürettiği de, ‘kelepçelenen demokrasi’ ve şiddetin gündelik hayatın hücrelerine kadar sirayet etmesi biçiminde oluyor.

Tam da bu nedenle, Fırat’ın doğusuna harekat içeride de ağır bir tahribat demek.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa