07 Ağustos 2019 23:58

Fırat'ın doğusuna ara formül mümkün mü?

Fırat'ın doğusuna ara formül mümkün mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon hazırlığı bir kez daha gündemde. Operasyon gündemi ile başlayan Türkiye-ABD heyetler arası görüşmeler sürüyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde Savunma Bakanı Hulusi Akar, görüşmelerin yapıcı olduğunu ve hâlâ devam ettiğini duyurdu.

Görüşmelerden ne çıkacağını ve hatta sonuç çıkıp çıkmayacağını kestirmek bile güç. Çünkü durum oldukça belirsiz. Şimdilik sadece Türkiye’nin, ABD’nin ve Suriye’nin kuzeyindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) gibi oluşumların önerilerini biliyoruz ve bu önerilere bağlı olarak ortaya çıkabilecek olası senaryoları…

Buna göre; Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna sınır boyunca ve 30 kilometreden fazla derinliğe inecek şekilde operasyon yapmak istediği belirtiliyor.

Buna karşılık Kürt tarafının 5 kilometre kadar Suriye içine çekilmeyi ve YPG’nin boşaltacağı bu bölgeye Arap vd. yerel halktan güçlerin oluşturduğu SDG’nin yerleştirilmesini istediği biliniyor.

ABD’nin ise, sınır boyunca 140 kilometre uzunluğunda ve 14 kilometre derinliğe kadar operasyon yapılmasını önerdiği öne sürülüyor. Bu öneriye göre, operasyon yapılacak bölgelerdeki YPG dahil Kürt silahlı oluşumlar çıkarılacak ve Türkiye ile ABD ortak devriye görevi üstlenecek.

Bu 3 önerinin detaylarının belirgin olmadığını ve farklı kaynaklarda çelişkili bilgilerin de yer aldığını belirtmekte fayda var. Son durumdan anlaşıldığı kadarıyla Türkiye’nin operasyon konusunda kararlı olduğu ve görüşmelerde sınırları zorlamaktan çekinmeyeceği, ABD’nin ve Kürt tarafının da operasyon ihtimalini göz ardı etmediği söylenebilir.

Operasyon ihtimalini zayıf bulanların dikkat çektiği sorulardan biri şu; ABD’nin Suriye içinde müttefik olarak adlandırdığı, siyasi/askeri/finansal destek sağladığı Kürt silahlı ve siyasi oluşumları terk etmesi mümkün mü?

Haklı bir soru ancak ABD’nin Suriye’den asker çekmesi ve Türkiye’nin S-400 satın alması ile başlayan tartışmalar ABD Başkanı Trump ile Pentagon arasında çatlaklar olduğunu ortaya koyuyor. Mesela, Suriye konusunda Pentagon’un İran ve İsrail konularını da gözeterek daha uzun vadeli ve kalıcı olması hedeflenen politikalar yürütmeye çalıştığı, Trump’a göre çok daha temkinli hareket ettiği söylenebilir. Fevri sayılabilecek çıkışlarına ve açıklamalarına bakılırsa Pentagon’un bu duruşu pek Trump’ın tarzı değil. Bu ikili durum ABD’nin Suriye ve özellikle Kuzey Suriye politikasını iyice belirsizleştiriyor.

ABD açısından Suriye’deki Kürt siyasi/askeri yapılarla ilişkisi ABD’nin Suriye içinde kalmasını ve üslenmesini sağlayan bir müttefiklik. Bu sayede, Suriye içinde güçlenen ve Suriye üzerinden bölgeye açılmayı hedefleyen Rusya’nın dengelenmesi sağlanabilir. Aynı zamanda Arap ayaklanmaları ve IŞİD ile mücadele dönemlerinden sonra Irak’ta, Suriye’de ve bütün bölgede nüfuz alanını derinleştiren İran’ın önünün kesilmesi de mümkün olabilir. ABD’nin özellikle de Suriye’de yeni bir siyasi yapının dizayn edildiği bir dönemde, kendi çıkarlarını koruyacak bir sistem oluşturmayı hedeflerken 2011 başından itibaren harcadığı siyasi ve finansal kaynakların meyvelerinden vazgeçmesi pek mantıklı değil. Ancak Trump’ın bu faktörleri göz önüne alıp almadığı belirsiz.

Diğer taraftan Türkiye, NATO üyesi ve ABD’nin müttefiki. Türkiye’nin PKK ilişkisi baskın sebep olmak üzere Suriye’nin kuzeyindeki Kürt siyasi yapılanmasını milli güvenliğine tehdit saydığı da açık.

Bu durum ABD’yi bölgesel ajandası için elzem yerel bir müttefik ile Suriye dahil birçok konuda ilişki kurduğu/kurmak zorunda olduğu NATO üyesi bir ülke olan başka bir müttefiki arasında seçim yapmaya itiyor.

Nitekim son olarak Savunma Bakanı Esper dahil ABD cenahından gelen açıklamalarda “Suriye’nin kuzeyindeki varlığımızı çekmeyeceğiz” veya “yerel müttefikimiz olan YPG/SDG gibi oluşumları koruyacağız” gibi kesin ifadeler yer almıyor.

Yine bu açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla ABD, Türkiye’nin operasyon yapacağı Suriye Kürtlerinin ise bundan pek zarar görmeyeceği bir ara formül arayışında.

Ankara’da devam eden ABD-Türkiye görüşmelerinden ne çıkar bilinmez ancak öne çıkan ara formül senaryosu Türkiye’nin Tel Abyad veya Ras Al Ayn gibi Arap nüfusun yoğun olduğu küçük bir bölgeye operasyon yapmasını sağlamak ve Kamışlı dahil Kürt güçlerinin bölgelerine sarkmalarına engel olmak. Yani Afrin, el Bab gibi yerlerden sonra Suriye içine açılan bir cep daha oluşturulması ABD’nin her iki müttefikinden de vazgeçmeden ‘Ortayı bulduğu’ bir çözüm olabilir.

Diğer taraftan, Fırat’ın doğusuna operasyon konusu Türkiye gündemine düştüğünden beri yapılan bazı değerlendirmelerde iktidarın İstanbul başta olmak üzere yerel seçimlerde yaşadığı başarısızlığı örtmek için gündeme getirdiği belirtiliyor. Hükümetin bu amacı da güttüğü, yaşadığı sıkıntıları gündemin gerisine itmek için bir kahramanlık destanına ihtiyacı olduğu kesin. Operasyonun zamanlaması iç siyasi ve ekonomik durumla birlikte değerlendirilebilir ancak hem Türkiye içindeki hem de Suriye ve Irak’taki Kürtler Türkiye’nin hükümetleri aşan ve devlet ‘hassasiyeti’ sayılan konuların başında. Bu nedenle, Fırat’ın doğusuna operasyon yapılması halinde muhalefet dahil geniş bir kesimden destek alması mümkün.

Yine hesap yapmadan girişilen Arap ayaklanmasının en ağır sonucu olan mülteciler hükümetin başını ağrıtmaya başladı. Ayaklanmanın ilk yıllarında din ve mezhep vurgulu meydan konuşmalarının öznesi olan mülteciler artık bir yük. Hükümetin Fırat’ın doğusuna yapmayı planladığı operasyonla boşaltılacak yerlere Türkiye’deki mültecilerin yerleştirilmesini hedeflediği belirtiliyor. Gerçi bu niyeti Afrin dahil diğer operasyonlarda da resmi ağızlardan duymuştuk.

Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanıdığını birçok kez duyuran Türkiye, Şam ile ilişki kurmayı hâlâ reddediyor. Mülteci sorununa çözüm bulmaya çalışan hükümet mültecileri büyük kısmı şahsi mülk olan ve başka bir ülkenin sınırları içindeki topraklara yerleştirmeye çalışıyor!

Suriye içindeki askeri operasyonlarda ısrar edilmesinin sebeplerinden biri de mültecilere gidecek yer bulunması çabası.

Bu arada, Fırat’ın doğusuna operasyon konusunda Şam’dan ve Rusya’dan henüz tepki gelmedi. ABD’nin tavrına bağlı olarak Kürtlerin Şam ile tekrar masaya oturması, Türkiye’nin Suriye ordusu ile karşı karşıya kalması dahil daha büyük riskler de söz konusu.

Zaten Türkiye’nin geniş çaplı operasyona girişmesi halinde Suriye hava sahasının bir kısmının Türkiye’ye açılması gerekiyor ki, bu konuda söz sahibi olan Rusya… Türkiye, Rusya’dan S-400 alması Rusya’nın Suriye politikasını Türkiye lehine revize edeceğini garanti etmiyor. Sonuçta Rusya, Suriye’ye Ortadoğu’ya giriş kapısı olarak bakıyor ve bütün bölgeyi kapsayan uzun vadeli bir ajandası var. Yine Şam ve İran’ın İdlip başta olmak üzere Türkiye’nin Suriye’deki varlığından rahatsızlığı ve Rusya’ya baskı yaptığı biliniyor.

Diğer taraftan Ankara’da ABD-Türkiye heyetleri görüşmeye devam ederken halihazırda el Kaide’nin kontrolündeki İdlip’te ateşkes sağlanması için geçtiğimiz haftalarda yapılan anlaşma bir kez daha çöktü. Kenti elinde tutan Suriye el Kaide’si Heyet Tahrir-u Şam ateşkese uymayacağını açıklamıştı zaten. Ve bir kez daha Suriye ordusunun Rusya hava destekli saldırıları başladı, İdlip’e açılan kırsaldaki birkaç yerleşim birimi Suriye ordusunun eline geçti. İdlip, haftalar veya aylar sonra da olsa bir savaşa sahne olacak ve kentteki on binlerce radikal Türkiye sınırına yığılacak. Türkiye’nin İdlip’ten sonra Afrin’de ve el Bab gibi bölgelerdeki varlığı da gündeme gelebilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa