Özgür ve araçsal düşünce: Bilgi, hukuk, deontoloji ve ideoloji ilişkisi
Fotoğraf: Envato
Bugünkü yazının konusu YÖK ve Rektörlerin “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi İmzacıları” ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı sonrası açıklamaları olup daha arka planda özgür düşünceyle, hukuk ve deontolojiyle ilişkileri ele alınacaktır.
Sosyoloji ve psikoloji kuruluşundan bugüne insanı anlamaya çalışıyor, algı, bilinç ve ideolojileri tartışıp duruyor.
Felsefenin iki tanımı bilgi dostluğu ve düşün etkinliğidir ki, felsefe baştan beri bir şeyin bilgisini düşünmeye veya düşünmeyi açıklamaya çalışıyor.
Artık günümüzde bilimler bambaşka evrelere, yapay zeka evresine doğru geçmiş bulunuyor. Gerek mühendis ve yazılımcıların, gerekse genetik ve nörobilimlerin en önemli uğraş alanlarından birini, düşünmenin ve bilincin nasıl oluştuğu ve işlediği konusu oluşturuyor.
Bu konuda en çığır açıcı düşünürün Freud olduğu söylenebilir mi, onu tartışmak gerekir, ancak psikanaliz diğer alanlarda da ufuk açıcı bulunuyor.
İlk medeniyetlerden, Antik Düşüncelerden bu yana daha köklü soru şu ki bilgi bilinç mi nörolojiyi yoksa beden-nöronlar mı bilgi bilinci belirliyor veya her ikisi karşılıklı birbirini mi belirliyor veya birbirinden ayrı, birbirinden özerk olgu veya boyutları birbirine mi karıştırıyoruz?
Bense pratiğe takılmış, oradan genele ilişkin çıkarımlarda bulunmaya uğraşıyorum. Üniversitelerin, okulların kurumsal özerkliği nedir? Bilimsel özgürlük nedir? Hadi bunları tanımladık diyelim de bunların bir kişi, toplum veya insanlık için anlamı (önemi) nedir?
Daha somutuna gelirsek “Barış Bildirisi İmzacıları” ile onlara karşı başta Cumhurbaşkanı olmak üzere YÖK ve Rektörlüklerin tutum ve açıklamaları, Anayasa Mahkemesi kararı ve buna karşı “resmi” YÖK ve rektörlük açıklamaları nedir, ne anlama geliyor?
Anlam sorusu nelik sorusu mudur, yoksa önem sorusu mudur?
Önem sorunu ise araçsal mıdır? Önemi nedir dediğimizde başka bir şeyi o olan şeye ölçü haline getiriyoruz demektir.
Ben anlam sorununun da nelikten (bizzat olgunun kendisinden) çıkarılabilmesi kaygısındayım, öneminin de tanımından gelmesi anlayışındayım.
Ancak anlam ve önem sorunu daha en başından bir etik ve estetik sorunu ise, yani yüksek bir amaç, beğeni veya bir diğeri ile veya doğayla ilişki sorunu ise sadece kendi tanımından çıkarılamayacağı da ileri sürülebilir.
Veya deontolojik bir ilke, bir mesleği icra ederken kesinlikle uyulması gereken mutlak ilke/ler neler? Bunlar mesleğin içinden mi çıkarılmış dışarıdan mı koyulmuş? Bunların bilgi temeli nedir? Dahası bunlar hukuk mu yoksa “gerekir” karşılığı “kişinin kendisi ve kişilerle yüzleşmesi” sonucu hukuki zorunluluğun dışındaki “gerekli” görülünler mi?
Dahası “gerekir” özerk bir ilke ise kişisel mi yoksa meslekçe mi koyulmuş bir ilke?
Örneğin hipokrat yemini hekimin (hikmet sahibinin) karşısındakine değil kendine yönelik bir yemini mi yoksa karşısındakine yönelik bir yemin mi? Bireysel mi kamusal mı? Bireyin kamuya yönelik bireysel bir duruşu veya sözü mü? Hukuki bir zorunluluk mu veya hastasıyla olan karşılıklı ilişkisindeki “gerekir” olan mı? Öyle de yapmayabilir mi?
Diyelim ki, doktorun eylemleri ve işleri hipokrat yeminine bağlıdır, bizzat içseldir. Ama yine de bir paradoks bulunmaktadır. O halde, böyle bir yemine niye ihtiyaç duyuluyor? İlkeler öğretiliyorsa, öğretilmiş bir şey ise, acaba şartsız bir şey değil midir, hekimlik hekimliğe dayalı özgür bir karar ve eylem değil midir?
Bir meslekte uyulacak zorunlu kurallar hukuk mudur; kişinin değerlendirmesine kalmış, seçimine kalmış “gerekirler”, bireyler arasında olanlar deontik midir?
Bilgi temelli olanlar epistemik midir?
Rektörlük bilgi, hukuk veya deontik bir makam mıdır? Önce epistemik, sonra hukuki, geriye kalan ve kişi ilişkileri düzeyinde de deontik midir?
Dahası bilgiyle çelişen duruşlara hukuki ve deontik denebilir mi? Deontik olanlar ancak bilgi ve hukukun dışında kalanlarla mı sınırlı olmalıdır?
TÖZ, İLİNEK, BİLGİ, HUKUK, DEONTOLOJİ…
Bir, her varolan kendinde bir varolandır, kendi başına bir değerdir, kendi başına bir tözdür (cevherdir). Bir diğerinin yargıları onun ne olduğunu, öyle olup olmadığını ortadan kaldırmaz. Kaldı ki bir diğerine böyle bir tanımlama yetkisi verilmesi ancak hak hukuk etik kaynaklı, nasıl ilişkileneceği ile ilgili sınırlı sayılabilir.
Bilgi, bilim, üniversitelerin görevi bir şey hakkında kanaat oluşturmak değil, onun mümkün bilgisini vermektir, her neyse onun bilgiye açık kısımlarını ortaya koymaya çalışmaktır.
İki, hak kavramı hem hukukunun hem de ahlakının asgarisi olarak varsayılabilir. Üniversitenin özerkliği ve bilimsel özgürlük, bilgiyi temel alır. Bilgi temeli olmayan hukuk veya deontoloji konusunda sürekli eleştirel sınırda kalmak durumundadır. Birinin bir diğeri ile ilişkisi hukuki ve ahlaki boyutları olan bir ilişkidir ki, üniversiteler hakkın, hukukun bilgi temelli oluşmasına yardımcı olmaya çalışır, bilgi sağlamaya çalışır. Hak konusu her şeyden önce bilgi konusudur, sonra ölçü konusudur.
Üç, deontoloji bilgi ve hukukun haricinde kalan kısımlarla yüzleşmedir, pozisyon konusudur. Bilgi ve hukukla çelişen sağlam bir deontoloji sayılamaz, onun ötesi olan ilişkilerle ilgili, aynı zamanda eleştirel bir bilinç ve yüzleşme olarak kalırsa anlamlı bir yeri olabilir.
BİLGİ ÖZGÜR DÜŞÜNCENİN ÜRÜNÜDÜR
Bir şeyin her neyse o bilgisi, öznenin kendi belirlenimlerini konudan edinmesi (konuya yönelmesi) veya en azından eleştirel olması ile ilgilidir. Bu da özgür düşünceye karşılık gelmektedir. Bilgi, özgür düşüncenin ürünüdür. Bilimsel düşüncenin özü, özgürlüğündedir.
REKTÖRLERİN YAPTIĞI KURUMSAL DEĞİL BİREYSEL, DAHASI DEONTOLOJİK DEĞİL İDEOLOJİKTİR
Bilim ve düşünce özgürlüklerine rağmen, dahası Anayasa mahkemesi kararlarına rağmen kalkıp resmi bir yetkilinin veya YÖK’ün Rektörlerin açıklamaları ne hukuki ne de (bilgi ve hukukla çeliştiğinden) deontolojiktir. Kişisel bir değerlendirme sayılır, dahası hiyerarşik veya siyasal bir duruşla ilgili olduğundan ideolojiktir.
YÖK’ün ve rektörlerin kurumsal sayfalara koymamak kaydıyla 24 saat bu tür açıklamalar yapabilecekleri kanaatindeyim. Buların bilim veya üniversiteleri bağlayıcı bir yanı olmayacaktır.
Maalesef, kurumsal yapıldığında veya o görünümde olduğunda, bu durum totaliter veya daha insaflı söylenirse otoriteryen rejimlere işarettir.
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44
- Tarihleri, çağları, problemleri karıştırmak: Ahilik de işletme de amaç ve işleyiş olarak okul değil 23 Ağustos 2024 04:46
- YKS, eğitim ve şehirler: Üniversitede resesyon, şehirde resesyon ve göç 16 Ağustos 2024 04:15