Süreci görmeyip, sonuca yönelmek akıl mıdır?
Fotoğraf: Envato
Bu hafta bayram haftası olduğu için iç açıcı bir şeyler yazmak istedim, ama gündem öylesine yoğun ve kavurucu ki, bayram yapmamıza bile izin vermiyor. Kalbimizi sıkan olaya girmeden derdimi yansıtan bir algılama tarzımızdan örnek vermek istiyorum. Sokakta saldırgan bir köpeğin yaşattığı dehşeti algılıyoruz da, boğazımızdaki bakterilerinin nelere kadir olduğundan bihaberiz. Sanırım bütün yaşantımız böyle bir döngü üzerinde seyrediyor.
Siyasete ve siyasetin sebep olduğu olaylara bakışımız da aynen böyle, birbirinden kopuk ve parçalıdır. AKP iktidarı 2000 IMF-Derviş programını sadakatle uygulamıyor mu?
Söz konusu program devletin küçültülmesini ve özelleştirmeleri dayatmıyor mu?
Bir zamanların AKP’li Maliye Bakanı Davos toplantıları dönüşünde, eskiden hiçbir yabancı devletin kendileriyle fazla ilgilenmediğini, oysa yeni zamanlarda her ülke temsilcisinin “Satacak neyiniz var” diye arkalarından koştuğunu sıkılmadan söylemedi mi?
Devletin yöneticileri devleti anonim şirket gibi yöneteceğini söylemedi mi? Bunlar gibi milyonlarcası bulunabilecek örneklere bakarak, bazı bilim insanları, elinden ve dilinden geldiğince siyasetin yanlış kurgulandığını, bu gidişata bir dur denmesi gerektiğini, hatta gidişatın sadece ülke açısından değil, bizzat siyasiler açısından da hayırlı olmadığını söylemedi mi?
Gerçek aydınlar “yetmez, ama evet” aymazlığını zemmederek, iktidara böylesi gaflet yolu açmanın hayırlı olmayacağını söylemedi mi?
Hal böyle iken, bugün niçin Salda Gölü ya da Kaz Dağları meselesini konu yapıp da, her gün büyük fedakârlıkla, her nedense büyük ihalelere özel rağbet göstererek, ulusal kalkınma(!) meselelerine odaklanmış iktidarın millet bahçesi ya da altın ruhsatı vermesine itiraz ediyoruz ki! Bu iktidarın rotası bu değil mi idi; bu rota ile oy alıp, iktidar olmadı mı?
Şunu açıkça söylemek istiyorum ki, bir yola çıkılırken, başlangıç hiç önemli değildir, ara istasyonlar da aldatıcı olabilir, önemli olan son istasyondur; düşünülmesi gereken son istasyondur. Bu siyasi kadronun istasyonlar hakkında samimi beyanı yok mu? Son istasyonda demokrasi tramvayından inileceğini söyleyen bir iktidara kişisel ya da ailesel geçmişin yaşanmış acı anılarının hırsını alma adına ulusal alanda etkili karar alma yetkisini vermek basiretsizlik değil midir?
Kapitalist devlet yönetiminde “kaz’ı bağırtmadan yolma” mantığı başattır. Hele de hükümet kapitalist sistemin çevresel ekonomisi üzerinde boğazına kadar borca batmış durumda olup iç siyasette ayakta kalabilmek uğruna ülke riskine oynamaya kalkıyorsa!
Mesele sadece Salda Gölü ya da Kaz Dağları değildir. Ülkenin değerlerini, yaygınlaştırılan eğitimsizlikle, adaletsizlikle, hemen tüm toplumsal dokuların ne olduğu belirsiz “dava” uğruna yozlaştırılmasıyla göçe zorluyorsa, görünen Kaz Dağı faciasının kaç katına denk ileriye yönelik facialar yaşanıyor demektir. FETO sisteminin okumuş kurşun askerinin cahil köle ile ikamesi fazla bir şeyi değiştirmez.
Bu bayramı bir düşünce anına çevirerek siz değerli okuyuculara geçmişe ait bir gerçek dramı yansıtmak istiyorum.
Biliyorsunuz ki, tartışmalı altın arama işi bir ara Bergama civarında yapılıyordu. O zamanlar örgütlü olan Öğretim Üyeleri Sendikası olarak ufak bir heyetle bölgeye gittik. Maden ocağının belki 200-300 metre yakınında bir kır kahvesinde köylülerle konuşurken, köylülerin kızgın olduğunu fark ettik. Meseleyi kurcaladığımızda anladık ki, köylüler olumlu ÇED raporu veren öğretim üyelerine kızgınmış, Ankara’dan ilgililer devamlı olarak kaymakam beyi arayıp, halkın protestolarına engel olmasını, karşılığında yöreyi İzmir’e bağlayacak çift şerit gidiş-dönüş yolu yapılacağını söylemiş. Zira halkın protestosunu arkasına alabilecek yabancı şirketin uluslararası yargı yoluna giderek yüksek tazminat talebinde bulunmasından ya da çok uluslu yatırım risk sigortasına (MIGA) başvurmasından korkuluyormuş. Sonra gazeteden öğrendim ki, şirket bir iftar vermiş ve tüm işçiler iftara gitmeye tenezzül etmiş. Ne demeli ki, afiyet olsun!
Tabii ki, Kaz Dağları’nın tahribine, tabii ki Salda Gölü’nün kirletilmesine, tabii ki tüm benzeri kapitalist yağmalara karşıyım, karşı olmalıyız. Ama sadece onlara ve bu sürece karşı değil, bu siyaset zihniyetine ve bu zihniyeti besleyen halk tepkisizliğine karşıyım. Aydın geçinenin dahi bilinci gözünün arkasında olursa, kaz’ın dağları, yaylaları, gölleri niye talan edilmesin ki!
Değerli okuyuculara iyi bayramlar ve tatil diliyorum.
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56