Aynı kumaştan iki adam...
Fotoğraf: Envato
Türkiye’nin birçok yıldızı olduğunu artık herkes öğrendi. Yakın zamana kadar bir “kutup yıldızı”mız bile vardı, muhalefet dahi ona bakarak yön belirlerdi. Sönmüş eski yıldızların kaderini o da paylaştı- sönüyor!
Unutulma belasından kurtulmak için ara sıra kendisini sosyal medyada gösterme çabasında olan, hani kuru temizlemeden gelen elbiselerinin cepleri dolarla dolu, eski yıldız hatırlanacaktır: “Bakara makara” deyişiyle ünlüydü! Diğer başkaları ya elçi şimdi ya da Yüksek İstişare Kurulu üyesi. Bazıları maaşına itiraz edenleri haşlamaya yeltenip “Kimse değişik anlamlara çekmesin” buyurarak birkaç gün sonra Yargıtayda davası görülecek “FETÖ’cü” eski arkadaşını ziyaret ediyor. Eski ayları kesip kesip yıldız yaparlardı, yıldızlar ise sönüp tarih oluyorlar.
Yeni yükselen yıldızlarımız yok değil. Devran bu, dönüyor.
Futbola bakın. Önce Pele’miz, sonra Maradona’mız vardı. Yerlerini Ronaldo’yla Messi’ye bıraktılar. Onlar da düşüşteler. Ne Lefter kaldı ne Metin’le Turgay.
Siyasette farklı mı olur? Değişim bitimsizdir. Kim ki kalıcı olduğunu sanır, kendisini aldatır. Zor da yetmez!
Görüyoruz: Kimisi eskiyerek sönerken kimisi parıldamaya başlıyor. Ne kadar sürecek bilinmiyor, başlarında halelerle yenilere ve kendilerini yenileyenlere tanık oluyoruz. Erdoğan örneğin, artık “ol” dediğinde olduramıyor; kırk kafadan kırk ses çıkmaya başlayan partisi doğumlara hazırlanıyor. İmamoğlu yükselişte. Ne kadar sürer göreceğiz. Kılıçdaroğlu, tam gitti gidiyor denirken, birkaç hamleyle toparladı, yeniden yükselişte. Yeni hamleleri geleceğini belirleyecek.
Ama hiçbiri son haftanın yıldızları değil. İki yeni yıldızımız var. Yeni dediysek, o kadar da değil. Aslında sönmekteler. Kendi kendilerini söndürüyorlar. Kendi ettikleriyle kendilerini dillere düşürdüler. Tahsilleri, meslekleri hemen her şeyleri farklı ama fazlasıyla birbirlerine benziyorlar.
İlki, işçilikten gelme. İşçi sendikaları konfederasyonunun başında. Sendikacılığa adım attıktan sonra hayatında hiç işçinin yanında olmamış. Hep hançer hep hançer. Arkadan. Sarı sendikacılığın şanındandır demiş, daima üç kuruşa satmış. En son mikrofon ve kameralara yakalanmış. İnkarda. Aslında önceden, reisle sohbette “8” deyip satmış. Adını bile inkar edecek neredeyse. Suçüstü yakalanmış, ama “Ben hiç satmadım” diyor, utanmadan. Milliyetçilik moda ve prim yapıyor ya, oradan kurtarmaya çabalıyor, S-400’ü getirenlere teşekkür edip kendisini eleştirenlere “terörist” diyor! Tam düzen adamı. Yanaşma.
Diğeri, profesör. Avukatların başında. Yargıtay Başkanı Saray’a adli yıl açılışına çağırıyor. Bir koşu-tutabilene aşkolsun!
Oysa baroların çoğunluğu karşı. 41 baro katılmayı reddediyor. Bu 41 baro, avukatların yüzde 90’ından fazlasının üye olduğu barolar. İzmir barosu örneğin, Yargıtayın çağrısını, “Siyasi kararlarla, mesleki faaliyetlerini gerekçe göstererek yüzlerce mensubunu tutsak ettiğiniz onurlu bir mesleğin temsilcileri olarak, yaptığınız nazik daveti geri çevirmek zorunda olduğumuzu bildiriyoruz. Bize kalırsa, siz de o salona gitmeyin” diye yanıtlıyor.
Yanlış mı? O kadar avukat tutuklu. Bir o kadar da gazeteci. Siyasal nedenlerle tutuklu 10’u milletvekili, 68’i belediye başkanı, binlerce insanla dolu cezaevleri. Hem de yürütmenin işaret edip mahkemelerin tutukladığı insanlar. Bu ülkede yargı yürütmenin kontrolünde ve adli yıl açılışı yürütmenin tartışmalı mekanında yapılıyor!
“Ben de konuşacağım” diye açılışa Saray’a koşturan bir de konuşuyor. Diyalog zeminiymiş! Yargıtay Başkanı önemli bir adım atıp elini uzatmış, o da tutmuş, Türkiye’nin normalleşmesine, yeniden kucaklaşmasına katkıda bulunacakmış! 125 bin avukatın sorununu çözecekmiş!
Öyle kişisel katkılara karınlar tok! İzmir Barosu, restini çekti hemen: “Bizi temsil etmiyor!”
Düşüşe geçtikten sonra C.Bşk. ile el ele verme moda şimdi. Yukarıya yanaşma ve dedesi türünden muhafazakarlık geçer akçe sayılıyor. Gözler kararmış, kişisel hesaplar bile yanlış yapılıyor! Bir de sendikacı gibi karşı saldırıya geçiyor, cami duvarında baroları eleştiriyor, başkalarıyla görüşülünce sorun yokmuş, C.Bşk. ile olunca “günah”mış! Bir “törörist” demediği kalıyor.
Ne kadar benziyorlar birbirlerine. Düzenin adamları.
- Böyle nereye kadar? 28 Ocak 2025 06:55
- Suriye ve Doğu Akdeniz niyetleri ve gerçekler… 26 Ocak 2025 04:51
- 'Savaş ilanı'... Kim, kime? 21 Ocak 2025 13:45
- Gündem ve saptırma... 14 Ocak 2025 04:53
- Öcalan görüşmeleri ve CHP 07 Ocak 2025 05:17
- 2. çözüm süreci mi? 31 Aralık 2024 06:30
- İçeride ve dışarıda kriz... 24 Aralık 2024 05:36
- Milli güvenlik, Türkiye ve İsrail siyonizmi... 17 Aralık 2024 05:56
- Ortadoğu yeniden dizayn edilirken... 10 Aralık 2024 05:08
- Esad’la görüşüp anlaşma mı, kavga mı? Hangisi? 03 Aralık 2024 06:45
- CHP ile Cumhur ve sınama yanılma… 27 Kasım 2024 06:45
- Papatya falı ve havuçla sopa... 19 Kasım 2024 04:58