Kötülük ablukası
Fotoğraf: Envato
Kötülerin borusunun öttüğü ve kötülüğün kuşatması altında soluk almaya çalıştığımız dönemlerden geçiyoruz. Rahatlıkla “kötü” diyebiliyoruz çünkü “yönetme” yetkisini elinde bulunduran ana güç, toplumsal, politik ortama her şeyden önce zorbalığı hakim kılabilmek adına var gücüyle yükleniyor…
“Bizim de payımıza bir şeyler düşer elbette” beklentisiyle, yaltakçılık ve yalakalık yapan onur ve erdem yoksunu güruhun desteğiyle…
Çıkar uğruna, doğuracağı yıkıcı sonuçları görmezden/bilmezden gelerek paha biçilemeyecek kadar kıymetli bir varlık olan doğayı fütursuzca peşkeş çekip yağmalıyorlar… Savaş, kan, ölüm üzerinden yarattıkları ve dayattıkları politik var olma biçimini reddetmek anlamına geldiği için barış, adalet, eşitlik diyenlere azgınca saldırıyorlar...
Sahip oldukları gücü kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı bir hakka dönüştürdüler. Hayatın her alanındaki ilişkileri kibirle, bencillikle, çıkarcılıkla, fırsatçılıkla çürütüp bütün bir toplumsal dokuyu enfeksiyonlu hale getirdiler. “Kötü” ve “kötülük” nitelemesini hak etmek için daha ne yapılabilir ki?
Memleketin futbol ortamındaki manzara da genel tablodan farklı değil. Hakim gücün söylemleri ve icraatıyla son derece uyumlu bir ortam. “Onun da şeklini şemailini muktedir belirliyor” demek yanlış olmaz…
Futbolda da “güç” ve iktidar sahipleri çıkarları için her türlü erdemsizliği, onursuzluğu, vicdansızlığı pervasızca ortaya koymaktan, oyunun medya, futbolcu ve taraftar gibi diğer unsurları da her fırsatta türlü yozlaşmışlık örnekleri sergilemekten geri durmuyorlar… Kötülük burada da kibir, bencillik, saygısızlık, sığlık, çıkarcılıkla vücut buluyor ve elbette burada da başrolde…
Herkesin kendi çıkarını öncelikli konuma yerleştirmesi ve bu yönde hareket etmesi anlaşılmaz bir şey değil ancak bu uğurda ortaya konan yöntemler tek kelimeyle tiksindirici!..
Fenerbahçe Kulübü, lig başlarken yaptığı açıklamada, geçtiğimiz sezondaki hakem hatalarını hatırlatarak yeni sezonun lobicilikten, manipülasyondan uzak, eşit, adil, hakkaniyetli geçmesi beklentisini/temennisini dile getiriyor. Aslında yaptıkları tam da “hak”, “adalet” duyarlılığı kisvesi altında lobicilik ve manipülasyon. Daha açıkçası, ligler başlamadan hakemleri baskı altına alma faaliyeti…
“Hak”, “adalet” konusunda madem bu kadar duyarlılar, kazandıkları ilk penaltı için de bir şeyler söyleselerdi ya. Ne olursa olsun farklı galip gelecekleri belli olan bir maç sonrasında bile böyle bir açıklama yap(a)mıyorlar. Çünkü onlar için asıl önemlisi mümkün olan en fazla golü atarak maçı kazanmak. Bunun dışındaki tavırlar, sözler tamamen göz boyama ve taraftarları yedekleme/kışkırtma amaçlı ikiyüzlülükler. Diğer bir deyişle, düpedüz kötülük…
Tabii ikiyüzlülük salt Fenerbahçeli yöneticilere özgü bir şey değil. Hangi kulübün yöneticisi, çıkarlarını koruma, kollama gerekçesiyle kirli yöntemlere başvurmuyor ki? Tanıklıklarımız bize, kulüp yöneticilerinin kazanmak adına onurlu, erdemli davranış gibi temel insani değerleri hiç çekinmeden gözden çıkarabilecek kadar yozlaşmış kişiler olduklarını anlatıyor.
Kötülük en çok, endüstrinin dayattığı “Bu düzende var olabilmek istiyorsan, ne pahasına olursa olsun kazanmalısın” anlayışından besleniyor...
Şunu anlamamakta direniyorlar. Sezon boyunca kendi lehlerine ve aleyhlerine pek çok hatalı hakem kararı olacak. Çünkü bu oyun ağırlıklı olarak hakemin gördüğünü yorumlayarak verdiği kararlar üzerinden akıyor. Ve doğaldır ki bu en fazla birkaç saniyelik kısacık süreçte hakem yanlış karar verebilir. Anlamamakta direniyorlar ki, kendi aleyhlerine yapılacak hataları hem başarısızlığa bahane, hem de taraftarları kışkırtmaya dönük malzeme olarak kullanabilmek için… Bu oyunun içine lobiciliği, kulisçiliği, manipülasyonculuğu olduğu kadar bahaneciliği, paranoyayı sokmak ve provokasyon tohumları ekmek de elbette kötülüğün daniskası…
Hakem hatalarının, oyunun doğal bir parçası olduğunu anlayabilecek gelişmişlik seviyesine ulaşıp hakem konusunu kafalarından tamamen çıkarsalar ve bütün enerjilerini, güçlerini oynayacakları oyunun kalitesini yükseltme doğrultusunda harcasalar, kötülüğün bir boyutundan uzak durmakla kalmayıp hem kendileri hem de ülke futbolu için iyilik de yapmış olacaklar…
Emre Belözoğlu gibi mikro “reisçilik” taslayarak zorbalığı saha içine taşıyan ve kendisinde hakeme küfredebilecek cüreti gören futbolcu ile geçmişte yaptığı çirkinlikleri, ahlaksızlıkları unutarak onu baş tacı eden medyanın “kötü” olmadığı söylenebilir mi peki? Ya Tolga Ciğerci’nin maçtan sonra, “Maç 5-0 mı, 6-0 mı bitti, golleri sayamadım” diye konuşarak kendince rakibini aşağılamasına ne demeli? Aslında kimin aşağılık konumda olduğunu çok iyi yansıtıyor bu konuşma… Görüldüğü gibi, kötülük derinleşip yaygınlaştıkça saygı da tükeniyor.
Takım kazandığı sürece taraftarlar için de bu tür söylemlerin, tavırların ve icraatların hiçbir kabul edil(e)mez yanı yok. Hatta sosyal medyada yazılanlara bakılacak olursa, onlara pek eğlenceli geldiği bile söylenebilir.
“İyi” görünmek adına bütün yapılanlar aslında ya “kötülükleri” kamufle etme ya da yapılacak olası “kötülüklere” zemin hazırlama çabasından başka bir şey değil…
Hayatın her alanında kötülüğün ablukası altındayız!..
- Yapı 12 Aralık 2024 04:32
- Herkesi kendi gibi sananlar 05 Aralık 2024 04:28
- Bize oyunu anlatın 28 Kasım 2024 06:10
- Tutuculuğun bedeli 21 Kasım 2024 04:37
- Buyrun cinnet ortamına... 14 Kasım 2024 04:14
- Komplodan komediye 07 Kasım 2024 04:12
- Seviyesiz saha dışı, kalitesiz saha içi 31 Ekim 2024 04:34
- Mourinho öğretiyor 24 Ekim 2024 03:33
- Milli takım kazandı çünkü... 17 Ekim 2024 04:04
- Hapishaneden milli takıma 10 Ekim 2024 04:45
- Ne kadar rezil olursak... 03 Ekim 2024 04:28
- Oyunu geriden kurma saplantısı 26 Eylül 2024 03:26