Ayva meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Ülkemizin sorunlarıyla ilgili konularda milletçe hayli dertliyiz; dertliyiz, çünkü memleket sathında her geçen günün ardından irili ufaklı, “dahili-harici” bilumum meselelerimiz maalesef giderek tavan yapmaya başladı...
Ulusça canımızı sıkan şu ya da bu minvaldeki sorunlarımızdan herhangi birini çok şükür çözdük, çözüyoruz deyip sevinirken, hemen akabinde bu kez de kim bilir hangi kör şeytanın gümüş bir tepside sunduğu yeni sorunlarla karşılaşınca; bittabii ki ister istemez kem talihimize, kara bahtımıza lanet okuyup feveran ediyoruz...
Sorunlarımız bitmiyor, tükenmiyor; tıpkı bir zamanlar özellikle kamyonların, tırların arkalarında rengarenk yazılan “Ömür biter yol bitmez” kuralınca kapısını çaldığımız bu kırtıpil alemde; bugün, yarın derken, eninde sonunda gerçekten de ömür tüketirken, öte taraftan çıktığımız bu “uzun ince yol” boyunca şu bizim diyarlarda ne hikmetse rahat yüzü görenlerimizin esamesi okunmuyor...
Şu veya bu nedenlerle dışlayıp, küçümseyip ardından da “muz cumhuriyeti” veya “kabile devleti” diyerek tepeden baktığımız kimi toplumlar, kendilerince doğru buldukları rotada ilerleyip, dolayısıyla kendi meselelerini çözmek için didinirken, öte yandan bizim cenahtakiler, yani ülkemizin en tepesindeki koltukları yıllardan beri parselleyen devletlularımız, kendi gözlerindeki merteği görmezlikten gelip, üstüne üstlük bir de el alemin işlerine burunlarını sokup, hatta nıeredeyse hemen her konuda ona, buna sebilullah akıl pazarlamakla meşguller..
“Al sana, al sana...” tekerlemesi eşliğinde sağa sola bol kepçeyle sözde akıl, fikir dağıttıktan sonra geriye dönüp ülkenin manzarasına bakıldığında; görünen o ki, akıl dağıtma konusundaki bu “bonkör”lüğümüzün faturasını, bunun bedelini, içi boş heybelerimizle ortalıkta dımdızlak kalınca anlıyoruz...
Meselelerimizin biri gidip, bunun yerine diğerleri sanki “yol geçen hanı”na dönüşen misakımızın milli sınırlarında yan yana dizilip kuyruk oluştururken, öte taraftan bizler her zamanki gibi elimizdeki merceklerle, luplarla ortalıkta suçlu ararken, aynı zamanda da gırtlağımızı paralarcasına “eyy filan, eyyy feşmekan...” naralarıyla ferman buyuruyoruz!
Bu bapta mangalda kül bırakmayacak kertede “üfürükçü başı” kesildik; neredeyse her yöne, her adrese dur durak demeden ha babam de babam üfleyip, püfleyip duruyoruz ama, aslında halimiz ahvalimiz, aynalara yansıyan aksimiz, sanki gecenin zifiri karanlığında mezarlıktan yalnız başına geçerken, endişeyle, korku belasıyla ıslık çalanların sanki birebir kopyası...
Memleket sathında türlü nedenlerle başımıza musallat olan katarlar dolusu sorunlarımızın yumağı içinde debelenirken, beri yandan “çözüm” tahtında acaba öncelikle hangi meselemizin kulpundan, hangisinin sapından tutmalıyız diye geç kalmış Tatar ağaları gibi bu saatten sonra hâlâ kös kös düşünüp duruyorsak, eh o zaman amiyane tabiriyle milletçe belki de ayvayı yedik mi, kim bilir Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30