‘Her şey adalet ve barış için!’; öyle mi?
Hürriyet’in “kıdemli yazarı” Ertuğrul Özkök, ülke ekonomisinin “son üç çeyrektir küçülüyor” olmasından da söz ederek Türkiye’nin meselelerinin “kavgayla çözülecek noktayı geçti”ğini ve “kutuplaşma siyaseti”nin yanlışlığını belirterek “uzlaşma” için “iki taraf”ın da “elini uzatma”sı çağrısında bulundu. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Danıştay Genel Kurulu'nun “kaçak olarak inşa edildiği”ne karar verdiği Saray'daki “Adli Yıl Açılış Töreni”nde yaptığı konuşmayı “sorun vatansa gerisi teferruattır!” nakarat ajitasyonuyla tamamladı. Her yere dönüşlü kafa ve düşüncesiyle tanınan Hürriyet yazarı A. Hakan, Mahsun Kırmızıgül’ün ölgün sesinden “Hepimiz kardeşiz/Bu öfke ne diye/Yaşamak dururken bu kavga ne diye?” mısralarını ve E. İmamoğlu’nun Diyarbakır'daki konuşmasından “Bir babanın oğluna sarılması gibi 82 milyon sarılalım birbirimize... Milletçe kucaklaşalım... Vallahi çok güzel olacak.” sözlerini aktardı.
Özkök'ün çağrısının muhatapları burjuva muhalefet ve Saray iktidarının “cumhur ittifakı”ydı. Biri ezik bir şarkıcı, diğeri burjuva “yeni Türkiye”nin “parlayan” ya da “parlatılan” yeni lider adayı bir politikacının kavga karşıtlığıyla kardeşlik ve kucaklaşma çağrılarıysa denebilir ki ülkenin tüm “vatandaşları”nı hedefliyor.
Neredeyse dünyanın her kıtası ve ülkesinde silah seslerinin yükseldiği bir dönem ve ortamda, mümkün olanla mümkünsüzü karıştıran; nedenlerin üzerine kara çadır çekerek sonuçlardan en fazla göze batanların en kötü görünenlerini öne çıkararak onların da “ayrısız-gayrısız el ele vererek çözümlenebileceği” ya da “ortadan kaldırılabileceği” yalanıyla umutsuz, ezik, baskıdan usanmış ve bedeniyle zihninin parça parça edilip alınmasıyla yaşam hakkı tanınan insanları mevcut koşulları sahiplenmeye çağıran bu türden sözler ve açıklamalar ilk kez edilmiyor. Kavgasızlığı, barışı, kutupsuzluğu ve kucaklaşmayı isteyenler kuvvetle muhtemeldir ki, asıl olarak neyi hedeflediklerini biliyorlar. Kavgasızlık, barış ve kucaklaşma kötü bir şey midir ve mümkünsüz müdür? Kavganın, savaşların, kutuplaşma ve çatışmaların kaynağı ve nedenleri yok sayılırsa, ve salt kötü niyetli, kötü düşünceli insanların iradi davranışlarıyla bağlı görülürse, kötülüğü ilan edilerek saf dışı edilmeleri, etkisizleştirilerek kavgasızlığın, barışın ve insani kucaklaşmanın yolu kolayca açılabilir! Peki bu denli basit, yüzeysel ve çağrılarla gerçekleştirilebilir bir durum mudur?
Kavgasız, kutuplaşmasız, savaşsız bir hayat mümkün müdür? Evet mümkündür. Ama koşulu var; kavganın, kutuplaşmanın, savaşların nedeni ortadan kalkmalıdır! Başka türlü mümkünsüzdür! Günümüzde yaşanan kavgaların, kutuplaşmaların, savaşların asıl kaynağı sömürüye dayanan toplumsal üretim tarzı, toplumsal ilişki biçimleri ve onun üzerinde şekillenen burjuva sınıfın egemenliğidir. Sömürü ilişkileri ayırır, kutuplaştırır ve çatıştırır. Bu kaçınılmazdır. Asıl kutuplaşma ve çatışma ise sömüren ve sömürülenler arasındadır. Kiminde daha belirsiz ve bulanık görünse de kiminde bütün netliği ve uzlaşmazlığıyla kırıp-geçiren türden yaşanır.
Kötü olan kavgasızlığın, barışın ve adaletin olması istemi değildir. Kötü olan bunların nasıl mümkün hale gelebileceğinin gizlenmesi; kapitalist sömürü ve zulüm sisteminin ürettiği ölüm, açlık ve yoksulluğun insanlığın yüzde 98’ini nasıl vurduğunun atlanarak yığınların-uyanış içinde olan kesimleri de içinde olmak üzere aldatılmaya çalışılmasıdır. Kavramları içeriklerinden ve toplumsal hayatın gerçekliklerinden soyutlayarak kullanan liberal yazarlarla kendilerini “sosyal demokrat” olarak adlandıran politikacılar en büyük kötülüğü, kendileri her türden baskı ve sömürünün hedefinde olan ve toplumların çok büyük çoğunluğunu oluşturan emekçilere yaparlar. Mevcut sistemin bazı aksaklıklarının giderilmesiyle sürmesi asıl istem ve gayeleridir. Kavgasızlık, barış ve adalet bu amaçlı olarak istismar edilir. Toplumsal ölçekli adaletsizlik, burjuva egemen sınıf ve devletinin baskı ve terörü, işçi ve emekçilerin kendi hak ve talepleri için mücadelesine karşı saldırı ve yasaklar, dünyanın birçok bölgesinde emperyalistlerle işbirlikçi tekelci burjuva diktatörlüklerinin başlatıp sürdürdükleri gerici savaşlar, kaynağı ve sorumluları açıkça ortaya konmaksızın güya eleştirilirken, bu asıl kaynakların ortadan kaldırılması için yürütülen devrimci mücadele de “olmaması gerekenler” arasına alınmış olur. Amaç işçi sınıfı ve kent-kır emekçileriyle küçük burjuva kesimlerin yanıltılarak sisteme bağlı tutulmalarıdır.
Çünkü ne sömüren ve sömürülenlerin barışı mümkündür ne de dünyayı kaç kez kana bulamış oldukları halde kana bulamaktan ve bölgemizde olanlar başta olmak üzere yaşanan işgal, çatışma ve savaşların sorumlusu emperyalistlerle işbirlikçe gericiliklerin kendi aralarındaki çelişkilerin “kucaklaşarak” ortadan kalkması! Bombardımanlarla ülkeleri yıkıma uğratanlar, milyonlarca insanı topraklarından edip yollara düşürenler, yollarda ve denizlerde yok olmalarına neden olanlar, durmaksızın silahlanıyorlarsa, barış ve kavgasızlık için değildir. Bunu bütün netliğiyle bilmesi gerekenler ise, dünyanın ve ülkemizin işçi ve emekçileridir. 1 Eylül, savaşa karşı ve barış için dünya ölçeğinde mücadele günü vesilesiyle gerici emperyalist ve fetihçi savaşların barbarlığını ve barışın gerçek olabilmesi için devrimci savaşların gerekliliğini en çok ve en açık şekilde bilmesi gerekenler onlardır. Bundandır ki, emekçilerin yanıltılmasına yol açan her tür saptırıcı ideolojik tutum ve anlayışları reddetmek, günümüz koşullarında çok daha önem kazanmıştır. Ağır baskı ve sömürü koşulları, demokrasi, adalet, barış ve özgürlük gibi kavramların sınıf ayrımlarını ve çelişkileri bulanıklaştırıcı kullanımını “özendirici” ve “kolaylaştırıcı” kılsa da, bundan kaçınmak gerekir.
Evrensel'i Takip Et