05 Eylül 2019 19:40

Fırat’ın doğusunda B ve C planı!

Fırat’ın doğusunda B ve C planı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fırat’ın doğusunda ‘güvenli bölge’ konusunda ABD ve Türkiye arasında varılan mutabakata rağmen tartışmalar sürüyor. Bu tartışmaların nedeni varılan mutabakatın çerçevesinin belirsiz olmasıydı. Her ne kadar ABD ve Türkiye arasında Akçakale’de ‘Ortak Harekât Merkezi’ kurulmuş olsa da bu merkezin faaliyetlerinin kapsamı konusundaki belirsizlikler devam ediyor. Varılan mutabakat ile Türkiye’nin tek taraflı müdahale girişimlerinin önüne geçen ABD zaman kazanmaya çalışırken, Erdoğan iktidarı da ABD üzerinde baskı kurarak ‘güvenli bölge’ konusunda tavizler koparmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı “2-3 hafta içinde adım atılmazsa güvenli bölgeyi tek taraflı olarak fiilen kurarız” açıklamasını bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Aynı günlerde Milli Savunma Bakanı Akar da benzer bir açıklama yaparak mutabakat planı konusunda herhangi bir aksilik çıkması halinde “B ya da C planını devreye sokarız” demişti.

Akar’ın açıklaması akıllara ister istemez zamanında Erdoğan’ın Musul için söylediği “Musul operasyonunda koalisyon güçleri içerisinde olmaya kararlıyız. Koalisyon güçleri Türkiye’yi istemiyorsa B planımız devreye girer. O da olmazsa C planı devreye girer” sözlerini getiriyor. Hatırlanırsa Musul’da IŞİD’e karşı ekim 2016’da başlatılan operasyon öncesine Erdoğan iktidarı bu operasyona Başika kampında eğittiği Eski Musul Valisi Nuceyfi’ye bağlı Sünni milis güçleri ile katılmak istemiş ama bu yöndeki girişimleri başarısızlığa uğramıştı. Ancak o günden bugüne Erdoğan’ın Musul’daki B ve C planını kimse öğrenemedi!

Erdoğan, ABD ile uzlaşmak zorunda kaldıkları değil ama murat ettiği ‘güvenli bölge’yi her fırsatta dillendiriyor: Bu ‘güvenli bölge’ sınır boyunca 30 kilometre derinlikte olacak. Sonra bu bölgede konutlar yapılıp Türkiye’den getirilecek Suriyeliler buraya yerleştirilecek. Aslında bu tarif bir ‘güvenli bölge’den çok Osmanlı’nın bir ‘uç beyliği’ni andırıyor. Çünkü Fırat’ın doğusundan Türkiye’ye yönelik bir tehdidin olup olmaması bir yana uygulanmak istenen plan ile bir ‘güvenli bölge’den daha çok Suriye’nin içinde Türkiye’deki iktidara bağlı şehircikler kurulması amaçlanıyor. Böylece oluşturulacak bu ‘uç beyliği’ ile yayılmacı emeller canlı tutulmak isteniyor.

ABD’nin böylesi bir ‘güvenli bölge’ konusundaki en büyük açmazı, Fırat’ın doğusunda Kürtlerin kazanımlarını önemli oranda geriletmeyi amaçlayan bu planı kabul etmesi halinde Kürtlerle iş birliğinin devamının zora girecek olmasıdır-ki, bu durumda Rusya ve Suriye yönetiminin devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla Türkiye’yi kendi eksenine çekmek için belirli tavizler vermeye hazır olsa da Kürtlerle iş birliğine hem Suriye’nin geleceğinin belirlenmesi ve hem de İran’ın kuşatılması stratejisi için ihtiyaç duyan ABD’nin böylesi bir ‘güvenli bölge’yi kabul etmesi kolay görünmüyor.

 Öte yandan İdlib’i cihatçılardan almak ve Fırat’ın doğusundaki anlaşmazlığı çözerek Suriye’de siyasi çözümün önündeki engelleri ortadan kaldırmak isteyen Rusya ve Suriye yönetiminin de uzun vadede ciddi sorunlar yaratabilecek olan Türkiye’nin etkisi altında yeni bir yerleşim bölgesi oluşturulması planını kabul etmeleri mümkün görünmüyor. Rusya, Suriye yönetimi ve İran’ın da her fırsatta dillendirdikleri çözüm, Kürtler ile rejim güçleri arasında bir uzlaşmanın gerçekleştirilmesi ve sınır bölgelerinin rejim güçlerine devredilmesidir.

Böylesi bir tabloda ABD ve Rusya’nın tutumları Türkiye’deki iktidara istediği hareket alanını oluşturmaktan çok uzak ve bu nedenle Türkiye’nin tek taraflı müdahale girişimlerinin ters tepmesi ihtimali yüksek. Ancak buna rağmen yapılan “2-3 hafta bekleyip harekete geçme”, “B ve C planını devreye sokma” açıklamaları olabildiğince ABD üzerinde baskı oluşturup tavizler koparmaya hizmet edebilir. Tam bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’tan Patriot füzeleri istediği ve BM toplantısında bu konuyu konuşacakları açıklamasını hatırlatmak gerekiyor. Bu açıklama Erdoğan iktidarının Fırat’ın doğusu konusunda ABD ile vardığı uzlaşmayı bozmak değil, bu uzlaşmadan olabildiğince kendi çıkarlarına hizmet edecek tavizler koparmak peşinde koştuğunu ortaya koyuyor.

Sonuç olarak yayılmacı emelleri büyük oranda emperyalistlerin bölge politikalarının taşeronluğuna bağlı olan ve bu emperyalistlerle karşı karşıya geldiği oranda sıkışan bir rejimin B ya da C planı, şu ya da bu emperyalist güce yedeklenme konusunda bir tercih yapmanın ötesine geçmiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa