Sağlığa devlet dokunuşu: Mecburiyetler
Devlet, yurttaşlarına karşı nicedir 'yasaklar' ve 'mecburiyetler' ile var kılmakta kendisini. Yasakları geri planda tutup 'mecburiyetlere' göz atmaya ne dersiniz?
Kendi yakın tarihimiz 'sağlıklılık' bağlamında önemli ipuçları sunuyor: Misal, uzun yıllar zorunlu askerlikte zorunlu sigara içme, bir dönem okulda zorunlu süt tozu içip beyaz undan poğaça yeme mecburiyeti ve günümüzde 'sağlığını koruma ödevini' yerine getiremediğinde cezalandırma tehdidi...
Daha da ilginci, "Devletin sağı solu belli olmaz bu ülkede" sözünü haklı çıkarırcasına vakti zamanında devletin kimi ürünleri, misal sigarayı hem yasaklayıp hem içmeye mecbur kılması. Misal 1940-1980 arası bir yıl ara ile her erkek yurttaşa önce sigara içiyorsa ceza verme misal okul disiplin kuruluna sevk etme, eğer aynı kişi askere giderse tüm erat gibi cebine yasa zoru ile içsin içmesin her gün 10 adet sigara koyma!
Özünde, günümüzün sağlığı bireyin sorumluluğuna indirgeyip ödev kılarak hak olmaktan çıkarma teşebbüsü ile, devletin vakti zamanında Marshall yardımı bağlamında evde ineği olan çocuklar dahil tüm öğrencilere okulda süt tozu içirme uygulaması birbirinin devamı gibidir.
Adına 'yardım' denen Marshall Planı kapsamında Amerika'dan gelen süt tozundan ilkokul öğrencilerinin hepsi o yıllarda yararlanmak zorundaydı. Bu süt tozları, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ilkokullara dağıtıldı ve öğretmen gözetiminde öğrencilerin tüketmeleri mecbur tutuldu. 'Anadolu'da hayvancılığın yaygın ve aktif olarak sürdürüldüğü o dönemde', çocuklar süt ve süt ürünlerine doğal yollarla ulaşabiliyorken süt tozu tüketmek zorunda kalmışlardı. Bu bağlamda şu tarz değerlendirmeler uzun yıllar dile getirilmişti: "Marshall yardımının temel hedeflerinden biri de süt tozu gibi gayet masum görünen malzemeler vasıtasıyla toplumun hücrelerine nüfuz etmek ve tüketim alışkanlıklarını değiştirerek Türkiye'yi kendine bağımlı hale getirmekti". Ama bu değerlendirmelerde aynı yıllarda askerlikte erata yasa ile zorla sigara verilmesi görmezden gelindi.
Geldik bugüne: Tarihinin en obez, en şeker hastası, en hipertansif, hasılı en hastalıklı döneminde bireyin sağlığını koruma mecburiyetinin birden fazla yasa taslağına yerleştirilmesine cüret edilmesi müthiş bir ironi. Türkiye...
Günümüzde, fast food zincirleri, GDO'lu ürünler, sağlık ve eğitimde özelleştirmeler vb aynı işlevi görmekte: Toplumun tüketim alışkanlıklarını değiştirip dönüştürmek. Ama bir farkla, Amerika'ya gerek kalmadı.
2006 yılında, Genel Sağlık Sigortası (GSS) 4. yasa taslağında "doktor tavsiyesine uymayan hastaların ilgili hastalık bağlamında GSS kapsamı dışına çıkartılması" halkın etkin muhalefeti ile son anda önlenebilmişti. Tercümesi şuydu: Misal, hekim hastasına sigara içmemesini söyledi ama hasta devam etti. Öyleyse gelsin astım, KOAH hastalıklarının kapsam dışılığı. Yani, eğer GSS o hali ile yasalaşsaydı SSK'lı, Bağ-Kur'lu ya da Emekli Sandığı üyesi olsak da bu hastalıklara dair giderleri cebimizden ödeyecektik.
Yine, 2005 yılında Ceza İnfaz Kanun taslağında yer alan "sağlığını korumayan mahpus cezalandırılır" cümlesi muhalefetin etkin karşı çıkışı ile TBMM ilgili komisyonunda son anda düzeltilebilmişti. İlgili maddeye muhalefet şerhi çok netti: "Sağlık ödev değil haktır".
Ve sağlıkta mecburiyetlerden bahsederken yurt dışında kendi olanakları ile hekim olanlar dahil tüm doktorların 'mecburi hizmet' yükümlülüğü...
Tam da burada devletin yüzü hükümetçe yeniden resmedildi güncel uygulama ile: Yeni mezun olup yasa gereği zorunlu hizmete gitmeden hekimlik yapması yasak olan bini aşkın yeni mezun hekime 'GBT' gerekçesi ile atama yapılmadı, adeta çalışma yasağı getirildi.
Hasılı, devletin yurttaşlarına karşı kendisini 'yasaklar' ve 'mecburiyetler' ile var kılma tercihi günümüzde bu uygulama ile yeni bir evreye girdi.
Sonuç: Sağlıksız toplum!
Çözüm: Daha fazla demokrasi, daha fazla dayanışma...
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et