Anayasa savaşı başladı
Suriye’de 2017 yılının ilk günlerinde Halep’in yarısını uzun süredir elinde tutan silahlı grupların kentten çıkarılması ile yeni bir dönem başladı. Halep, geriye pek bir şey kalmamış olsa da ülkenin sanayi başkenti sayılıyordu. Coğrafik konumu itibariyle de kentteki durum Lazkiye’den Şam’a kadar geniş bir bölgeyi etkiliyordu.
İdlip meselesi nedeniyle sık sık gündeme gelen ve ülkeyi Dera’dan İdlip’e ve Lazkiye’den Musul’a bağlayan M4 ve M5 kara yolları da Halep kırsalından geçiyor. Halep’i kentin yarısını da olsa Halep içinde veya Türkiye tarafına açılan kuzey kırsalını kontrol eden silahlı gruplar bu kara yollarını da bloke edebiliyordu.
Velhasıl Halep’in yarısını kontrol eden silahlı grupların garantör ülkelerin dahliyle kentten çıkarılması sahadaki silahlı çatışmalar açısından bir dönüm noktası oldu. Bu gelişmenin ardından Şam ve Humus gibi kent kırsallarında küçük yerleşim birimlerini kontrol eden gruplar da elimine edildi. Suriye’deki kanlı savaş dönemi cihatçılar dahil silahlı grupların İdlip ve kırsalına sıkıştırılması ile büyük ölçüde kapanmış oldu.
Vekalet savaşına dahil olan Avrupa ülkeleri Halep’teki gelişmeler öncesinde mülteci akınları nedeniyle Suriye politikalarını değiştirmeye başlamıştı. 2011 başlarında aynı saflarda yer alan Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler farklı sebeplerle birbirlerine karşı cephe almışlardı. Bu durum Suriye sahasındaki etkinliklerine de yansıdı. Sonuç olarak Halep’ten silahlı grupların çıkarılması hem sahadaki silahlı çatışmaların hem de vekalet savaşının yönünü değiştirdi.
Ancak bu önemli gelişme Suriye’de istikrar ve huzurun sağlanması için yeterli değildi. Sonuçta yıllar süren kanlı bir vekalet savaşına taraf olan ülkelerin sahadaki gelişmelere paralel olarak “Buraya kadarmış” deyip çekilmeleri beklenemezdi. Ve vekalet savaşı Halep ile birlikte yeni bir platforma taşındı.
Sahada çatışmalar büyük ölçüde bitmişti ancak Suriye’nin siyasi açıdan yeniden dizaynı, yeni anayasanın hazırlanması, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılması ve hatta yeni yönetim şeklinin belirlenmesi aşamaları yeni bir mücadeleye gebeydi. Ve öyle de oldu.
Anayasayı hazırlayacak komisyonun belirlenmesi aylar süren bir çekişmeye dönüştü.
150 kişilik komisyonun 50 üyesini Şam’ın, 50 üyesini muhalefetin ve 50 üyesini de BM’nin belirlemesi gerekiyordu. Ancak Şam’ın listesindeki bazı isimleri muhalefet destek aldığı ülkeler aracılığıyla veto etti, muhalefetin listesine Şam itiraz etti, BM’nin listesine iki kesimden de itirazlar yükseldi. Sonuç olarak 2017 ortasından itibaren yürütülen müzakerelere ve çabalara rağmen bir komisyon kurulamadı.
Ankara’da Erdoğan-Putin ve Ruhani’nin katılımı ile gerçekleşen zirvenin gündemlerinden biri de anayasa komisyonu kurulması meselesi oldu. Liderlerden gelen açıklamalara bakılırsa Rusya ve İran’ın bastırması ile Şam biraz geri adım atmış görünüyor ancak Türkiye’nin ve dolayısıyla muhalefetin de tam olarak istediğini alamadığı söylenebilir.
Son olarak BM de anayasa komisyonunun kurulması konusunda iyimser yorumlar yapılabilecek kadar ilerleme sağlandığını duyurdu. BM’nin açıklamasındaki temkinlilik payı aslında sürece ilişkin gidişata dair fikir veriyor; her an her şey olabilir!
Komisyonu oluşturacak isimler konusunda uzlaşmaya varılması en önemli eşiklerden biriydi. Şimdi sırada komisyonun bir araya gelmesi, minimum düzeyde de olsa uyum içinde çalışmaya başlaması, yeni anayasayı hazırlama süreci dahil birçok bol krizli eşikler var.
Şam bu gelişmeyi kendi lehine ve olumlu şeklinde yorumluyor. Şam’a göre Şam, süreci tek başına kontrol edebilecek güçte değil ancak özellikle anayasa yazım sürecinde rahatsız olduğu maddeleri bloke edebilecek kadar etkili olabilecek pozisyonda.
Suriye’deki durum sadece anayasa hazırlık çalışmaları ile sınırlı değil elbette. İdlip ve Suriye’nin kuzeyindeki durum bu çalışmaları doğrudan etkileyecek gibi görünüyor.
Nitekim Şam’ın ABD ile ilişkilerinden rahatsız olduğu Kürt oluşumlar/PYD’ye dair geçtiğimiz günlerde BM’ye yazdığı mektupta ağır ithamlar yer almıştı. Mevcut duruma göre PYD komisyonda temsil edilmeyecek ancak Şam’ın Suriye Kürtlerini tamamen gözden çıkarması, çatışma riskini tırmandıracak kadar sert bir yaklaşım sergilemesi çok olası görünmüyor. Zaten Şam ile Kürtler arasında sık sık kesintiye uğrasa da BM’nin de dahil olduğu anayasa hazırlanması sürecinden farklı bir süreç yürüyor.
Diğer taraftan Türkiye’nin Afrin ve el Bab gibi bölgelerde kendine bağlı komiteler oluşturma çabası uzun süredir devam ediyor. Türkiye’nin bu yapıları anayasa komisyonuna olmasa da Suriye’deki yeni siyasi yapıya dahil etmeye çalışması beklenebilir.
Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ABD ile istenen gelişmeler sağlanmazsa eylül sonuna kadar kendimiz askeri operasyona başlarız” dediği Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulması meselesi var. Türkiye bu bölgeye en az 1 milyon Suriyeliyi yerleştirmeyi planlıyor. Türkiye’nin tek başına operasyon yapması ne kadar gerçekçi tartışmaları bir tarafa güvenli bölgeye yerleştirilecek Suriyelilerin neye göre seçileceği de Suriye’deki yeni siyasi yapının oluşturulması çalışmalarını doğrudan etkileyebilir.
Velhasıl Suriye’de yeni bir dönem için çok çekişmeli, bol krizli süreçler yaşanıyor. Anayasa komisyonunun oluşturulması da süreç içinde önemli bir süreç olarak değerlendirilebilir. Ancak Suriye’deki kriz ve ayaklanma dönemi Suriyelilere bırakılmadığı gibi yeni Suriye’nin inşa edilmesi de Suriyelilere bırakılmayacak.
Evrensel'i Takip Et