27 Eylül 2019

Birleşmiş Milletler ne işe yarar?

Kapitalistlerin boğuşmasını izleyen dönemde, İkinci Paylaşım Savaşı sonlarında kurulan Birleşmiş Milletler, geçmişteki Cemiyet-i Akvam’ın yerine geçmek üzere siyasi açıdan; Dünya Bankası ise, sonradan oluşturulan alt organlarıyla, ekonomik açıdan komünistlere karşı kapitalistleri birleştirip, koruyarak, kapitalist kurum ve kuralların komünizm aleyhine yaygınlaştırılması amacı güden kurumlardır. Nitekim söz konusu örgütlerin uzantılarından olan ikili komisyonlara ve daha sonraları kurulan üçlü komisyonlara ilaveten, uygulama düzeyinde Davos ve Ekonomik Forum oluşumları da, aynı amaçla adeta üzüm salkımı gibi çalışan kuruluşlardır. O nedenledir ki, söz konusu kurumlar ve alt kuruluşlar daima dünya kapitalizmini koruma ve genişletme yönünde hareket eder ve buna karşı tüm oluşumları da engellemeye çalışırlar. İşte Birleşmiş Milletler bu işe yarar! Bir örnek olarak, G20’lere alınmış olan ülkelerin tümü aynı düzeyde ve kalkınmış olmadığı halde, ülkelerin cesaretlendirilmesi ve böylece kapitalizmin yaygınlaştırılması amacıyla böyle aldatıcı bir yol seçildiği gösterilebilir. Hal böyle iken, dünyanın beşten büyük olduğu ülke sayısı itibariyle doğrudur, ama ne yapalım ki şimdilik patronlar beş tanedir. Uluslararası alandaki etkileme ve mücadele gücü maalesef ekonomik ve onun üzerinde yükselen silah gücü ile sağlanır.

Bir sistem olarak kapitalizm, evrenin devamlı genişlemesine ters olarak, gücü merkeze toplarken, gücün devamının sağlanması amacıyla sömürücü vantuzlarını çevreye yayarak genişler. Söz konusu genişleme sürecine, aleni olmasın diye emperyalizm değil, küreselleşme adı verilmektedir. Küreselleşme ifadesi biraz da kapitalizmin sömürücü amaçlarını gizlediği ve süreci olağan ekonomik ilişkiler sistemi olarak yansıttığı için de sistemi perdeleyici işlev görmektedir.

Büyük Ortadoğu Projesi de bir sömürgeleştirme projesi idi ve Suriye olayında örtülü olarak görüldüğü üzere, halen de bu amaç açıkça sürdürülmektedir. Kapitalistlerin sömürü amacıyla giriştikleri her hareketin en çarpıcı kılıfı ya demokratikleştirme ya da yaratılan bir sorunu önleme safsatasıdır. Büyük Ortadoğu Projesi de ne insanların özgürlüklerine ne de bölgede demokrasinin oluşturulmasına yönelik idi. Peki, bu projeye, hele de bize ait yerli ve milli olmadığı halde, talip olmadık mı? Hal böyle iken, dünyanın beşten büyük, fakat beşin güdüsünde olduğu nasıl görülmez! Gelişmekte olan ülkelerin dış, hatta iç politikalarının kendi irade ve kararlarında geliştiği savlanabilir mi?  

Reel sosyalizmin var olduğu dönemde de günümüzde de uluslararası ilişkiler daima gelişmişler ve gelişmekte olanlar arasındaki güç ilişki düzeyi bağlamında sürdürülmüş, kararlar öylece alınmıştır. Çünkü bu bir hakimiyet ilişkisidir. Bireysel özgürlüklerde olduğu gibi, ulusların bağımsızlığın korunmasında da hakimiyet kabul edilir bir ilişki sistemi değildir, olamaz. Bu nedenle güç ilişkisine karşı çıkmak hem hak hem de görevdir. Ancak hakimiyete karşı çıkış, sokak savaşı edasıyla değil, akılcı çözümleme ile yapılabilir. Akılcı çözümleme mücadeleyi doğrudan güçlüye karşı değil, hakimiyet ilişkisini oluşturan sistem mantığına yönlendirir. Birleşmiş Milletler teşkilatı kapitalist sistem mantığı ile oluşturulmuştur. İşte bu mantığı eleştirel olarak masaya yatırmadan hakimiyete karşı çıkmak salt gösteriş niteliğinde olmayıp, aynı zamanda da bilinçaltında hakimiyeti elinde tutanın yerine geçmeyi amaçladığını sergiler. Çoğu zamanda da farkında olunmadan teslimiyet sergilenebilir. Örneğin, uluslararası mücadelede bilgisizlik düzeyi öylesine düşük olabilir ki, Davos toplantılarına giden gelişmekte olan ülke temsilcisi önceleri kendilerine yüz vermeyen ileri ülke temsilcilerinin bu kez ülkede satılacak ne var diye peşlerinden koştuklarını iftiharla anlatabilir. Böylesi acı etkileşim sürecinde her yıl siyasilerimizin ve iş çevrelerinin koştukları Ekonomik Forum ya da Davos toplantılarının aslında gelişmiş ülke temsilcilerinin gelişmekte olan ülke temsilcilerini etkilemeye ve kendi amaçlarına uygun genel politikaları müzakere havası içinde ikinci sınıf ülke temsilcilerine örtülü yolla kabul ettirmeye yönelik olduğunu algılayamazlar. Böylesi gruplarda sergilenen karşı çıkışlar, sisteme yönelik olmadığından, kayıkçı döğüşünü geçmez. Çevreci mücadelelerde de durum farklı değildir. Greta Thunberg’in cesur mücadelesi de keşke doğrudan kapitalizme yönelik olsa idi! Trump’ın meclise gelmesi ile yüzü asılan cesur genç, keşke Trump’ın bir elçiden öte bir varlık olmadığını fark edebilseydi! Biz emekçiler de istihdam, ücret ve çalışma koşulları mücadelemizde odağa sistemi de koysak!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et