Spinoza ve etrafı
Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Türker Kılıç’ın 9 Şubat 2019 tarihinde yaptığı ‘Bağlantısal Bütünlük’ başlıklı konuşmayı YouTube’da dinliyordum. Değerli bilim adamı bilimsel metodoloji alanında, günümüz bilim anlayışının artık bütünü ya da parçayı esas olarak ele almak yerine, bütünle parçalar arasındaki bağlantısallığı irdeleme üzerine kurulduğunu anlatıyordu. Bilimin insanın toplumsal yaşamına etkisine, ‘Bilim kişinin kendisini değiştirmekle kalmaz, içinde bulunduğu ağı da değiştirir’ diyerek yaklaşıyordu. Her şeyin, bu arada insanın, içinde bulunduğu ağ ile anlam kazandığını anlatıyor, kendimizi değiştirmek istiyorsak yanımızdakini de (Genellersek, içinde bulunduğumuz toplumsal ağı) değiştirmeliyiz diyordu. Konuşmanın bu bölümü düşündürücüydü: Bütünle parçalar arasında istikrarı sağlayan bağlantısal bütünlüğün, ki matematiksel ilkelere dayandığı, bu ilkelerle bütünleştiği önemle belirtiliyor, diyalektiğin de yerini alacağı ve örneğin hukuk alanında da araştırıcıyı yönlendireceği ileri sürülüyor.
Toplumsal çözümlemeleri diyalektik materyalizmin günümüz yeni yorumuyla irdelemeyi bilimselliğin kaçınılmaz gereği olarak görürüm. Elbette diyalektik materyalizm geleceğin daha ispat edici başka bilimsel yönteminin tohumlarını ekmiş olabilir. Bağlantısal bütünlük anlayışı bu açıdan, bütünü en küçük parçaları arasındaki ilişkilerin oluşum, gelişim, dönüşüm, farklılaşma süreçleri içinde inceleme yöntemini zenginleştiriyor, düşüncede çığır açıyor olabilir; bunu değerlendirebilecek yetkinlikte değilim. Ancak, değerli bilim adamının coğrafi sınırların dışında, zamanın ötesinde, matematiğin ilkeleriyle açıklanan bağlantısallığa örnek olarak anlattığı on yedinci yüzyılın Spinoza öyküsü bende düşünce buğulanması yarattı.
Spinoza Amsterdam’da yaşıyor, yakınında kendinden üç yaş büyük geleceğin büyük bilim adamı, Fizikçi ve Matematikçi Christiaan Huygens oturuyor; Huygens’in babası Fransız vatandaşı olan Avrupa bilim dünyasının zirvesindeki Descartes’ı oğluna ders vermesi için Amsterdam’a getirtiyor; Spinoza ve Huygens Descartes’dan ders alıyorlar; birkaç mahalle mesafede Spinoza’dan yaklaşık yirmi yaş büyük Rembrant oturuyor; Rembrant’ın bazı resimlerinde küçük Spinoza’yı model olarak kullandığı söylenir; Rembrant’ın yaptığı iki Mevlana portresi bugün müzede sergileniyor, Spinoza kendinden yaklaşık dört yüzyıl önce yaşamış olan, eserlerinde düşüncelerini paylaşarak tamamladığı Mevlana’nın düşüncelerini Rembrant üzerinden öğrenmiş olabilir; Huygens 1670 yılında Heidelberg’e gidiyor, orada Leibniz’e matematik dersleri veriyor. Tüm bunlar (Yani matematiksel ilkelerle bütünleşmiş bağlantısallık) diyor, değerli bilim adamı, bilimi çok etkileyen, bilim bulutunu Amsterdam’ın o mahallesine çok yoğun bir güç yaratmıştır.
Bu bağlantısallık anlatımında mutlaka dikkate alınması gereken başka şeylerin de olduğunu düşünüyorum. Amsterdam’da yaşayan o dönemin önemli ve etkin Siyasetçisi Johan De Witt Spinoza’nın arkadaşı ve onun siyasi düşüncelerinin izleyicisi ve uygulayıcısı. Fransa 1672 yılında Hollanda’yı işgal ediyor; siyasi rakipleri bundan Johan De Witt ile kardeşi Cornelius De Witt’i sorumlu tutuyorlar; Amsterdam’da de Witt kardeşlerin ihanet ettikleri söylentisi hızla yayılıyor, söylentinin etkisiyle galeyana gelenler De Witt kardeşleri sopalarla vurarak, bıçaklayarak idam sehpasına kadar sürükleyerek getiriyorlar, ölen De Witt kardeşlerin cesetlerini soyuyorlar, baş aşağı asıyorlar, etleri kemiklerden sıyırıp ayırıyorlar, her parçayı hatıra olarak satıyorlar, kimileri çiğ ya da pişmiş eline geçirdiği et parçasını yiyor; 1655 yılında Amsterdam’da veba salgını on yedi bin kişinin ölümüne sebep oluyor, yetkililer salgının nedenini günahların artmasına bağlıyor, günahtan arınmaları amacıyla herkesi suyu hiçbir zaman değişmeyen bir havuza girmeye zorluyorlar, başka bir ülkeden gelen bir tüccar zorla havuza girdikten sonra ‘Günahtan arındım, şimdi nerede yıkanacağım’ diye soruyor; 1956 yılında aynı yetkililer Spinoza’yı sürgüne gönderme, Rembrant’ın eserlerine, evine el koyma kararı alıyorlar.
Tüm bunlar da bence Amsterdam’ın o mahallesinde zulüm, baskı ve kötülüğe uğrayanları çok etkileyen yoğun bir iktidar gücü yaratmıştır.
Evet düşüncem buğulandı; bağlantısal bütünlük düşüncesini, en azından toplumsal çözümlemelere uygulamasıyla tam olarak kavrayana kadar diyalektik materyalizmin bilimselliğinden kopamayacağım sanırım.
Evrensel'i Takip Et