04 Ekim 2019 19:40

Tutulacak yer kaldı mı ki!

Tutulacak yer kaldı mı ki!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir sisteme eleştiri yöneltmek ve bu eleştirinin yararlı olabilmesi için sistemin temelde sağlam olması esastır. Sistem zaten bozuksa, her tuttuğunuz elinizde kalıyorsa, eleştiri yapmanın fazla bir anlamı ve yararı yoktur.

Ekonomi alanından başlarsak, geçen gün enflasyon açıklandı ve sanki bakanı doğrularcasına tek haneli değere gerilemiş olduğu görüldü. Eleştirilere baktığımızda, ileri sürülen fikirler de bir başka komedi! Şöyle ki, birkaç dönem üst üste çift haneli enflasyon döneminden sonra, tek haneli değere dönmek kuşku ve hayretle karşılanıyor. Oysa son enflasyon değerinin gösterdiği şudur ki, fiyatlar o denli yükselmiş ki, mutlak olarak eskiye oranla daha yüksek fiyat artışı olsa dahi, artış hızı matematik olarak düşük çıkmaktadır. Şöyle bir deney yapalım. Bir ürünün bir dönemde 100 lira olan fiyatı ikinci dönemde 110 olsa, fiyat farkı 10 lira, fiyat artış oranı ise yüzde 10 dur. Üçüncü dönemde ürünün fiyatı 123 lira olsa, fiyat farkı 13 lira, fiyat artış oranı ise yüzde 12 dolayındadır. Dördüncü dönemde ürünün fiyatı 136 lira olsa, fiyat farkı yine 13 liradır, yani fiyatlar aynı miktarda artmıştır, fakat fiyat artış oranı yüzde 10.5’e gerilemiştir. Bir ürün örneği ile yaptığımız basit hesaplamayı genel fiyat düzeyi olarak kabul ederek şu sonuca varırız. Birincisi, enflasyon fiyatlardaki mutlak artış değil, artış oranıdır. Hal böyle olunca, halkın pazarlarda gördüğü yüksek ve yükselen fiyatlar pahalılık göstergesidir, ancak pahalılığın artış oranı hakkında net bilgi değildir. Buradan çıkaracağımız diğer bir sonuç da, fiyatlar yükseldikçe pazardaki fiyat artışları aynı miktarda gerçekleşse de enflasyon göstergesi düşüşe geçer. Bir süre yüksek seyreden fiyat artış oranları sonrasında fiyatlar aynı miktarda artsa da fiyat artış oranı düşer. Buradan çıkarabileceğimiz ve Türkiye için de geçerli olabilecek çok net sonuç da şudur ki, enflasyonun tüm ülke için hesaplanıyor ve sepete farklı ürünlerin koyuluyor olması koşulları bir yana, piyasadaki fiyatlar o denli yükselmiştir ki, aynı miktar artışlar artık daha düşük enflasyon oranları ile ifade edilir hale gelmiştir. Matematiğin bu ince noktasından Özal da yararlanarak, iktidarının ilk yıllarında bir süre enflasyon düşüyor algısı yaratabilmek amacıyla, iktidarı aldığında kamu ürün fiyatlarını ciddi olarak yükseltti. Kısacası, hızlı enflasyonist dönemleri ertesinde oranın tek haneye yönelmesi aslında taban fiyatlarının olağanüstü artmış olduğunun göstergesidir. Bakan bilerek mi söyledi, bilemiyorum, ancak ciddi devlet adamı olarak bu durumu gelirlerle karşılaştırmalı olarak ele almış olsaydı, daha şık olurdu! Ama o zaman da bakan olamazdı!

Bakandan söz açmışken, son ekonomik programın açıklanmasının ardından muhalefetin haklı ve yerinde eleştirilerine değinelim. Eleştirilerin “damat bakan” söylemi ile adeta tek kişiye yönlendirilerek sonlandırılması bence hem yakışık almadı, hem de eleştirinin esas hedeften saptırılmasına neden oldu. Şöyle ki, genel ekonomik durum ortada iken, tek başına bakana yüklenilmesi, tek-adam yönetiminin zaaflarını perdelemek anlamına gelir ki, bu durum fazla doğru görülemez. Halkın da “damat bakan” olgusuna takıntısı nedeniyle eleştirinin karşılık bulduğu politik olarak ileri sürülebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, bakanın bu denli öne çıkarılması, tüm yanlış kurgulanmış sistemin ve yönetimin aklanması olarak anlaşılabilir ki, bu durum AKP’nin fevkalade işine gelir. Hatta bu fırsattan yararlanmak isteyen AKP yönetimi ilgili bakanı “paratoner” olarak ileri sürerek, yanlış politika ve kararlardan yönetimi koruma altına alabilir ve çok sıkıştığı durumda da vitrin değişikliği yaparak halkta yeni beklenti yaratıp, politik yaşam süresini uzatabilir. 

Ekonomi alanında seyrederken şu Allah’ın belası altın madeni işi ile Allah’ın nimeti tarım işini gündeme almamızda büyük yarar görmekteyim. Şunu derhal söylemeliyim ki, tarım daima madene üstündür, hele de devlete ödenecek ufak bir sus payı karşılığında yabancı bir yabancı şirket madene sahip çıkıyorsa.  Maden çıkarılır ve bir seferlik sus payı alınır. Oysa bu esnada tahrip edilen tarım yöre halkını ve tüm ulusu doyurabilen devamlı kaynaktır. Bu iki kaynak arasında karşılaştırma yapmak bile abesle iştigaldir.

Ekonomi ve siyaset alanları çatırdıyor da, hukuk sağlam mı? Toplumsal kurallara göre her kurum çökerken bir kurum aksini sergileyemez. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde işlerine son verilen emekçiler binanın önünde üç aya yakın süredir hiçbir hukuk ve hak arama usulüne uymayan bir yöntemi sürdürmekteler. Sebebini bilmemekle beraber bu insanların işten çıkarılmaları kuşkusuz acıdır ve üzerinde durulması gereken bir meseledir.  Ancak her gün aynı hızda binanın önünde farklı yöntemlerle nümayiş yapmaları hak arama yöntemini çoktan aşmış, adeta partiler arasında emekçi üzerinden haksız ve yanlış mücadeleye dönüşmüştür. Emekçi dostların burada neye hizmet ettiklerini anlamaları çok önemlidir. Bunun tersi olsaydı, emniyet güçleri acaba kaç gün böylesi davullu-zurnalı, hatta sistematik ıslıklı, çevreyi ve içeride çalışanları rahatsız edici emekçi eylemlerine izin verirdi, bilemiyorum. Gezi direnişine parti niçin derhal ve acımasızca müdahale etti ki? Ne var ki, iktidar partisi, hele de yavaş yavaş altındaki zemin kayarken, böylesi hukuk dışı hak arama yönteminin yaygınlaştırılmasının nelere yol açabileceğini, nasıl bumerang etkisi yaratabileceğini düşünmek durumundadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa