‘Çile bülbülüm çile’ meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Memleketimizin genelindeki dahili meselelerimizin yanı sıra, keza ülkemizi, milletimizi, yakından ilgilendiren kimi harici sorunlar da durduk yere gelip yakamıza tutkal misali yapışınca, zaten “nanemolla” olan huzurumuz maalesef hepten kaçtı, kaçıyor...
Bu diyarların yurttaşları olarak neredeyse hemen hepimiz ülke genelinde huzur, refah, istikrarlı bir yaşamın özlemiyle yatıp kalkarken, diğer taraftan da nereden ne zaman geleceği belli olmayan bu “huzur” ortamının bir an önce bizim buralara en azından teğet babında bile olsa uğraması için günde beş vakit namaz kılıp dua edip duruyoruz ama nafile...
Nafile çünkü atalarımızın buyurduğu “Sabreden derviş muradına ermiş” deyiminden feyz alıp, dolayısıyla şu ya da bu nedenlerle ters giden işlerimizin günün birinde yoluna girip ardından da rahata kavuşacağımızı bekleyip, hatta bu bapta bir bakıma “sabır küpü” kesilmemize rağmen, attığımız her adımın ardından duvara tosladıkça, ister istemez kara bahtımıza, kem talihimize küsüp feveran ediyoruz...
Ayaklarımıza pranga misali vurulan meselelerimizi çözüp, bunların külfetinden tez elden kurtulmak için hesapça elimizden gelen her türlü gayreti sarf ederken, öte yandan peşi sıra kuyruğa giren maddi, manevi yeni sorunlar karşısında bunalınca, bu kez de koro halinde “Çile Bülbülüm Çle” şarkısıyla oyalanıyoruz...
Ahlayıp vahlayarak, iki gözü iki çeşme ağlayarak, arabesk şarkılar eşliğinde inleyerek meselelerimizin buharlaşmadığını, tam aksine giderek kök salıp yerleştiğini, kılıktan kılığa girip arttığını geç de olsa kavrar kavramaz, hemen akabinde çözüm için ister istemez kollarımızı güya sıvıyoruz ama bu uğurda attığımız taş, ne yazık ki ürküttüğümüz kurbağaya değmiyor...
Nitekim sorunlarımızın derununda yatan, meselelerimizin kökeninde yuva kuran “illet”leri bir an önce doğru dürüst teşhis edip, ardından da en uygun tedavi yoluyla bertaraf etmektense, bunun yerine amiyane deyimiyle haybeye zaman harcadığımız için mi meselelerimiz bir türlü rayına oturmuyor acaba?..
Problemlerimizi çözmekten yana zorlanırken, buna mukabil her defasında işin kolayına kaçıp, çarçabuk, anında bulup buluşturduğumuz “sloganlar” sayesinde içine tıklım tıkış doluştuğumuz “vatan” adlı teknemizi kazasız belasız yürütmeye çalışırken, her defasında kof sloganlarımızın işe yaramadığını, teknemizin giderek yavaş yavaş su aldığını, velhasılıkelam laf ebeliğiyle dertlerimize derman, kanayan yaralarımıza merhem bulamayınca, her zamanki gibi yanımızda yöremizde, sağımızda solumuzda suçlu arayıp, bunun ceremesini illa da birilerinin sırtına yüklemenin hesaplarına yatıyoruz...
Ancak... Tam da şu günlerde “vatan, millet” adına kılı kırk yararak yaptığımız hesaplar acaba öncelikle bizatihi kendi çarşılarımıza, eh tabii ki aynı zamanda da el alemin pazarlarına uyacak mı, yoksa Dimyata pirince giderken evdeki bulgurumuzdan mı olacağız diyerek hep beraber kara kara düşünüyoruz Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30