Sonuçta Suriye'nin kendi toprakları!
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtlarken Suriye yönetimi ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yapılan anlaşmadan sonra Suriye ordu güçlerinin Menbic’e girmesi konusunda sorulan bir soruya “Münbiç’e rejimin girmesi benim için çok çok olumsuz değil. Niye? Sonuçta bunların kendi topraklarıdır” yanıtını verdi. Oysa daha iki gün önce ‘Barış Pınarı’ operasyonunun Rasulayn (Serêkaniyê) ve Tel Abyad’dan (GirêSpî) sonra Menbic’te sürdürülmesi konusunda “Münbiç konusunda şu anda biz kararımızı verdiğimiz gibi uygulama aşamasındayız” demişti.
Peki, Erdoğan iki gün içinde Menbic’e operasyon hazırlığından buraya giren Suriye güçleri için “bunların kendi toprakları” deme noktasına nasıl geldi?
Erdoğan’ı bu noktaya getiren Rusya’nın bu sürecin arkasında kararlılıkla durmasından başka bir şey değil.
Bilindiği gibi SDG’nin elindeki sınır bölgelerinin Suriye yönetimine devredilmesi konusundaki anlaşmanın garantörlüğünü Rusya yapmıştı. Bu anlaşmadan sonra da Suriye ordu güçleri Rusya’nın desteğinde Menbic’e girmişti.
Şu anda Suriye yönetimi ve SDG arasındaki anlaşmanın ayrıntıları konusunda kesin bilgiler olmasa da bu anlaşmanın sadece sınır bölgelerinin devriyle sınırlı olmadığı/olmayacağı belirtiliyor. Bu nedenle yapılan anlaşma aynı zamanda Suriye’de siyasi çözüm ve bu temelde Rojava’nın statüsünün belirlenmesi yönünde atılmış önemli bir adım olarak da anlam kazanıyor. Bu görüşmelerin arabuluculuğunu yapan Rusya’nın 2017’de Suriye için hazırladığı anayasa taslağında Kürt kültürel özerkliğine vurgu yapıldığını da burada hatırlatmakta yarar var. ‘Barış Pınarı’ operasyonunun temel hedefinin ülke içinde Kürt sorununda sürdürülen politikanın bir devamı olarak Kürtlerin Fırat’ın doğusundaki kazanımlarını ortadan kaldırmak olduğu düşünüldüğünde, Erdoğan iktidarının önümüzdeki dönemde bu konuda Rusya ile daha fazla karşı karşıya gelmesi şaşırtıcı olmayacak. Rusya’nın garantörlüğünde Kürtlerin kazanımlarının anayasal güvenceye alınacağı bir süreç herhalde “Dostum Putin” ile de eski muhabbetin devam ettirilmesini fazlasıyla zorlaştıracak.
Burada Rusya’nın garantörlüğünde yapılan anlaşmanın ve Suriye ordusunun Menbic’e yerleşmesinin olası sonuçlarına geçmeden önce Rusya’nın tutumuna dair birkaç şey söylemek gerekiyor. Daha önce Türkiye’yi operasyon için teşvik eden Rusya, ABD’nin çekilmesinden sonra devreye girerek Kürtler (SDG) ile Suriye yönetiminin anlaşması için arabulucu olmuştu. Bu noktadan sonra Rusya operasyona karşı açık tutum almaya başladı -ki, Putin’in Özel Temsilcisi Lavrentvey’in “Türkiye’nin operasyona son vermesi gerektiği” ve yine “Türkiye’nin bölgede kalıcı bir güç olmaya hakkı olmadığı” yönündeki açıklamaları bu bakımdan çarpıcıdır. Rusya’nın ardından Şanghay İşbirliği Örgütü’ndeki (ŞİÖ) ortağı Çin’den de Ankara’ya “Suriye’deki askeri faaliyetlerinizi durdurup doğru yola geri dönün” çağrısı geldi.
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekiyor: Yapılan bu açıklamalardan Rusya ve ortaklarının Türkiye’yi karşısına almak istediği sonucunu çıkarmak yanıltıcı olacaktır. Çünkü Rusya bir yandan Suriye yönetimi ve SDG arasındaki görüşmelerin garantörlüğünü yaparken öte yandan Türkiye’deki iktidarı Suriye yönetimini muhatap almak için zorlamaya da çalışıyor. Ancak böylesi bir kabul ve muhataplık süreci, Erdoğan iktidarının Suriye’deki hedeflerinden vazgeçmesi anlamına da geliyor. Çünkü bu durumda desteklediği ve en son ‘Suriye Milli Ordusu’ (SMO) adını verdiği cihatçı grupların meşruiyetini savunma şansı kalmayacak. Öte yandan bugüne kadar tehdit olarak gördüğü Kürtleri ve yeni Suriye’deki statülerini de ister istemez kabul etmiş olacak.
Böylesi bir tabloda Cumhurbaşkanı Erdoğan, “sonuçta bunların kendi toprakları” sözleriyle operasyon ve hedefleri bakımından bugün durumun dünden farklı olduğunun kabul etmiş oluyor. Elbette bu kabul kaçınılmaz olarak yarın Türkiye’yi denetlediği bölgelerden çıkmaya ve Suriye’deki bütün güçlerini geri çekmeye zorlayacak bir süreci de haber veriyor. Özellikle süren operasyon nedeniyle bugün gölgede kalmış olsa da İdlib’in Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve diğer cihatçı gruplardan alınmasının yine öncelikli konulardan biri haline geleceği düşünülürse Türkiye’nin askeri varlığını geri çekmesi sürecinin İdlib’deki gözlem noktalarından başlamasının kuvvetle muhtemel olduğu söylenebilir.
Sonuç olarak, eğer “bunların kendi toprakları” diyorsanız yapmanız gereken operasyona son verip kendi sınırlarının güvenliğini Suriye yönetimine bırakmak olmalıdır. Ancak sahadaki hedeflerine ulaşmasının mümkün olmadığını kabul etme noktasına geldiğiniz bir operasyon için “sürecek” demeye devam ediyorsanız bu durum operasyonla ilgili özellikle iç politikaya dair hedefleriniz olduğunu gösterir. CHP başta olmak üzere tezkereye ‘evet’ deyip operasyona destek veren ama içeride tek adam iktidarına karşı demokrasiyi savunduğunu söyleyen güçler -ki, yaşanan gelişmeler ülkede demokrasiyi ve bölgede barışı savunmanın ne kadar iç içe geçmiş olduğunu da gösteriyor- eğer artık bu yeni duruma göre tutum almazlarsa yarın kendileri için de çok geç olacak!
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30