‘Subliminal mesajlar’ meselesi (2)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Malum olduğu üzere, misakımızın milli sınırları dahilindeki tüm vatandaşlar; yani cebinde, cepkeninde, cüzdanında T.C. kimliği taşımakla yükümlü olan yurttaşların cemi cümlesi; kısacası ben, sen, o, demeden hepimiz; silme demokratik, sapına kadar laik, adalet terazisi, hukuk düzeni fevkaladenin fevkinde hassas olan ülkemizin bilumum kanunlarına amiyane deyimiyle mırın kırın etmeden harfiyen hem uymak zorundayız, hem de bu kurallar karşısında bittabi ki boyunlarımız kıldan incedir...
Yine malum olduğu üzere, hukuk devletimizin nizam, intizamından yana ezelden beri çıra misali yanıp tutuşan vatandaşlarımızın bir kısmı kendi gözlerinden itinayla sakındıkları çöpü, şu veya bu gerekçelerle başkalarının gözlerine sokmamak için ellerinden gelen her türlü gayreti sarf ederken, öte yandan kimi cin fikirli, “uyanık” vatandaşlarımız da, tam aksine illa da el alemin gözlerinde “mertek” aramayı nedense huy edinip, hüner bellemişler...
Kerameti kendinden menkul bu benmerkezci, bu önce ben, “Benden sonrası tufan” yaklaşımıyla, bu “egosantrik” kafa yapısıyla, empatiden zerre kadar nasibini almayan, alamayan bu haleti ruhiye içinde attıkları her adımın, eninde sonunda ya da günün birinde bizatihi kendi gözlerinde giderek kocaman bir merteğe, iriyarı bir kalasa dönüştüğünü geç de olsa fark ettiklerinde, işte tam da ol vakit acaba aynaların karşısına geçip ardından da “Kendim Ettim, Kendim Buldum” şarkısını ister istemez mırıldanırlar mı bilmiyoruz, bilemiyoruz...
Ancak...
Milletçe, hani neredeyse yedisinden yetmiş yedisine varıncaya kadar “aklı baliğ” olanların yanı sıra, keza hepsi de birbirinden “akil” vatandaşlar olarak adımız, “andımız” gibi çok iyi biliyoruz ki; bu diyarlarda, yani gülistandan farksız bu güzelim vatan sathında birer yurttaş kimliğimizle yaşarken, şu veya bu nedenlerle başımızın ağrımaması için ezelden beri sözümüzü, düşüncelerimizi, her zaman ve her yerde kanunlarımızın amir hükümleri doğrultusunda açıkça, dobra dobra, eğip bükmeden yazıp, çizip ifade etmektense, bunun yerine içi içeriği boş kimi sloganların ardına sığınıp, veya küflenip kokuşmuş kimi atasözlerinin gölgesine gizlenip, bu bapta mesela “Suya sabuna dokunmadan”, “Etliye sütlüye bulaşmadan” , keza “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deyimini yaşamımızın odak noktasına dönüştürmemiz şart!
Aksi durumlarda...Yani attığımız her adım kazara da olsa ülkemizin tepesindeki muhterem zevatın nasırını hafif yollu yoklayıp birazcık gıdıkladığında, koltuklarını gıcırdatıp, iskemlelerini birazcık oynattığında, bu kez de adaletin terazisi nedense vatandaşların tepesinde bir nevi “kızılcık sopası”na dönüşüyorsa; eh o zaman öncelikle şom ağızlarımıza “isot” sürüp, yayvan çenelerimize gem vurup, ardından da, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” türünden saçma sapan “subliminal” mesajlarla ortalığı velveleye vermemek özüme göre hepimizin görevi Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30