Muğla'nın yazlık camileri
Fotoğraf: Envato
Muğla’ya yolunuz düştü mü?
İsmet İnönü’nün “apak” dediği Muğla evleri öteden beri bir kavramdır. Özellikle mimarlar için…
Yapıldıkları çağda yaşama kültürünün yaratıcısıdırlar. Bu evler, varsılından yoksuluna herkesin isteğine uydukları için bugüne dek koruna gelmişlerdir. Kimi eklemelere ya da büyümelere – küçülmelere yanıt vermişlerdir. Kurguları eş olmasına karşın, kiminin sofası daha dar ya da arsanın elverdiği ölçüde geniştir. Hiçbiri ötekinin güneşini, havasını, görünüşünü kesmez. Hiçbiri ötekini kirletmez.
Yapım gereçleri, yöntemleri eştir. Kiremit örtülü, dışa doğru taş duvarlıdırlar. Evin içi ahşap iskelet arasına dolgu ya da bağdadidirler.
Dolaplar, kapılar, pencereler ön yapımdır. Taşıyıcı düzlem ilkesiyle yapılmışlardır.
Size evlerin ayrıntılarını anlatmak için yazmıyorum bunları. Bu yazının amacı yazlık camileri anlatmak istememdir.
Camilerin yapım gereçleri, yöntemleri evlerinki gibidir. Yanıt vereceği gereksinime göre mahallenin ya da kentin içindeki konumunun büyüklüğüne göre ölçülendirilmişlerdir. Kiremit örtüsü, taş duvarları önünde direklikli “son cemaat” yeriyle evlerden ayrılmazlar. Onların sıcaklıklarını taşırlar. Yalnızca minareleriyle ayrımsanır gibidirler.
Muğla, yaylası kendisinden aşağıda tek kenttir. Yukarıda anlattıklarım kent içi camilerdir. Yayladaki camiler, ayrı özelliktedirler.
Yayla yazın yaşanılan yerdir. Orada her şey yaza göredir. Yazın sonunda kışlıklar hazırlanır.
Yayla bölge bölgedir. Her bölgenin bir sosyal özeği vardır. Bu özekte bir cami, kasap, bakkal, berber, kahve vardır. Evleri de, yolları da yazlıktır. Bundan öte cami de yazlıktır.
Kapısı, pencereleri camlı çerçeveli değildirler. Yalnızca parmaklıklıdırlar. Kışın burada namaz kılacak kimseler yoktur ki. Dedim ya, yazlıktır burası…
Tapınağın da insanlar göre alçak gönüllü biçimlendirilmesinin örneğidir bu.
Anadolu’nun gerçekçiliğidir bu.
Gelin görün ki son yıllarda buralara da göz dikilmiştir. Yazlık yere kışın da oturulacak evler de yapılır olmuştur. Bunu da bir yana bırakın “yaylaya turizmi nasıl sokalım” diye araştırmalar, tasarımlar yaptırılır olmuştur.
Camilerin parmaklıklı açıklıkları tuğla duvarlarla ya da doğramalarla kapatılıp kışlık duruma getirilir olmuştur.
Diyanet İşlerinin bilgisi içinde mi yapılıyor bunlar?
Ben hiç yazlık kilise görmedim. Akdeniz’den başka yerde de yazlık – kışlık yaşama ortamlarının bu denli bilinçli ayrıldıklarını da…
Coğrafyamız, kültürümüz de saldırı altında kısacası…
Madenlerimiz, taş ocaklarımız, sularımız gibi…
Bize yeten sağlıklı besinlerimizin ortadan yok olmaları gibi…
Oysa Muğla’mız gerçekten yaşanası bir yerdir. Yanlış anlaşılmasın “yavaş kent” değil. Yaşanası bir kent…
Kentlerimizi, hızla yaşanır olmaktan çıkarıyoruz.
İstanbul bile hızla yaşanılır olmaktan çıkarken, Muğla’nın değerini bilelim.
Bunları yazarken korkuyorum.
Bodrum evlerini yazdığımda bundan 45 yıl önce onu betonlaştıracaklarını bilemezdim. Antalya’da bunu örnekleyip anlatıp durdum. Ama önleyemedim. Kendini ileriyi görür sananları bile uyaramadım.
Bu kez de Muğla’nın başına, bu kültürsüzlükle bir şeyler geleceğinden korkmam doğal değil mi?
- Vedat Günyol/İnsancılık -5- 22 Mart 2020 20:39
- Vedat Günyol/İnsancılık -4- 22 Mart 2020 20:40
- Vedat Günyol/ İnsancılık-3- 15 Mart 2020 19:30
- Vedat Günyol / İnsancılık -2- 09 Mart 2020 00:00
- Vedat Günyol / İnsancılık 02 Mart 2020 00:01
- İçin aydınlığı 24 Şubat 2020 00:00
- Süreklilik 16 Şubat 2020 23:30
- Yetmiş beş yıl sonra soykırım 09 Şubat 2020 22:35
- Yine deprem 02 Şubat 2020 22:30
- 25 Ocak 2020 (Bir gün sonra) 27 Ocak 2020 00:05
- Eğitim eğitim eğitim 19 Ocak 2020 22:47
- 24 Aralık 2019/Bruno Taut'un ölüm yıldönümü 13 Ocak 2020 00:08