06 Kasım 2019 00:38

İstiklal Caddesi'nde yürüyen bir kafes

Fotoğraf: Zeynep Kuray

Paylaş

"Fotoğraf, bütün aracılardan farklıdır: O icat etmez, onun kendisi doğrulamadır zaten" der, Fransız Gösterge Bilimci Roland Barthes ve devam eder: "Her fotoğraf orada bulunmanın bir sertifikasıdır."1

Ancak kuşkusuz, bir fotoğrafı anlamlı kılan, onu gören ve o anı mıhlayan gözdür.  Burada da sözü, bir başka Gösterge Bilimciye, John Berger’e bırakalım: “Fotoğraflar, çoğu zaman sanıldığı gibi mekanik kayıtlar değildir. Her bir fotoğrafa baktığımızda, ne denli az olursa olsun, fotoğrafçının sınırsız görünüm olanakları arasından o görünümü seçtiğini fark ederiz.”2

Haber fotoğrafçılığında, bazen bir fotoğraf karesi, bize bir savaşın içerdiği büyük yıkıcılığı çok çarpıcı anlatabilir. Bülent Kılıç’ın, Kürt genci Musa’nın, harabe haline gelmiş Kobanê’yi seyrederken gösteren dört yıl öncesine ait fotoğrafı böyledir örneğin.

Günümüzün en önemli fotoğrafçılarından James Nachtwey’in ifadesiyle de, “Bir fotoğraf savaşın panzehri olabilir”. Nachtwey, fotoğrafın ikonik hale gelme sürecini ise şöyle anlatıyor: “Güçlü, özgün ve derin insan ifadesinin fotoğrafta yer alması gerekir. Tarihi olarak önemli bir olay olmalı. Biliyorsunuz gazeteci olarak doğru zamanda doğru yerde olmanız gerekir. Bu basit gibi görünüyor ancak bu oldukça zor bir durum. Kamuoyunun dikkatini çekecek şartların olması gerekir. Fotoğrafın ikonik hale dönüşmesinden önce onun bir noktaya ulaşması gerekir. Örneğin Türkiye sahilinde boğularak ölen Aylan Kurdi’nin fotoğrafına baktığımızda, bu, dünyanın bu olaya ilgisinin olduğu bir dönemde meydana geldi. Sonrasında bu kamuoyunu harekete geçirdi. Vietnam’da savaş sırasında çekilen küçük kız çocuğu Kim Phuc’un fotoğrafı da savaş konusunda farkındalığın olduğu bir dönemde çekildi. O dönemde savaşa karşı protestolar vardı. Sonrasında bu fotoğraf kamuoyu düşüncesini daha da sağlamlaştırdı.”

Bazen, sadece bir çift göze odaklanan bir karede, Hilmi Yavuz’un “Hüzün ki en çok yakışandır bize” dizesindeki güçlü anlamı bulabiliriz. Başka bir karede de Sezen Aksu’nun efsane vurgusuna gideriz: “Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda”.

Konuyu dağıtmadan haber fotoğrafçılığıyla devam edelim. İktidarın kolluk güçleriyle, çeşitli hak arama taleplerini dillendirenlerin karşı karşıya geldiği İstanbul’daki İstiklal Caddesi, son dönemin güçlü fotoğraf karelerinin çıktığı bir mekan haline geldi.

Vedat Arık’ın Cumartesi Anneleri’nin 700. Hafta eyleminde, polisler, Arat Dink’i gözaltına almak isterken, HDP Milletvekilleri Hüda Kaya, Ahmet Şık, Garo Paylan ve Serpil Kemalbay’ın vermemek için ona sarıldıkları anı gösteren kareden sonra, Zeynep Kuray’ın İstiklal Caddesi’nde bildiri dağıtmak isteyen HDP milletvekillerinin polis tarafından yürüyen bir kafesin içine alındıklarını gösteren kare, güçlü temsil niteliği ile hafızalara kazındı.

Yapacakları kongreyi duyurmak için, aralarında partili milletvekillerinin de bulunduğu HDP’liler, İHD İstanbul Şubesinin sokağından İstiklal Caddesi’ne çıkmak istedi. Ancak partililerin önü, cadde girişinde polislerce kesildi. Sonrasında da yürümeye devam eden milletvekilleri, kalkanlı polislerce çevredekilerden yalıtıldı. İstiklal Caddesi’nde yürüyen polisten bir kafes ve onun ortasında da adeta fiili bir gözaltı yaşatılan HDP milletvekilleri. Bu fotoğrafa, belediyeleriyle birlikte, yürüdükleri güzergaha bile kayyum atanan HDP gerçekliği de diyebilirsiniz.

Uzun süredir, sokağın nabzını tutan Gazeteci Zeynep Kuray, bu anı, yukarıdan çektiği bir kare ile belgelerken, ülkedeki siyasal rejimin de fotoğrafını vermiş oldu. Adı İstiklal olan caddede, halkın oylarıyla seçilen Meclisin üçüncü partisinin milletvekilleri polisten bir kafes içine alınarak, “Sizin siyasal meşruiyetiniz bu kafesin sınırlarına kadar” mesajı verilirken, bu kare başka bir anlam daha içeriyordu. Kuray’ın fotoğrafının kadrajı, polis kordonunun dışında kalan insanların küçük bir kısmıyla birlikte caddeyi gösterirken, kadrajının dışındaki geniş bir sahaya dair de bize bir şeyler söylüyor. O kafesin dışında olup caddede yürüyenler de yalıtılarak bir anlamda görünmez bir kafesin içine alınıyor. Onlara da “Temas etmeden, yolunuza devam edin” mesajı gönderiliyor.

İktidarın sandıktan çıkarmayı başaramadığı siyasal alan fotoğrafı, yerine göre yargı erki kullanılarak ya da kolluk güçleri devreye sokularak, görünen ve görünmeyen kafeslerle tahkim edilmeye çalışılıyor.

1 Roland Barthes, Camera Lucida - Fotoğraf Üzerine Düşünceler, Çev: Reha Akçakaya, Altıkırkbeş Yay, 1996, s.83

 2 John Berger, Çev: Yurdanur Salman, Metis Yay, 1995, s.10

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa