Latin Amerika'dan Lübnan'a...
Fotoğraf: Envato
Şili halkı binlerce gözaltıya, onlarca ölüye rağmen sokak isyanını sürdürüyor. Amerikancı Pinochet diktatörlüğünün insan mezbahasına çevirmesi sonrasında, burjuva barbarlığıyla birlikte “artık bir daha ayağa kalkamaz” denilen kadın-erkek işçi ve emekçiler, genç enerjinin “boyun eğmeye hayır!” isyanıyla yeniden sokakları zapt etmeye koyuldular. Örnekleri ilk kez görülmüyor. Tarihi yaşanmışlıklara yeni örneklerle yeni halkalar ekleniyor. En üst erk adına, devlet başkanlığı tarafından özür dilenmesi, bakanların görevden alınması, isyana kalkanları durduramadı. Biriken öfke patlamalarını besleyen ekonomik-sosyal ve politik dayatmalar, “yetti de arttı!” haykırışlarıyla alevlerin yeniden yayılmasına yol açtı. Ülke ve insan(lık) tarihinin çetrefil çehresinde ileriye doğru atılmış toplumsal “çendik”lere biri daha eklendi. “Venseremos-Venseremos” diyerek faşizme karşı direnişi ve kazanacağını haykıran bir halkın yeni bir hamlesidir yaşanan.
Santiago’dan Beyrut’a, İspanya’dan Arjantin’e; Irak’tan Hindistan’a, birbirlerinden hayli uzaklarda aynı büyüklük, genişlik ve şiddette olmasalar da, ülkelerin ve halklarının özgünlükleriyle bağlı farklılıklarıyla birlikte bu benzer direnişlerin, bu çatışmalı mücadelelerin aynı zaman diliminde ortaya çıkması, dünya ölçeğinde uzun on yıllardır uygulanagelen “neoliberal” saldırganlığın nedenlediği yıkımların uluslararası özellik göstermesiyle doğrudan bağlıdır. Televizyonlar, uzaklarda da yaşansalar bu direnişleri her yerde evlerin içine dek taşıyor. Türkiye’de yaşanıyor olsaydılar, Türkiye’yi yöneten büyük sermaye sahipleriyle temsilcilerinin hep ve her zaman yaptıkları gibi, “dış kaynaklı” göstermeye teşne olacakları yığınsal isyan hareketlerinin‚ kimi nasıl ve ne yönde teşvik edecekleri’ yine de genel bir sorudur. Kaygılanmaları için yeterince “yerel” ve uluslararası nedenleri olan burjuva iktidar gücünün, “Gezi direnişi” olarak da anılan Büyük Haziran Direnişi’ne katılan milyonlarca kişiyi, bizzat Erdoğan’ın ağzından “hain teröristler” ve “yabancı lobilerin piyonları” olarak suçladığı düşünüldüğünde, benzer bir yeniye karşı ne denli daha bir öfkeye kapılacağı, ancak tahmin edilebilir.
Neredeyse her gün ve günde birçok kez “milletimiz”in bütün ötekilerden farklı “hasletleri”, kültürü, “devletine bağlılığı” üzerine ahkâm kesenlerin, henüz uzaklarda da yaşanıyor olsalar, evlerimizin, kıraathanelerin, Cafe’lerin duvarlarını aşarak ta içerilere dek gelen görüntülere bakarak isyancılara nefretle, “kendi ülkesi”ndekilere kaygı ve korkuyla bakmaları için çok sebep var: Sosyopolitik ve toplumsal psikolojik yaylar yıllardır geriliyor. Yüksek oranlı vergi ve zamlar günlük kararnamelerle, Saray memuriyet şubesi kurumlarca ilan ediliyor. Enflasyon yüzde 30’lara doğru yol alıyor. İşsizlik yüzde 13’lerde(8 milyon deniyor.) Kürt emekçi kitlelerini hava ve kara baskınlarıyla mengeneye alma harekâtlarının yarattığı huzursuz sukünet ve Türk kökenli işçi ve emekçilerle küçük ve orta burjuva kesimlerin önemli bölümü tekelci gericiliğin şoven milliyetçi ve burjuva demokrasisine dahi düşman politikalarıyla “idare edilebilir” durumda tutuluyor olsalar da, toplumlar söz konusu olduğunda, ısınmış sularla birikmiş enerjinin illa ki bir yerlerden patlamaya yol açması önlenemez. Ötesi “zaman” sorunudur. Kuşkusuz, halkların mücadele deneyimleri farklılık gösterir. Bizim ülkemizde olduğu türden, egemen sınıf devletine boyun eğme ve yedeklenmeyi “milli haslet” gösteren ve sayan anlayışların güçlü ve geleneksel neden ve dayanakları vardır. Sınıf mücadelesini karartan, burjuva “ulusal” içerikli propaganda ve onun nesnel dayanakları sınıf düşmanının yönetme işini kolaylaştırabilir.
Ne ki bütün bunlar değişkendir. Ve tarihi çarkın dönüşü-o kiminde arıza yapsa ve ters yönlü zikzaklar çizip geriye düşmelere sahne olsa da, inkarcılarını yalanlayacak şekilde sömürülen ve ezilenlerin bacakları ve kolları üzerinden; onların elleriyle ve güç birliğiyle ileriye taşınmaya mahkumdur.
Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan isyanlarla farklı çap ve yaygınlıktaki direnişler bu tarihi yasanın, içinde bulunduğumuz zaman dilimindeki henüz sadece ilk adımları, kıpırdanışları, arayışlarla bağlı yeniyi kazanma azminin işaretleridir. Ama “Venseremos, Venseremos!” (Kazanacağız! Kazanacağız!)
- 2025’e ilk yazı: Kim av kim avcı? 03 Ocak 2025 07:20
- 2025’e ilk yazı: Kim av, kim avcı? 03 Ocak 2025 04:00
- Yıkım, yoksullaşma ve savaşlar yılı 26 Aralık 2024 06:32
- Emperyalistlerin maşaları ! 19 Aralık 2024 05:58
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56