Körler sağırlar birbirini ağırladı; peki sonra?
Fotoğraf: AA
Beyaz Saray’daki Trump-Erdoğan görüşmesi ve sonrasında yapılan açıklamalar herhalde birçok insana aynı atasözünü hatırlatmıştır: ‘Körler sağırlar birbirlerini ağırlar!’ Çünkü Trump’ın Erdoğan için “Onun hayranıyım” demesine, Erdoğan’ın Trump’a “Değerli Dostum” diye hitap etmesine bakınca yapılan görüşmenin zor dönemler geçiren iki liderin birbirlerine iltifat ettiği, birbirlerini kollayıp gözettikleri bir görüşme olduğu söylenebilir. Ancak iki liderin arasındaki muhabbetin ötesinde görüşmenin esasına bakınca iki ülke arasındaki ciddi sorunlar orta yerde duruyor ve yapılan görüşmede bu sorunların çözümünün komisyonlara (heyetler arası görüşmelere) havale edildiği anlaşılıyor.
ABD cephesinden yapılan açıklamalara bakılınca S-400 krizinin bu görüşmenin en önemli konusunu oluşturduğu anlaşılıyor. Ortak basın toplantısında Trump’ın “S-400 alımı bizim için çok ciddi zorluk yaratıyor. Diğer alanlarda ilerleme için S-400’e ilişkin konuların çözülmesi hayati önem taşıyor” vurgusu bu durumu yeterince açıklıyor. Ortak görüşmenin ardından da Beyaz Saray’dan yapılan yazılı açıklamada “Diğer alanlarda ilerleme sağlamak için, savunma alanındaki ortaklığımızı güçlendirerek, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın almasına ilişkin konuların çözülmesi hayati önem taşımaktadır” ifadesi yer aldı.
Bu açıklamalar ABD cephesinin ilişkilerin ‘normalleşmesi’ için S-400 krizinin çözümünü şart koştuğunu ortaya koyuyor-ki, bu krizin çözümü, Türkiye’nin yeniden ABD-NATO eksenine çekilmesinin ön koşulu olarak görülüyor. Çünkü eğer bölgede ABD ve Rusya arasında bir egemenlik mücadelesi varsa -ki vardır- ABD’nin başta ‘İran’ı kuşatma stratejisi’ olmak üzere Türkiye’yi bölgede (Ortadoğu) kendi politik eksenine çekebilmesi ancak Türkiye’nin Rusya ile askeri iş birliği noktasına vardırılan ilişkilerinin sınırlandırılmasıyla mümkündür. Buradan bakınca ABD Temsilciler Meclisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mal varlığının araştırılmasını da içeren yaptırım kararlarının uygulanıp uygulanmamasının, ABD ve Türkiye arasındaki S-400 krizinin çözümüne, başka bir deyişle Türkiye’deki iktidarın ABD’nin bölge stratejisine ne kadar bağlanacağına göre belirleneceğini söylemek yanlış olmaz.
Türkiye cephesine gelince Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle zor bir zamanda Trump ile “dostane” bir görüşme yapmış olmayı bir kazanım olarak görebilir. Ancak yapılan açıklamalara bakınca Erdoğan iktidarının çözümünü istediği hiçbir konuda ABD’den beklediği desteği almadığı ortadadır.
Mesela Erdoğan’ın ‘Mazlum Kobani’nin “terörist” olduğuna dair verdiği mektuba rağmen Trump, Sabah Yazarı Hilal Kaplan’ın “Bugünkü görüşme sonrası halen Kobani’yi Beyaz Saray’a davet etmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna “Onunla (Mazlum Kobani) çok iyi bir telefon konuşması yaptık. Çok yakın çalışıyoruz. Sizin Cumhurbaşkanınız ile de çok yakın çalışıyoruz” yanıtını vererek ABD’nin Mazlum Kobani ve SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile iş birliği politikasını devam ettireceğini açık açık söylemiştir.
Burada Türkiye için herhangi bir fiili tehdit oluşturmadıkları halde Suriye Kürtlerine yönelik müdahale bir tarafa ülkede HDP’li belediyelere bir bir kayyum atanıp Kürtlerin iradeleri hiçe sayılırken Erdoğan’ın “Biz Kürtlere değil, teröristlere karşıyız” söyleminin ne kadar inandırıcı olduğu başka bir tartışma konusudur.
Diğer önemli bir konu olan Suriyeli mülteciler konusunda ise Trump, AB’nin Türkiye’ye daha fazla destek vermesi gerektiğini söylese de Erdoğan’ın dile getirdiği ve Cerablus’tan Irak sınırına kadarki bölgede (Son operasyonda ele geçirilen Tel Abyad-Gire Spî ve Rasulayn-Serêkaniyê dahil) 1 milyon mülteciyi yerleştirme projesine herhangi bir somut bir destek vermemiştir.
Yine Trump, Erdoğan’ın Gülen’in iadesi konusundaki talebine yanıt verme gereği bile duymamıştır.
Öte yandan taleplerinin karşılıksız bırakılmasına rağmen “ABD ile ilişkilerde yeni sayfa açmakta kararlıyız” demekten geri durmayan, “Patriot almaktan” ve ticari ilişkileri “100 milyar dolara çıkartma” hedefinden söz eden Erdoğan’ın duruşu için söylenebilecek şey açıktır: Bütün propagandif söylemlere rağmen Erdoğan, ABD’ye/emperyalizme kafa tutan değil, taviz vermeye hazır bir lider konumundaydı. Ancak Erdoğan’ın önündeki asıl zorluk, bu tavizleri S-400 krizi başta olmak üzere Rusya’yı karşısına almayacak bir noktada tutmak istemesidir. Çünkü Erdoğan iktidarının bugün Suriye’deki varlığı büyük oranda Rusya ile iş birliğine bağlı durumdadır.
Sonuç olarak Trump’ın pohpohladığı Erdoğan ve destekçileri bu görüşmeden mutlu ayrılmış olabilirler. Ancak başta da belirttiğimiz gibi iki ülke arasındaki sorunlar da ve ABD’nin bu sorunların kendi çıkarları temelinden çözümü için baskısı da devam etmektedir. Fakat Erdoğan iktidarı, kurtuluşu emperyalistlerle bağımlılık ilişkilerini sonlandıracak bir politikada değil; S-400’ün yanına Patriot almakta, emperyalistlere ekonomik bağımlılığı arttıracak anlaşmalar yapmakta aramaktadır. Oysa Irak ve Lübnan başta olmak üzere bölge ülkelerindeki son halk eylemlerinin bize öğrettiği gerçek şudur: Emperyalistlerden ve başımıza açtıkları belalardan kurtulmak için önce onlarla iş birliği halinde olan iktidarlardan kurtulmamız gerekiyor.
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57
- Ortadoğu'daki ateş Türkiye'ye barış getirir mi? 04 Ekim 2024 04:51