24 Kasım 2019 00:22

Demirören’in ‘işletmesel’ nedenleri


Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Ekonomi haberciliğinde Asya devi Japon Nikkei 2015’te Financial Times gazetesini 1,3 milyar dolara satın aldı. Dört yılın sonunda FT’nin 550 olan çalışan sayısı değişmezken, Nikkei’nin çalışan sayısı sadece 13 kişi azalmış. Nikkei Yönetim Kurulu Başkanı Tsuneo Kita FT’den abone tabanını genişletme ve okuyucu sadakati konusunda çok şey öğrendiklerini söylerken kendilerinin de yapay zekâ üzerine yatırım yaptıklarını ifade ediyor. Bizdeyse Milliyet ve Vatan gazetelerini alarak medya sektörüne giren Demirören Grubu ülkenin en büyük medya grubunu satın aldıktan sonra pazarın yarısından fazlasına sahip dağıtım şirketi YAYSAT’ı kapatıyor. Ülkenin en büyük gazetesinin tirajı yaklaşık 10 kat azalıyor. Gazetenin en deneyimli editörleri, muhabirleri evlerine gelen tebligatla işten atılıyor. Üstelik önceki müdahalelere ses çıkarmamış uyumlu genel yayın yönetmenin dahi haberi olmuyor. O da sonunda istifa ediyor. Yerine sicilini Tahir Elçi’den bildiğimiz, tutarsızlıklarına şaşırmaya mecalimizin kalmadığı biri geliyor. Eskiden gazete patronları böyle önemli değişikliklerde bir izahat verme gereği duyar, iki satırlık da olsa bir açıklama yapardı. Artık ona da ihtiyaç duyulmuyor hatta karar patrona mı ait o da bilinmiyor. Kimi durumlarda patron dahi bilinmiyor. Bana Türkiye’de eskiden ana akım sayılan beş gazetenin sahibini sayabilir misiniz?

Doğan Grubu’nun 2018 Mart’ında satışının ardından, Hürriyet gazetesi başta olmak üzere, başına gelecekleri elbette hepimiz biliyorduk. En azından benim tanıdığım gazetecilerin hemen hepsi bugün yarın atılacakları haberini bekleyerek geçirdiler günlerini. Ancak bu arada boş da durmadılar. Gecikmiş de olsa örgütlenmenin, birlikte dayanışmayla hareket etmenin önemini kavradılar. 45’inin birden böyle arogan bir yöntemle alelacele kapının önüne konmasının bir nedeninin de bu olduğunu söylemek için içeriden çok gizli bilgilere ulaşmaya gerek yok. Fakat buna rağmen başardılar 4 Kasım’da toplu sözleşme için yeterli çoğunluğa ulaştılar. Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yetki tespiti için resmi yazı ile başvurdular. Bakanlık dilekçeye ancak 11 Kasım’da, çalışan sayısının artmış olduğunu gerekçe göstererek, olumsuz yanıt verdi. Hürriyet gazetesi 4 Kasım’dan sonra “işletmesel nedenlerle” işten çıkardığı 45 gazetecinin yerine hiç vakit kaybetmeden 100 yeni çalışan almıştı. Türkiye Gazeteciler Sendikası durumu araştırdıklarını, gazeteye bağlı hiçbir iş yerinde yeni başlayan çalışana rastlanılmadığı tespitini yapıyor. Kim bu çalışanlar? Hürriyet, hadi matbaaları dışarıda bırakalım, örneğin 50 gazeteciyi işe alsa bu medyada duyulmaz mıydı? Genel yayın yönetmeni yeni iş arkadaşlarına bir hoş geldiniz demez miydi? Başvuru yapılan tarihi yani 4 Kasım’ı dikkate almak yerine bir hafta bekleyip ‘yeterli çoğunluğa ulaşamamışsınız çünkü çalışan sayısı 940 olmuş’ diyen Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kimin tarafında olduğu çok açık değil mi? 

Türkiye bir haftadır ilham aldığı iktidar kadrosunun ihtişamlı yaşamına özenen orta üst sınıf muhafazakârların kına, düğün, mevlit “gösterilerini” konuşuyor. 2001 krizi öncesi Televolelere verilen tepkinin benzeri. “Ben Ankara’da gecekonduda oturan 6 çocuk sahibi biri olsaydım ve akşam evime ekmek götüremeseydim, akşamları da televizyonda televole programlarındaki 60 kişinin hayatını izleseydim ne düşünürdüm?’’ diye sormuştu dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, ardından “Muhtemelen komünist olurdum...” yanıtını vermişti. Bugün televoleler yerine Instagram videolarında gözümüze sokulan gösterişte esas ilgi çeken öznelerin başörtülü oluşu. Bunda medyanın son yıllarda toplumsal sorunlara yaklaşımının da payı var kuşkusuz. Bundan 10 sene önce olsa hafta sonu eklerinin birinde muhafazakâr yaşamın mahrem şifrelerini Büşra Çalar üzerinden çözmeye çalışan röportajlar okurduk muhtemelen. Ama artık o gazeteciler de işsiz ve sınıfsal konumlarının hiç olmadıkları kadar farkına vardılar belki de. Oysa dünyada finans kapitalin en prestijli gazetelerinde dahi editöryel bağımsızlık için direnç gösterilebiliyorsa, kimsenin aklına 45 kişiyi bir anda işten çıkarmak gelemiyorsa bu patronların insafından değil gazetecilerin örgütlü/sendikalı oluşundan kaynaklanıyor. Gazeteciler Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yangından mal kaçırır gibi hareket eden medya patronunu korumasını bugün gündem dahi yapamıyor. Çünkü bu sanıldığı gibi ilk kez olmuyor, gazeteciler örgütlü mücadeleyi terk ederse maalesef sonuncu da olmayacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa