02 Aralık 2019 00:31

Elem ve hiddet

Elem ve hiddet

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Nasıl yan yana gelebilir bu iki sözcük diye düşünüp duruyorum haberi okuduğumdan beri. Hiddetli bir elemle darbetmek! İşkencenin yeni adıyla tanışalım o halde.

Gürpınar İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde 2016 yılında işkence gören Koçer Sason Yapıcı'ya "görevli memura hakaret" ve "görevi yaptırmamak için direnme" suçlamasıyla yargılandığı davada 1 yıl 7 ay hapis cezası verilirken mahkeme, işkence uygulayan Emniyet Amiri M.A.K.’nin ise, "duyduğu hiddetli elemin etkisi altında darp yoluna başvurduğunu" belirterek, hakkında beraate hükmetmiş.

Gürpınar Asliye Ceza Mahkemesi'nde 10 celse görülen duruşmalar sonrasında "sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına yetecek her türlü şüpheden uzak, yeterli, kesin inandırıcı, somut delil veya delilerin elde edilmediği nedeniyle sanığın suçu işlediği sabit olmadığı anlaşıldığından, " diye belirtmiş gerekçeli beraat kararında. Oysa aynı mahkeme aynı kararında Emniyet Amiri M.A.K.’nin Yapıcı’yı darbetmesini gerekçelendirirken; "sanık gözaltına alındığında polis memurlarına hakaret ettiği, araca bindirildiğinde polis memurunun ayağına tekme attığı, polis memuru M.A.K., Koçer Sason Yapıcı'nın tehditleri ve şiddeti karşısında duyduğu hiddetli elemin etkisi altında darp yoluna başvurduğu dosyadaki raporlardan anlaşılmaktadır.", demektedir.

Hiddetli bir elem(!) ile mazur görülen darbın varlığı, nedense gerekçede delilden sayılmayıvermiş. Türkiye’nin taraf olduğu BM İşkenceye Karşı Sözleşme işkencenin mutlak yasak olma kuralını tanımlarken herhangi bir gerekçeye dayandırılarak meşru sayılmasının da mümkün olmadığını, dolayısıyla mazur gösterilecek bir suç olmadığını açıkça belirtir. Gene taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de bu mutlak yasağı bölgesel düzlemde vurgular. Üst yargı yetkisi tanımladığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin sayısız kararında da bu mutlak yasak yer alır. Anayasanın 90. Maddesi gereği bu mutlak yasağa uyma zorunluluğumuz olsa da “milli ve yerli” olsun diye ısrar ederseniz Türk Ceza Kanunu 94. Maddesine bakalım hemen:” Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan on iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” Sosyal medyada yayınlanan görüntülü haberdeki görüntüler hem iki sözleşmenin, hem de TCK 94’ün yeterli delili niteliğindedir. En azından bir hekim olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün Sosyal Güvenlik Kurumundan ödeme almak için sağlık kurumlarında tanı bölümüne yazmak zorunda oldukları Hastalık Sınıflandırma İndeksi (ICD) 10’a göre bu görüntülerdeki beden yaralanmasının işkence tanısı kapsamında olduğunu söyleyebilirim.

Önce adlandırarak başlayalım, zira adlandırıp utandırmanın toplumun adalet duygusuna katkı sunduğunu düşünenlerdenim. Ne yazık ki Gürpınar Emniyet Amirliğinin internet adresinde M.A.K.’nin açık adına ulaşamadım. Ancak TCK 94’ün beşinci fıkrası “Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.”, dediğine göre iddianamede bu garip gerekçeli kararı oluşturan hâkim kim olabilir ve acaba bu karar “ihmali davranış ile işkence suçunu işleme” kapsamında ele alınabilir mi diye düşünüp Gürpınar Adliyesi hâkimlerinin listesine baktım. Gürpınar Adliyesi hâkimleri Görkem Demirci ve Arzu Taş olarak kayıtlı. Hangi hâkimin Asliye Ceza Mahkemesinde görevli olduğu belirtilmemiş, o nedenle görevli olmayan hâkimden bu teşhir için özürlerimi kabul etmesini umalım. Bu arada elbette bu soruşturmanın AİHM kararlarında da her daim atıf yapılan İstanbul Protokolü ilkelerine göre etkili biçimde yürütülmesinden sorumlu olan bir de savcı olmalı. Aynı adliyede görevli gene iki savcı var maalesef. Cumhuriyet savcıları Fatma Nur Metin ve Esra Dölek Demirkaya. Bu dosyanın savcısı kim bilemiyorum, diğer savcıdan da özürlerimin kabulünü bekliyorum.

Gelelim elem ve hiddete. Bu iki sözcüğün yan yana anıldığı karar Lars von Trier’in Melancholia filmini anımsattı bana okurken. Tam da Justine ve Claire’in elemi ve hiddetinin, birbiriyle çelişen bu farklı oluşları yansıdı zihnimde. Trier’in “film ayakkabı içindeki taş olmalı” sözüne atıfla, bu yazı işkencenin aklanmasında sorumluluğu olanların ayakkabısındaki taş olsun.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa