04 Aralık 2019 00:45

Türk-İş’in 23’üncü Genel Kuruluna giderken gerçekler ve beklentiler

Türk-İş logosu

Paylaş

Türk-İş’in 23. Genel Kurulu 5-6-7 Aralık günlerinde Ankara’da toplanacak.

Türk-İş’in Genel Kurulu;

  • Ekonomik krizin etkilerinin, işçilerin hayatına yakıcı bir biçimde yansıdığı,
  • İşsizliğin yüzde 14’lere çıkarak tarihi bir zirve yaptığı,
  • Kıdem tazminatının "fon”a bağlanması ve zorunlu BES için hazırlıkların yapıldığı, İşsizlik Sigortası Fonu’nun sermayenin yağmasına açıldığı,
  • 2020 yılı için Asgari Ücret Tespit Komisyonunun toplandığı ve üç hafta içinde karar verileceği,
  • TİS’lerin “yüzde 4+5” gibi, “beklenen enflasyon”a bağlanması için hükümetin ilke kararı aldığı ve patronları bu doğrultuda motive ettiği,
  • Vergilerin artırılması ve başlıca tüketim mallarına yapılan zamlar, emekçinin enflasyonunun en iyimser hesapla bile yüzde 30’larda oluğu ama hükümetin ücret maaş artıları için kullandığı TÜİK enflasyonunu yüzde 8.55 olarak dayattığı,
  • Hükümetin patronlar arkasında dimdik durup, elde avuçta ne varsa sermayeye, “teşvik”, “hibe”, “ucuz kredi”, “vergi affı”... gibi yollarla aktardığı,  
  • Sendikal bürokrasideki sınıftan kopma, yozlaşma, sınıf iş birlikçiliğinde, işçilerin sorunları karşısındaki duyarsızlığın önceki yıllara göre bile kıyaslanamaz biçimde büyüdüğü,
  • İşçilerin sendika bürokrasine karşı artık hiçbir inançlarının kalmadığı,
  • Biriken büyük sorunlar karşısında uzun yıllardır bir araya gelmeyen üç konfederasyonun bir araya gelmeleri, asgari ücret, zamlar, vergiler konusunda ortak açıklama yapmaları, asgari ücreti, tarihinde ilk kez ortak tespit ederek hükümetin ve patronların karşısına çıkacaklarını ilan etmek zorunda kaldıkları,
  • Yerel sendikal platformların harekete geçerek inisiyatif almak üzere adımlar atmaya başladığı koşullarda toplanıyor.

BAŞKANLAR KURULU: BUGÜNKÜ YÖNETİM AYNEN DEVAM ETSİN!

Eğer Türk-İş Genel Kurulunda tabandaki işçilerin sendikal hareketin ve Türk-İş’in bu hareket içindeki rolünden hoşnutsuz olana işçilerin tepkileri bir “depreme” yol açıp, bütün hesapları altüst etmezse, Türk-İş’in Genel Kurulu, Ergün Atalay başkanlığındaki mevcut yürütme kurulunun Türk-İş’in başında kalmasını oylayacaktır. Çünkü Türk-İş Başkanlar Kurulu, bugünkü yönetimin “Aynen devam etmesi”nde karar kılmıştır!

Gerekçesi ne olursa olsun, eğer Ergün Atalay yönetimi yeniden seçilirse; Türk-İş Genel Kurulu; “Ergün Atalay ve ekibi sendikal hareketi başarılı bir biçimde yönetmişlerdir bundan sonra da aynı minvalde sendikal hareketi yönetmeye devam etmelidir” demiş olacaktır!

Eğer sürpriz gelişme olmaz ya da hükümet cenahından ya da AKP’den listeye bir itiraz gelmezse, “Atalay’ın listesi” seçimde çıkacak görünmektedir.

Çünkü, Türk-İş Genel Kurulunun 301 delegesi içinde, sendikaların en tepesindeki yöneticiler dışında az sayıda halen işçi olan delegenin olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, Türk-İş’in Genel Kurul delegeleri ile işçiler arasında, şube delegelerinin seçimi, sendika genel merkez delegelerinin seçimi ve Türk-İş delegelerin seçimi olmak üzere en az “üç barikat” vardır. Ve bu barikatlardan da ancak genel merkezle yakın ilişki içindeki işçiler geçebilmektedir.

Bu nedenle Türk-İş Genel Kurulunda bir sürpriz beklemek aşırı iyimser bir beklenti olur.

İŞÇİLER ‘BİZE NASIL SENDİKALAR LAZIM’I TARTIŞIYOR

Türk-iş Genel Kuruluna gelecek delegeler, büyük bir titizlikle, sendikal bürokrasinin eleğinden geçirilerek, genel kurulun askeri-bürokratik bir disiplinle geçmesi sağlanıyor ama işçiler her yerde ve her vesileyle, mevcut sendikaların durumunu, sendikal mücadelenin içine sürüklendiği çürüme ve yozlaşmayı... sendikal bürokrasinin “dolçe vita” (Vur patlasın çal oynasın) hayat tarzına da tepki duyarak, “Bize nasıl sendikalar lazım” tartışması yapıyorlar.

Bunun, çok düzenli olarak olmasa da özellikle, sendikal bürokrasinin ihanetinin daha açıkça görülür hale gelmesiyle son yıllarda giderek arttığı da görülmektedir.

“Bize nasıl sendikalar lazım?” sorusuna verilen yanıtlar ise çeşitli sendikaların genel kurullarında da tartışıldığı gibi kısaca şu özellikler olarak öne çıkıyor:

  • Profesyonel sendikacı maaşlarının iş kolundaki en yüksek işçi ücretini geçmemesi,
  • Sendikanın gelir-giderlerinin (Sendika kasasından çıkan her kuruşun) günü birlik denetlenecek biçimde tüm işçilere şeffaf olması,
  • İşyerinde yapılan delege seçimlerinden başlayarak, sendikaların her kademesindeki seçimlere hiçbir müdahale yapılmaması, sendika içi demokrasinin eksiksiz hayata geçirilmesi,
  • TİS’lerin işçiler tarafından tartışılarak oluşturulması,
  • TİS masasındaki tartışmaların işçilere yansıtılması, patronların tavrına karşı işçilerin kitle-eylem gücünün TİS masasına yansıyacak biçimde devreye sokulması,
  • İşçilerin onaylamadığı TİS’in imzalanmaması, bugün mücadeleci sendikacılığın “Bize nasıl sendikalar lazım?” sorusunun yanıtı olarak görülebilir.

İçinden geçilen koşullar dikkate alındığında, bugün ileri işçiler ve mücadeleci sendikacıların Türk-İş’in Genel Kurulunda, “Bize nasıl sendikalar lazım?” tartışmasını açmaları, Türk-İş yönetimine kimin geleceğinden daha önemli olduğu da tartışmasızdır.

TÜRK-İŞ’TEN BEKLENEN BAZI KARARLAR

Sendikaların nasıl olması ve nasıl bir mücadele hattında yürümesi gerektiği elbette ki sendikal hareketin en önemli sorunudur ama bugünkü mücadelenin başlıca talepleri etrafında kararların alınması da çok önem kazanmış bulunmaktadır.

Bu yüzden de Türk-İş’in Genel Kurulu;

  • Kıdem tazminatının fona bağlanması, zorunlu BES’e karşı olunduğu ve bu konularda nasıl mücadele edileceği,
  • İşsizlik Fonu’nun patronlar ve hükümetin yağmasından kurtarılması, fonun işçilerin ve sendikaların denetimine verilmesi, işsizlerin fondan yararlanmasının kolaylaştırılmasının sağlanması,
  • Asgari ücretin belirlenmesinin patronlar ve hükümetin denetiminden kurtarılması, asgari ücretle çalışan işçilerin ağırlığını hissettireceği bir yöntemle belirlenmesi için girişim yapılması,
  • 2020 yılı asgari ücretinin diğer konfederasyonlarla ortak belirlenerek, bu talebin patron ve hükümetin oylarıyla reddedilmesi durumunda nasıl bir mücadele yoluna girileceği,
  • Asgari ücrettin vergi dışı bırakılması ve emekçilerin vergi diliminin yüzde 10 olarak sabitlenmesi konusunda nasıl bir mücadele yürütüleceğinin karara bağlanması,
  • Zamlar ve vergilerin krizin yükünü halka yıkmanın vesilesi olarak kullanılmasına karşı mücadelenin somut olarak sürdürülmesi için gerekli kararların alınması... konularında kararlar almak durumundadır.

Bu talepler, Türk-İş’in Genel Kurulunun sadece üstüne laf söyledikleri konular olarak üstünden atlayamayacağı konulardır.

Bugün sadece Türk-İş üyeleri değil, işçi kamuoyu emekten yana her çevre Türk-İş’ten bu önemli talepler etrafında somut, adım adım hayata geçirilecek mücadele kararları beklemektedir.

Aksi halde Türk-İş’in 23’üncü Genel Kurulu, bırakalım sendikal hareketin sorunlarına bir açılım getirmeyi, kendi iç sorunlarını bile daha da büyütmenin, sendikal hareketi yeni badirelere sürüklemenin genel kurulu olarak tarihe geçecektir.

"SİYASET ÜSTÜ SENDİKACILIK"TAN AKP’NİN "ARKA BAHÇELİĞİ"NE!

Türk-İş, en büyük işçi sendikaları konfederasyonu olarak, sendikal mücadelenin son 70 yılı içinde her zaman önemli bir merkez oldu ama aynı zamanda da sendika bürokrasisi kültürünün yeniden üretilmesi başta olmak üzere hareketin bütün hastalıklarının merkezi de oldu.

Reformcu, sınıf iş birlikçisi bir sendikacılık merkezi olarak kurulan Türk-İş, “partiler üstü sendikacılık”, “siyaset dışı sendikacılık” ilkesini benimseyen bir sendika merkezi olarak kuruldu. Ama kuruluşundan beri her zaman burjuva siyasetin içinde oldu. Türk-İş’li sendikacılar milletvekili oldu, parti kurucusu oldu, askeri cuntalara çalışma bakanı oldu... ama “siyasetin dışında” olduklarını iddia etmeye de devam ettiler!

1989 Bahar Eylemleri ve sonrasında kabaran işçi mücadelesi Türk-İş’i düştüğü çukurdan çıkarmanın imkanlarını sunduysa da Türk-İş bürokrasisi mücadelenin yetiştirdiği ileri işçilerin sendika yönetimlerinde ilerleyişini birkaç seçim dönemi içinde geri püskürterek, Türk-İş’i eski o sendikacıların huzur ve güven içinde yaşayıp gittikleri mecrasına geri çekti!

Bugün artık, 17 yıllık yönetimi içinde grev yasaklarına bile ses çıkarmayan bir konfederasyon olarak Türk-İş, büyük ölçüde AKP’nin “arka bahçesi”ne dönüşen bir sendika merkezi olarak, üyesi işçiler arasında da büyük itibar ve güç kaybetmiş bir konfederasyon olarak ayakta durmaya çalışmaktadır.

Bugün de Türk-İş, işçilerin değilse de sendikal bürokrasinin en örgütlü merkezi olarak 23. Genel Kuruluna gitmektedir.

Ve tartışılmaz biçimde Türk-İş ve yönetimi, bugün sendikal hareketin içinde bulunduğu sefil durumdan birinci dereceden sorumlu olan bir yönetimdir. Türk-İş’in ve bağlı sendikaların üst yönetimlerinin çoğu, Ergün Atalay başkanlığındaki yürütme kurulunu yeniden seçmek için anlaşmışlardır.

Böyle bir genel kuruldan işçiler ve emek mücadelesi adına bir şey çıkar mı denirse buna “evet” demek için pek bir işaret yok.

Ama biz yine de şimdilik, “Bekleyip görelim” demekle yetinelim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa