07 Aralık 2019 00:30

Asgari ücret ekonominin göstergesidir

Asgari ücret ekonominin göstergesidir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir ekonomist olarak asgari ücret konusu beni daima üzmüştür. Hele de ülkemizde giderek genel ücret düzeyi asgari ücret düzeyine yaklaştıkça derdim daha da katlanmaktadır. Geleneksel gıdamız olan simidin fiyatının 5 kuruştan yıllar içinde 150 kuruşa çıkarak ücret tartışmalarında ölçüt konumuna gelmesi gibi, asgari ücretin de giderek yaygınlaşarak adeta genel ücret düzeyi konumu kazanması ne denli fakirleştiğimizin göstergesidir. Bu durum asgari ücret pazarlığında(!) taraf olarak yer alan siyasileri ve burjuvaziyi derinden rahatsız etmelidir. Ama öyle anlaşılıyor ki, her iki cephede de en ufak bir kızarma alameti görülmediği gibi, tam tersine konuyu alan olarak yaygınlaştırmaya, miktar olarak baskılamaya çalışmaktalar.

Asgari ücret salt emeğin yeniden üretim maliyeti gibi algılanarak, emeğin gıda ve çok zaruri bazı ihtiyaçlarının karşılanması bedeli olarak hesaplanmaktadır. Böylesi algılama en haşin kapitalizmin hüküm sürdüğü, İngiltere’nin sanayileşme aşamasının yaşandığı on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı dönemine denk düşer. Emeğin kültürel ihtiyaçlarının dikkate alınmadığı bu yaklaşımda emek adeta bir robot olarak görülüp, yakıtı verilerek çalış(tırıl)ması sağlanmaktadır. Marx’ın emeğin metalaşması olarak yaptığı tanım ve açıklama tam da böyle bir şeydir. Oysa emek bir meta olmayıp, insandır; yani emeği salt belirli süre üretime sokulmuş “emek-gücü” olarak ele almak hem yanlıştır, hem de insana karşı derin saygısızlıktır. Emek bir insandır, kas gücü yanında, duyguları ve gıdadan başka ihtiyaçları da olan bir canlıdır. Bu yönü ile ele alınmayan emek, asgari ücretle olabildiğince baskılanarak aslında iş verimliliği üzerinde ciddi olumsuzluk yaratılmaktadır. Şöyle ki, sermaye ve hükümet çevreleri el ele vererek yürüttüğü tantanalı asgari ücret tartışmaları ile ezmeye çalışırken emeğin emek-gücü verimliliğini göz ardı etmektedir. Tam anlamı ile kapitalist mantık kendi çabasını, yani verimliliği yükselterek değil de, ücreti baskılayarak kâr sağlamak! Ücret maliyettir, emek verimliliği ise katma değere katkıdır; bunlar birbirini dışlayan değil, tamamlayan olgulardır. O nedenledir ki, genellikle Batılı iş çevreleri ve sanayiciler emeğe karşı daha saygılıdır. Bu durum Batılıların daha modern ya da çağcıl olmaları ile değil, emeğe yapılan ödemelerin her zerresinden verimlilik sağlanabileceği, bu yönü ile aslında yine sömürü dünyasının yansıtıldığı düşünce ile ilgilidir. Görülüyor ki, asgari ücretin yaygınlığı ve düzeyi, iş insanlarının verimlilik zihniyeti ve iş ciddiyeti ile ilgili çok ciddi göstergedir.

Asgari ücret konusu siyasi çevrenin de samimiyeti ve namusu ile ilgilidir. Toplu pazarlık masasında en önemli yeri işgal eden siyasi çevre, öyle anlaşılıyor ki, sermaye ile açık ya da örtülü iş birliği içinde emeği baskılarken kaybedebileceği siyasi tabanı, dincilik, milliyetçilik ya da devlet sendikacılığı vb. gibi sair düzenbazlıklarla telafi edebileceğini düşünmektedir. Oysa siyasi çevre açık ve dürüst davranarak siyasi faaliyetleri ile emek cephesine sağladığı ya da sağlamada aracı olduğu olanaklarla oy alma peşine düşmelidir. Oysa hemen tüm asgari ücret pazarlıklarında olduğu gibi son oturumda da ilgili bakanın hedeflerinden birinin istihdamı korumak hatta artırmak olarak açıklaması açıkça sermaye yanlı tutumun göstergesidir. Siyasi erk bu denli sermaye yanlısı olma görüntüsüne girmeden daha gerçekçi olarak salt hakem rolüne soyunsaydı daha saygın bir davranış sergilemiş olurdu.

Emekçi cephesinin de bu çirkin pazarlıkta hisseleri bulunmaktadır. Pazarlık aşamasında sendikaların asgari ücret üzerindeki vergi konusunda gerçekçi ve karşı tarafı geriletici açıklama yapması kaçınılmazdır. Asgari ücret üzerine salınan vergi haksızdır, adaletsizdir, en önemlisi de soygunculuktur. Şöyle ki, daha fazla açıklama yapmaya dahi gerek kalmadan vergi mantığı itibarıyla asgari ücretin vergi dışı kalması gerektiği kuvvetle vurgulanmalıdır. İkincisi, patronların bu vergiyi emekçilerin değil, kendilerinin ödediği savı da külliyen yanlıştır. Ücret sözleşmesinin net miktar üzerinden yapıldığı gerekçesine dayanılarak verginin patron tarafından ödendiği külliyen yalandır. Zira patron emekçi ile net ücret üzerinden karşı karşıya geliyor olmakla beraber, muhasebesine gayrisafi ücreti gider olarak yazar. Diğer bir deyişle patron emekçinin maliyetini muhasebeye net ödeme ve vergi ile birlikte geçirir. Böylece hesaplanan maliyet üzerinden hesaplanan kâr oranı yoluyla saptanan fiyat içine emekçinin vergisi de girerek, emek maliyeti yanında vergi de tüketiciye yansıtılmış olur. Eğer bu iddia kabul edilmez ise, bu demektir ki, emeğin çıplak maliyeti de patron üzerinde kalmaktadır. Bu doğru olmadığına göre, patron emek üzerindeki vergiyi yansıtmaktadır. İşte sendika liderleri asgari ücret üzerindeki verginin kaldırılmasını talep ederken böylesi haklı gerekçeyi kamuoyu ile paylaşmalıdır ki, kendilerine sosyal taraftar kazanıp, mücadeleden galip çıkma olasılığını yükseltebilsin. Kıdem tazminatındaki güçlü duruşta ısrar yerinde ve önemlidir. Siyasilerin bu konuda sermaye ile iş birliğine, sözde kalsa dahi, emek cephesi seçim sandığında yanıtlamalıdır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa