Ahsen’in müstakili, Mastırşefin münferiti ve sınıf mücadelesi
Fotoğraf: Google Maps
Eski Bakan Kemal Unakıtan’ın Çamlıca’da inşa ettirdiği üç villadan birisine yapılan kaçak çatı katı geçen hafta Üsküdar Belediyesi tarafından yıkıldı. Bakanın eşi Ahsen Hanım’ın “Biz bu memlekette asil, köklü ailelerdeniz. Bize bu yapılır mı” feryadına, ertesi günü Belediye Meclisinin önüne, Belediye’deki yolsuzluk oylamasının geleceğini bilen Başkan Hilmi Türkmen “Yanlış yapalım, ahde vefa diyelim. Kendisi çatıyı tamir ettim bahanesiyle kaçak kat attı” diye cevap verdi. Aslında villaların tamamı bir ihlaldi ve sit alanında inşa edilmişlerdi, ama ahde vefasızlığın fazlası zarardı. Yolsuzlukla itham edilen belediye kendisini temize çekmeye çalışırken asil ve köklü Ahsen Hanım’ın protestosunu adalet anonsu olarak değerlendirme fırsatı bulmuştu, yeterdi!
Ertesi gün Belediye Meclisindeki CHP’li üyelerin, daha önce belediyede Gençlik Akademisinin ‘kurucu müdürlüğü’nü yapmış Veysel Kömürcü’nün ifadelerine dayanarak gündeme getirdiği yolsuzluk araştırması AKPli ve MHPli üyeler tarafından reddedildi. Ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz. AKP grubuna göre yolsuzluk iddiaları münferitti.
Uzadı. Konumuz Üsküdar’da ne olup bittiği değil. Minareyi uydurmaya çalışırken kılıftaki yırtılmaların alelacele nasıl teyellendiğini gösteren yönetme pratiği. Gözünün yaşına, feryadına bakmadan ‘Asil köklü bir aile’ye vefasızlık yapabilmek ve bu sayede adaleti tecelli ettirdiğini iddia edebilmek için bu yırtığın Üsküdar ahalisi tarafından epey bir görünür olması, az çok bir huzursuzluk yaratması gerekir.
Son zamanlarda bu teyellemeler sıklaşmaya başladı. Büşra Nur Çalar’ın Ihlamur Kasrı’ndaki bebek mevlidinden sonra geçen hafta da televizyondaki Mastırşef programının katılımcılarından Güzide Mertcan’ın 7 Milyon TL’lik evi züğürdün çenesini yoruyordu. Bir firmada maaşlı çalışanken sayılı teknoloji ihracatçılarının arasına giren kocasının sınıf atlama biçimi, devlet ayrıcalıklarından öncelikle faydalandırılarak parlatılıp palazlandırılan yeni Türk burjuvazisinin hayat hikayesine çok uygundu. Güzide Mertcan’ın ‘Hamdolsun çalışıyoruz kazanıyoruz’ açıklamasının içinde geçen çalışıyoruz sözcüğü, çalışıp da iki yakasını bir araya getiremeyenleri hırpalamış görünüyor.
AKP’nin organize trolleriyle çevre çeperi, dindarlara zenginliği, lüksü, şatafatı yakıştıramayanlara karşı ‘mağdurlar’ın savunma hattını oluşturdular. Bu değirmenin suyu nereden geliyor diye soran ‘laikçileri’ kendi saflarından çıkan zenginlere bir şey söylememekle itham ettiler. Köşe yazarları da bu koroya katıldı.
İktidarın, işleyişini düzenlediği bir bölüşüm sisteminden pay alamayanlar ile kimliklerinden ve inançlarından dolayı alabilme ihtimali yüksek olan kesimler arasındaki yarılma buna benzer pek çok konuda sürekli açığa çıkıyor. Bir kesim sit alanlarında villa yaptırabilir, yüksek maaşlarla iş bulabilir, mülakatlarda asla elenmez, en protokol mevziler ve mevkiler onlara ikram edilir, ciplere onlar biner, en iyi onlar yer, içer, gezer ve iktidar sözcüleri tarafından da makul vatandaş olarak kabul edilirken olgular bir diğer kesimin kendisini ikinci sınıf hissetmesi için her yerde hazırdır.
Hilal Kaplan AKP çevresindeki türedilere hücum edenlere diyor ki: “Demek ki mevzunun klasik ‘servet düşmanı’ refleksiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Söz konusu olan bir sınıflar savaşı da değildir. Söz konusu olan muhafazakar kesimin zenginlik alametlerini taşıması ve bunun ona yakıştırılmamasıdır.”
Bunun birazı doğru. Çünkü bu bir sınıflar savaşıdır aslında. Egemen bir sınıf, yıllar içinde, kendi eteklerinde her zaman olduğu gibi kayırıp kollayarak orta sınıflar yarattı ve bunlara bir kimlik edindirdiği gibi alt sınıflardakiler için de, çeperde kaldıkları sürece bu yolun her zaman açık olduğu mesajını verdi. Bu bölüşümden pay alamayan ana muhalefet kitlesi için manzara bir hınç kaynağıdır. Fakat her iki kesimin ortak bir lojistiği de var: Kendi burjuvalarını savunmak.
Bu ise pek modern bir şey sayılmaz, gayet klasik bir yönetme sanatı. Fakat gerçek bir sınıf savaşına da dönüşebilir. Birbirine gard alan kesimlerin kimliği, dini, kültürüne bakmaksızın burjuvaya karşı birleşmesi pekala beklenir bir durum. Kendileri açken tok gezen burjuvanın dini, imanı; sermayenin rengi yoktur çünkü.
Fakat şimdiki durumda sınıf savaşımı gerekiyorsa onu da devletlûnun yaptığı kutlu bir nizamdayız!
Termik santrallere filtre takılmasını erteleme kararına kendi vekilleri evet demişken veto kararı alan Cumhurbaşkanı, sosyal medyadaki goy goyla üstü örtülenin gayet farkındaydı. Erteleme gerekçesini izah ederken “Bir yanda halkım bir yanda sermaye” diyerek sermayeyi de halkı da genelleştirdi, örneğin halkım ve sermayem demedi, özel olarak TÜSİAD’ı Koç’u filan da hırpalamadı. Neden? Çünkü Ahsen Unakıtan’ın protestosuyla bir yırtığı teyelleyen Üsküdar Belediyesi ‘münferit’ değildir de ondan. Neden, çünkü göze batan lüks, servet, iltimaslar ve yolsuzluklar; minarenin kimlik kılıfında teyellenemez yırtıklar açarak yukarıdaki sınıf tavrını açık ediyor da ondan. Bu mealde, birkaç eski ya da türedi, ‘asil ve köklü’ dostu üzmek gerekirse vefa herkes için bir semt adı olur da ondan! Bu da sınıf mücadelesi bahsine dahildir.
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00