10 Aralık 2019 00:26

ABD ve Rusya’nın Kürtlerle ilişkilerinin sınırları

Fotoğraf: MA

Paylaş

Yaklaşık yüz yıl önce İngiliz ve Fransız emperyalistleri arasında imzalanan Sykes-Picot Anlaşması’nda Kürtler, yaşadıkları topraklar dört ülkeye bölünmüş statüsüz bir halk olarak konumlanmıştı. Yüz yıl sonra Suriye savaşının tetiklediği etnik ve mezhepsel gerilim nedeniyle ve yine Suriye ve Irak’a yayılan IŞİD’e karşı mücadele sürecinde sınırların yeniden çizilmesi çokça konuşuldu. Ancak bugün Suriye savaşı üzerinden bölgesel (Ortadoğu) egemenlik mücadelesi veren ABD ve Rusya’ya bakıldığında, her iki emperyalist gücün de bölgesel statükoyu sarsmayacak, yani haritaların değişmesinin önünü açmayacak ama dengeleri kendi lehlerine çevirecek bir çözüm peşinde koştukları görülüyor.

IŞİD ile mücadele sürecinde önemli bir rol oynayan Kürtlerin her iki emperyalist gücün çözümlerinin neresinde yer aldığı/alacağı sorusu, aynı zamanda bu çözümlerin önemli düğüm noktalarından birini oluşturuyor.

Bilindiği gibi Suriye savaşı, bu savaşı başlatanların öngörüsünün aksine Rusya ve İran’ın bölgesel güç ve etkisini arttırmış, ABD bunun karşısında kendi pozisyonunu korumak için IŞİD ile mücadeleyi merkezine koyan bir strateji uygulamıştı. Bu stratejisi, ABD’nin Kobanê kuşatması sürecinden başlayarak kendi yaşam alanlarını korumak için IŞİD saldırganlığına karşı koymaya çalışan Kürtlerle ilişki ve iş birliğinin gelişmesinin önünü açmıştı. Bu ilişki ve iş birliği özellikle Rakka operasyonundan sonra Kürtlerin ABD stratejine giderek daha fazla bağlandığı bir noktaya evrilmişti. Bu nedenle Trump yönetiminin ABD’nin Kürtlerle iş birliği yaptığı Fırat’ın doğusundaki özerk bölgedeki askerlerini çekerek Türkiye’deki Erdoğan iktidarının ‘Barış Pınarı’ adı verilen operasyonunun önünü açması, ABD içinde de ciddi tepkilere yol açmıştı. 

Geçtiğimiz günlerde ABD Savunma Bakanı Esper, ABD’nin Kürtlerle iş birliğinin sınırlarını göstermesi bakımından dikkat çekici bir açıklama yaptı. Esper, Suriye Kürtlerini hayal kırıklığına uğratmaları konusunda sorulan bir soruya şöyle yanıt veriyor: “Biz hiçbir noktada, ‘Size otonom bir Kürt devleti kurmanıza yardım etmek için buradayız’ demedik. Onlara hiçbir zaman, ‘Sizi, 70 yıldır NATO müttefiki olan Türkiye’ye karşı savunacağız’ demedik.” Esper, aynı etkinlikte Türkiye’deki Erdoğan iktidarı için de “Onların NATO’ya daha da yakınlaşmasının hepimizin çıkarına olduğunu düşünüyorum” diyor. 

Esper’in açıkça söylediği gibi ABD bölgede Kürtleri değil, kendi çıkarlarını savunuyor. Ayrıca ABD, Kürtlerle iş birliği yaptığı noktalardan askerlerini çekip ‘Barış Pınarı’ operasyonunun önünü açarak, aslında Türkiye’deki iktidarı yeniden kendi politik eksenine çekebileceği bir sürecin önünü de açmış oluyor. Son NATO zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un eleştirileri karşısında ABD Başkanı Trump ile birlikte NATO’nun en kararlı savunucusu olması da bunu gösteriyor.

Eylül 2017’deki Irak Kürdistan bölgesindeki bağımsızlık referandumu sürecinde de görmüştük. Uzunca bir dönem ABD’nin bir ‘Kürt devleti’ kurduracağı propagandası yapılmasına rağmen ABD, bu referandumu desteklemedi. Çünkü bir Kürt devletinin kurulması, ABD’nin o dönem Irak ve bölgedeki çıkarları için uygun değildi. 

Demek ki sanıldığının aksine ABD’nin Kürtlerle ilişki ve iş birliğinin sınırlarını belirleyen bölgedeki diğer ülkelerle/güçlerle olduğu gibi, bu iş birliğinin ABD’nin çıkarlarına ne kadar hizmet ettiğiydi. 

Ayrıca son ‘Barış Pınarı’ operasyonu sürecinde Kürtleri yüz üstü bırakması, ABD’nin daha büyük çıkarları için daha küçük çıkarlarını feda etmekte tereddüt etmediğini gösterdi. Çünkü Esper’in de ifade ettiği gibi Türkiye’nin ABD ve NATO eksenine daha fazla yakınlaşması-ki ABD, İran’ı kuşatma stratejisi için Türkiye’ye fazlasıyla ihtiyaç duyuyor- ABD çıkarları bakımından Kürtlerle sürdürülen iş birliğinden daha öncelikliydi.

‘Barış Pınarı’ operasyonuna bir de bu noktadan bakmak gerekiyor: Erdoğan iktidarının Türkiye’nin güçlü ve bağımsız bir ülke olduğu propagandasının dayanağı olarak kullandığı/kullanmaya çalıştığı bu operasyon, gerçekte bu iktidarın ABD’nin bölge stratejisine yeniden bağlanmasının önünü açıyor. 

Peki, Rusya Kürtlere karşı nasıl bir siyaset izliyor?

Rusya, Suriye’de Kürtlerin hak taleplerinin meşruluğu ve Kürt örgütlerinin tanınması konusunda sürekliliği olan bir politika izlese de bu hakların kullanılması ve Kürt örgütlerinin muhatap alınması için ancak kendi çıkarları söz konusu olduğunda devreye girmesi bakımından ABD ile benzeşiyor. Bu nedenle mesela NATO üyesi Türkiye’yi ABD ile karşı karşıya getirip ABD’nin planlarını bozmak ve ABD ile iş birliği halinde olan Kürtleri de baskılayıp Suriye yönetimiyle anlaşmaya zorlamak için Afrin operasyonunun önünü açan da ve ABD’nin çekilmesi sonrasında Türkiye’deki iktidarın operasyonuna karşı Kürtlerin Fırat’ın doğusundaki sınır bölgelerini Suriye yönetimine bırakması için devreye giren de yine aynı Rusya’ydı. 

Başka bir deyişle Kürtler, Rusya tarafından da ABD ile sürdürdüğü bölgesel egemenlik mücadelesinin neresinde durduklarına göre muamele gördüler/görüyorlar. Rusya, yeri geldiğinde Türkiye’deki iktidarın müdahale tehdidine göz yumup Suriye yönetiminin de Kürtleri “ayrılıkçı teröristler” olarak tanımlamasını sessiz bir şekilde onayladı. Yeri geldiğinde ise, Kürtlerin hakkını teslim edip Suriye’deki başarıda önemli payları olduğunu söyledi. Suriye Demokratik Güçleri ve Suriye yönetimi arasında Rusya’nın garantörlüğünde bir çözüm arayışının devam ettiği bu süreçte kimi Rus uzmanların TV programlarında Kürtlere yönelik suçlayıcı açıklamaları karşısında Putin’in, “Kimin orada ne saçmaladığını bilmiyorum. Rusya, Kürt halkının dostudur” açıklamasını yapması bu politikayı açıkça ortaya koyuyor.

Sonuç olarak, Sykes-Picot’tan yüz yıl sonra da emperyalistlerin bölge planlarında Kürtlerin kendi geleceklerini belirleyecekleri bir çözüm bulunmuyor. Bugün Kürtlerin ve diğer bölge halklarının sınırlarını emperyalistlerin belirlediği bir çözümün ötesine ne kadar geçebilecekleri, bugünkü emperyalist kuşatma koşullarında ne kadar zor olsa da ancak ve ancak antiemperyalist-demokratik bir mücadele hattında ne kadar birleşebileceklerine bağlı durumdadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa