13 Aralık 2019 00:40

Babacan Kürt sorununda umut olabilir mi?

Ali Babacan | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Birkaç gün önce yurt dışında yaşayan bir gazeteci arkadaş aradı: “Yusuf Bey, sizinle Ali Babacan’la yaptığınız toplantı hakkında görüşmek istiyorum” dedi. “Ne toplantısı?” diye sorup anlamaya çalışırken “Bununla ilgili yazı da yazdınız ya” diye ekleyince haliyle şaşkınlığım artmıştı. Neyse sonunda durum anlaşıldı. Yaşanan karışıklık, gazeteci arkadaşa, Kürt siyaseti içinde yer almış ve İHD Genel Başkanlığı da yapmış Yusuf Alataş’ın yerine benim telefon numaramın verilmesinden kaynaklanıyordu.

Ali Babacan’ın, aralarında Yusuf Alataş’ın da yer aldığı bazı Kürt siyasetçi ve aydınlarla yaptığı toplantıyı bu telefon sayesinde öğrendim.

Bilindiği gibi AKP’den ayrılan ve bir tarafında Ahmet Davutoğlu’nun, öbür tarafında Ali Babacan’ın başı çektiği iki hareket partileşme çalışmaları yapıyor. Özellikle Babacan’ın, 2001 krizi sonrasında ekonominin görece toparlandığı bir dönemde ekonomiden ve daha sonra AB’den sorumlu bakan olması ve yine arkasında Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün desteğinin bulunması bakımından Davutoğlu’ndan daha etkili olabileceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Babacan’ın Kürt sorunu konusunda yaptığı toplantı, yanına bazı Kürt siyasetçileri alarak Kürtler üzerinde de etkili olup beklenti yaratma yönünde hesaplar yaptığını gösteriyor.

O zaman uzatmadan soralım: Babacan hareketi, Kürt sorunu konusunda bir umut olabilir mi?

Eğer bu soruya gelecek fala bakarak yanıt vermeyeceksek, bu hareketin içinde yer alan isimlerin bugüne kadar Kürt sorunu konusunda yaptıklarına dönüp bakmak gerekiyor.

Ali Babacan, daha önceki hükümetlerde üstlendiği görevler nedeniyle Kürt sorunu konusunda öne çıkmasa da hareketin arkasında yer alan Abdullah Gül’ü ve yeni harekette “ağabey” olarak görülen Beşir Atalay’ı burada anmak gerekiyor.

Her şeyi bir tarafa bırakıp Gül ve Atalay’ı Kürt sorunu konusunda aldıkları en “ileri” tutum üzerinden değerlendirelim.

Yıl 2009. Cumhurbaşkanı Gül, ABD’de seçimleri kazanan Obama’nın Dışişleri Bakanlığına getirdiği Hillary Clinton ile görüşmesinden sonra Kürt sorunu konusunda “İyi şeyler olacak” açıklamasını yapıyor. Birkaç ay sonra Beşir Atalay, hükümetin Kürt sorununu çözmek adına gündeme getirdiği ‘açılım’ politikasından sorumlu bakan olarak öne çıkıyor.

Anlaşıldı ki, Gül’ün “iyi şey”i, Atalay tarafından açıklanan ‘açılım’ politikasıydı.

Peki, nasıl bir politikaydı bu ‘açılım’?

Öncelikle ‘açılım’, ABD’nin yeni bölge stratejisine bağlı bir politikaydı. ABD’nin Irak’taki askerlerinin bir kısmını geri çekmesi sürecinde Türkiye’deki AKP iktidarı ile Barzani liderliğindeki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki iş birliğini geliştirmeyi ve bu iş birliği temelinde PKK’nin enerji geçiş bölgelerinde istikrarsızlık yaratabilecek silahlı bir güç olmaktan çıkartılmasını amaçlıyordu. Barzani yönetiminin 2009’da Erbil’de bir ‘Kürt Konferansı’ düzenleme girişiminin arka planında bu konferanstan PKK’nin silahsızlandırılması kararının çıkartılması hesabı bulunuyordu.

Atalay’ın sorumluluğunu üstlendiği ‘açılım’ politikası, ülke içinde de iki uçlu bir politika olarak yürütüldü. Bu politika bir yandan bölgedeki bazı üniversitelerde ‘Kürdoloji’ bölümlerinin açılması, Kürtçenin okullarda seçmeli ders olarak okutulması ve bazı Kürtçe yer isimlerinin geri verilmesi gibi kimi kültürel haklarla Kürtlerde beklenti yaratılmasını hedefliyor, ancak öte yandan da ‘KCK operasyonları’ adı altında Kürt siyasetçileri, belediye başkanları tıpkı bugün olduğu gibi tutuklanıyordu. Anlayacağınız, ‘açılım’ın bir ucunda “bireysel haklar” çerçevesinde atılacak kimi adımlarla Kürtlerde beklenti yaratma ve öte tarafında da Kürt siyasetini tasfiye edip etkisizleştirerek yerine başta Gülenciler olmak üzere o dönem iktidarla iş birliği halindeki cemaat-tarikatların etkin kılınması hesabı bulunuyordu.

Geçtiğimiz günlerde Gazeteduvar’dan İrfan Aktan’ın Babacan hareketinin şimdilik adının açıklanmasını istemeyen bir temsilcisiyle yaptığı görüşme, bu hareketin bugün dünden daha ‘ileri’ bir noktada olmadığını gösteriyor. Bu hareketin Aktan ile görüşen temsilcisi, Kürt sorunu konusunda “Popülizm yapıp vaatlerde bulunmayacaklarını” söylüyor. Oysa eğer gerçekten Kürt sorununun demokratik çözümü isteniyorsa, bunun yolu sorunu muhatapları ile müzakere ederek çözmektir. O yüzden mesele popülizm meselesi değil; bu hareketin böylesi bir çözümden, onu ağzına bile alamayacak kadar uzak olmasıdır.

Bitirmeden önce, Babacan’la görüşen isimler arasında yer alan Yusuf Alataş’ın, “yeni 1 mecra” sitesinde bu görüşme ile ilgili yaptığı değerlendirmeye değinmek gerekiyor. Alataş, “Gerek toplantıda edindiğim izlenim ve gerekse televizyon programından vardığım sonuç Ali Babacan ve çalışma arkadaşlarının görüş ve düşüncelerinin geleceğe yönelik bir umut yarattığıdır” diyor. Ama Alataş, bir gerçeği çabuk unutmuşa benziyor: Erdoğan, partisinin kuruluş sürecinde Kürt sorunu konusunda bugün Babacan hareketinin söylediklerinden çok daha ileri şeyler söylüyordu. Buna rağmen Erdoğan iktidarının bugün Kürt sorunu konusunda geldiği yer ortadadır.

Burada şu soru akla gelebilir: O zaman Babacan hareketinin Kürt sorunu konusunda söylediklerinin hiçbir anlamı-önemi yok mu? Elbette var. Ancak burada iki şeyi birbirine karıştırmamak gerekiyor: AKP içindeki çözülmeden, burjuva klikler arasındaki çatışmadan demokrasi mücadelesi için yararlanmaya çalışmak ile iktidar içinden çıkmış yeni bir burjuva oluşumu umut olarak göstermek birbirinden farklı şeylerdir!

Sonuç olarak, bugün Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda hâlâ bir umut varsa, bu umudun kaynağı Babacan hareketi değil; Kürt halkı ve ülkedeki demokrasi güçlerinin her türlü baskıya karşı ısrarla sürdürdükleri mücadele ve bu mücadelede dostu-düşmanı ayırma konusunda kazandıkları deneyimdir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa