14 Aralık 2019 00:23

Öğrenci borçları silinmelidir

Öğrenci borçları silinmelidir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eğitim çok ciddi bir ulusal birikim sürecidir. Çünkü tüm yönleriyle birikimden toplum yararlanmakta, öğretim gören birey ise bu sürecin ancak bir halkası olma işlevi görmektedir. Hal böyle olunca da birikimin kaynağı toplumsal olmalıdır. Diğer bir deyişle eğitim hizmetinin bedava olması gerekmekle beraber, hatta eğitim aşamasındaki gençlere kamusal destek sağlanmalıdır. Eğitimin toplumsal finansmanı bir tür sosyal yardım değil, kamusal hizmet olarak ele alınmalıdır. Eğitim aşamasındaki bireyin beslenme ve barınma gereksiniminin de çağdaş toplum anlayışıyla kamusal olması gerekmekle beraber, henüz geleneksel yapıdan kopmamış olmamızdan dolayı, olanaklar dahilinde, eğitim aşamasındaki gencin sağlık ve barınma harcamasının ailesi tarafından karşılanması fazla sakıncalı görülmeyebilir.

Bu konuyu biraz açarak, eğitim aşamasının nasıl bir sosyal gelişme döngüsünün bir halkası olduğunu irdeleyelim. Eğitim hizmeti farklı aşamalarda bireye farklı dokular kazandırır. İlk aşama eğitim vatandaş yetiştirir. Temel okuma yeteneği yanında temel vatandaşlık kurallarının verildiği ve bir anlamda toplumsal bilincin oluşturulduğu aşamadır. Burada bireyin topluma uyumlaştırılmasından, böylece çimentolanmış toplum kazanırken, aynı zamanda böyle bir toplumun oluşumu sonucunda bireyin de avantajlı olduğu savlanabilir olmakla beraber, bu bölüm için de birey de ücret talep edilemez. Zira birey yetişme-birikim aşamasını tamamladıktan sonra iş yaşamına atılıp topluma gelir oluşturduğunda o da kendisinden sonra gelen neslin maliyetine yaptığı üretimle katkıda bulunmuş olacaktır. Şu halde, eğitim toplumla birey arasında cereyan eden bir döngü olarak ele alınmalı ve maliyet-yarar hesabı da birikim-harcama anlayışıyla yapılmalıdır.

İleri aşamalarda teorik ya da mesleki eğitim alan birey de farklı aşamalarda toplum-birey döngüsünde birikim sağlayan ve yarar sağlayan bir işleve sahip olmaktadır. Teorik ya da teknik bilgi ile donatılmış olan birey üretim hizmetine katıldığında, yarattığı değerle sermaye kârlılığını yükseltirken toplumsal ekonomik birikime katkı yapmakta, aynı süreçte kendi ücretini yükseltirken de vergi yoluyla devlete katkı yapmaktadır. Süreci takip ettiğimizde görürüz ki, kârdan ve ücretten ödenen vergiler de bir sonraki aşamada beşeri unsur yetiştirme maliyetine katkı yapabilir, daha doğrusu yapması gerekir.

Daha derin bir analiz bize şunu gösterir ki, eğitimle eleman yetiştirilmesi bireyden çok sermayeye katkı yapmaktadır. Eğitilmiş bireyin verimlilik artışı sağlaması tümü ile bireye ücret olarak dönmez, piyasa koşullarına bağlı olarak, ancak bir kısmı bireye dönerken, büyük kısmı sermayeye gitmektedir. Ondan dolayıdır ki, çok özel ve istisnai durumlar dışında, eğitimli insanlar milyarderler içine girememekte, eğitim düzeyi daha düşük olmakla beraber, girişimci ya da girgin olanlar böylesi varsıllıklara ulaşabilmektedir. Böylesi toplumlar kesinlikle olumlu modeller oluşturamaz, çıkarcılık ve uyanıklık tarihin çöplüğüne sürüklenmeye mahkum olur. Toplumumuzun siyasi ve ekonomik açıdan sürüklendiği durum ortadadır. 
Görülüyor ki, eğitim bireysel olmaktan çok, toplumsal işleve sahip bir süreç olup, bu süreçte birey önce alan ve biriktiren, sonraki aşamada da veren ve katan bir işleve sahiptir. Bireyin topluma verişi eğitim düzeyi ile ilgili görülüyorsa, bu sürecin alış aşamasının maliyeti de toplumsal olmalı ve birey bu maliyetle karşı karşıya bırakılmamalıdır. Veriş aşamasında topluma yararlı oluyorsa, söz konusu verişi sağlayan alış aşamasının maliyetini de bireye yıkmak bireyi çifte maliyetle baş başa bırakmak demektir. Ancak, birey kendi zevki için eğitim yoluyla toplumsal kaynakları kullanıyorsa bu durumda maliyetin bir bölümünden sorumlu tutulabilir. Zira bu durumda dahi kültürlü ve çeşitli becerilerle donatılmış bir birey dostluk ya da komşuluk ilişkisinde, hatta siyasi tercihleri ile tüm topluma para ile ölçülemeyecek yararlar sağlayabilir.

Bu tartışmayı sistemle ilişkilendirmeden yapmak çok doğru bir yaklaşım olarak görülmeyebilir. Zira sistemlerin felsefeleri ve işleyiş dinamikleri birbirinden çok farklıdır. Bu ayrımın farkında olarak burada böyle bir basit çözümlemeye girmemin sebebi kapitalist sistemin, insanların kafalarını da teslim alarak maliyet paylaşımında nasıl sömürü sistemine dayandığını belirtmekti. O kadar ki, ilgili fakültelerde ve bilimsel olduğu söylenen kitaplarda eğitim sosyal harcama olarak nitelenmektedir. Bir ekonomide yatırım seviyesi değişmeden mezun miktarı yükselince ücretler düşse, bu durumda eğitim birey için mi, yoksa sermaye için mi sosyal harcamadır?

Devlet, kapitalist sistemde sermayeye hizmete koşullandırıldığı için, bu maliyetleri bir döngü içinde ele almamakta ve güçsüz bulduğunun üzerine yıkmakta, ödeme zorluğu oraya çıkınca da, timsah gözyaşlarıyla ödemede bazı kolaylıklara giderek oy toplamaya çalışmaktadır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa