Fetih siyaseti
Cumhurbaşkanı Erdoğan (sağda) ile Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı
Fayiz es Sarrac (solda) | Fotoğraf: AA
"Türk –İslam sentezi"ne dayanan şoven milliyetçi söylemde, “Türk milletinin savaşçı karakteri”ne özel bir vurgu vardır. “Her Türk”ü asker gösteren veciz sözlerle güçlendirilmiş yüzlerce makale bulunabilir. Bu savaşçı söylem ve “asker millet” övgüsü Erdoğan-AKP hükümetleri döneminde ve özelikle son birkaç yıllık süreçte zirve yaptı. Erdoğan’ı “başkumandanlık mertebesi”nde görmeye meraklı sermaye-siyaset “ekipmanı” bir yana bırakılsa bile, milyonlarca kişi “Türkiye’nin beka sorunu var!” söylemiyle izlenen savaşçı-fetihçi politikalar karşısında ya suskun kalmaya ya da bu politikayı desteklemeye ikna edilebildi.
Benzeri çağrı ve söylemle ve de “Libya’ya mehmetçik!” manşetleriyle “yeni bir düzenleyici harekât”ı zorunlu gösteren ikna çabası yoğunluğuyla şimdi yeniden yüzyüzeyiz. “Beka” için “tehdit” sıralamasına yeni eklemeler yapılıyor. Bahçeli, Libya’nın “meşru ve tanınmış yönetimi”ne askeri destek vermek için “cesaretli olunması”nı isterken, “Başkan”, “Serv’i bozmak”tan, “bölgede Türkiyesiz adım atılamayacağını göstermek”ten sözediyor. “Havuz basını”nın “militer bataryaları” ise, Akdeniz’in uzak mı uzak karşı kıyılarındaki Libya’nın “kardeş halkı”nın “yanında olma”nın “getiri yüzdesi”ni yükseltmekle meşgul. “Kimsenin toprağında gözümüz yok” söylemiyle göz konan alanların büyütülüp genişletilmesine yönelik “hamle hazırlıkları” arasındaki büyük tezat, pratik kazanımlarla “telafi edilecek!” Hakim propaganda sözcülerinin kulaklara üflediği budur! “Havuz medyası” nda yazanların büyük çoğunluğu, “Akdeniz’e çeki düzen vermek”ten “kardeş Libya halkını yalnız bırakmama”ya genişleyen bir söylemle “toprağı hazırlama”ya koyulmuş durumda.
Ancak yaşanmış olanlar yaşanacaklar açısından da öğreticilik gösterir. Libya’nın zengin ve kaliteli petrol yatakları için birbirleriyle de vuruşma dahil çok sayıdaki bölgesel ve uluslararası gücün hareket halinde olduğu böylesi dönemlerde, “bölgeyi düzenleme” iddiasıyla alana çıkmak, Suriye’de “fetih alanları oluşturma” ve bağlı “idari yapılar” kurarak pazarlık koşullarını artırma taktikleri denli kolaylık görmez. Bir birleriyle savaşan “Libya aşiret hükümetleri”nden hangisinin “meşru” olduğu sorusuna verilen yanıtın, Türkiye yönetenleri dışındaki çok sayıda ülke yönetimince zıt kutupta yer alıyor olması, “bizsiz olmaz, yaptırmayız, bırakmayız!” diyenlerin en büyük handikapıdır. Erdoğan yönetimince “meşru görülmeyen” Hafter kuvvetleri, “gelirseniz vururuz!” tehdidi savururlarken, Libya Araplarıyla Berberilerinin en azından önemlice bir kesiminin duygu ve tutumlarını göstermiş durumdalar. Zengin ve kaliteli petrol rezervlerini Türkiye’nin sermaye iktidarına teslim etmeye gönüllü olmayan Libyalılarla savaşmak için ne “sınır güvenliği” gerekçesi vardır ne de Fransa, Rusya, İtalya, Mısır gibi güçlerin “alanı Türk kuvvetlerine açma” kolaylığından sözedilebilir. Bölge üzerine “oyun kuranlar”ın büyük çoğunluğu aksine Türkiye’nin Libya’ya yönelik askeri operasyonuna karşıdır.
Savaşçılık, özellikle de başkalarının toprağına, yurduna, kültürüne, tarihine karşı yıkıcı işleviyle belirgin özellik gösteriyorsa, şu ya da bu “millet”le ilişkilendirilerek “üstün meziyet” işareti sayılması için hiçbir gerekçe yok demektir. Bu tür savaşçılık ve bu yönlü girişimlerden zararı sadece saldırıya ya da zora dayalı dış müdahaleye uğrayanlar görmez, müdahaleci “millet”in işçi-emekçi yığınları da büyük zarar görürler.
Türkiye’nin burjuva iktidarı, güçlü propaganda olanaklarını kullanarak Suriye’nin “kan denizi”ne çevrildiği kaos ve kargaşa üretiminde üstlendiği rolü, “fetih alanları oluşturma” yoluyla ve “etki alanını genişletme” plan ve politikası doğrultusunda sürdürürken, bu politikanın ağır yüklerini yıktığı işçi ve emekçilerden püskürtücü bir karşıtlık görmedi. Şimdi bu durumdan da güç alarak Libya’ya “sarkma”ya çalışıyor. Libya’ya asker gönderme istemi ve “tezkere” yenileme çabaları güçlü bir karşı koyuşla engellenemediğinde, olası daha büyük ve ağır yüklerin hedefi yine emekçiler olacaktır.
Emperyalist çıkarlar için vurularak bölünen ve birbirleriyle savaş halindeki “iki hükümet”in bulunduğu Libya’ya, “talep halinde asker gönderme”, karşısındaki “hükümet”in de başka güçleri davet etmesine hem gerekçe olacak hem de “davet edildiği” söylenerek Libya’ya çullanmalarına olanak yaratılacak güçlerin birbirleriyle savaşmaları için uygun bir zemin ve ortam oluşacak. “Beka” sözcüğünün “yerli ve milli saha”yı “korumak”la yetinmeyenlerin “sahayı genişletme” emelleriyle bağı artık çok daha açıktır. Bir dönemler hedefledikleri bölgeleri “yaşam alanı” ilan edip “hinterland” oluşturmaya çalışanların yaptıkları gibi, Ortadoğu, Akdeniz ve Mağrip’te “bayrak gösterme”yi ülke çıkarına gösterenler, ülkeyi gün gün daha büyük tehlike ve tehditlerle karşı karşıya getiriyorlar. Bu politikalar bütün uluslar ve ulusal topluluklardan Türkiye ve bölge ülkeleri işçi ve emekçilerinin zararınadır ve engellenemediği durumda, bu tehdit ve tehlikeler daha da artacaktır. Hakimiyet ve ganimet hedefli savaşların ‘mantığı’ ve işleyiş yasası böyle işler.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40