17. yıl dönümünde Hablemitoğlu suikastı: Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir!..
Fotoğraf: Milliyet
Özer AKDEMİR
Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının 17. yıl dönümünde gelenek yine bozulmadı! Suikastın işlendiği 18 Aralık tarihine birkaç gün kala kamuoyunun gündemine getirilen “şok” gelişme ile bu yılki “geleneksel Hablemitoğlu suikastı tartışması”na da start verilmiş oldu!
Ankara Üniversitesinde inkılap tarihi enstitüsünde öğretim görevlisi olarak çalışan Dr. Necip Hablemitoğlu 18 Aralık 2002 tarihinde, akşam üzeri evinin önünde bir suikast sonucu öldürüldü. AKP’nin tek başına iktidar olmasından iki ay sonra gerçekleştirilen suikast partinin 17 yıllık iktidarı süresince çözül(e)medi!
ALTIN MADENİ VE HABLEMİTOĞLU
Öldürülmeden önceki çalışmalarına ve yazdığı kitaplara baktığımızda Hablemitoğlu’nun özellikle Fethullah Gülen Cemaatine yönelik sert eleştirilerinin yanı sıra Bergama’daki altın madeni karşıtı köylü hareketini “Dış güçlerin oyunu” olarak nitelediği görülüyordu.
Hablemitoğlu’nun 2001 Ağustos'unda çıkan ve altın madenine karşı mücadele eden Bergama Köylülerini Alman Vakıflarının kışkırttığını ileri sürdüğü “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabının sahte bilgi/belge ve kişiler üzerinden kurgulandığını da yeri gelmişken belirtelim. (Bkz: Kuyudaki Taş/Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği, Evrensel Basım Yayın 2011)
Hablemitoğlu suikastı günümüze kadar çözül(e)mese de hemen her yıl bir kere, çeşitli gerekçelerle gündeme getirildi. Suikasttan bir yıl sonra başka bir davadan tutuklu iken mahkemede “Hablemitoğlu’nu ben öldürdüm” diyerek itiraflarda bulunan Durmuş Anuçin adlı “seri katil”in itirafları 2003 ve 2007 yıllarında “Dosyanın tozunun alınmasına” neden oldu. Bu itiraflardan sonra birçok kişinin ifadesi alınırken soruşturmadan bir sonuç elde edilemedi. Savcı Cengiz Köksal Durmuş, Anuçin’i “Sanık olamayacak kadar bilgisiz” buldu.
2006 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tam da Ergenekon soruşturmasının başlayacağı günlerde “Bu ülke Necip Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonrasında her şey örtbas edilmiş bir ülke...” diyordu. Oysa bu sözleri söylediğinde partisi 4 yıldır tek başına iktidarda kendisi de başbakandı!..
2007 yılında Ergenekon davalarının başlangıcı sayılan Ümraniye’de ele geçirilen el bombaları ile aynı seride olan bir el bombası, İzmir’de İbrahim Çiftçi (Çerkez İbrahim) adlı yer altı dünyasının tanınmış isimlerinden birisinin öldürülmesinde kullanılınca Hablemitoğlu dosyası yeniden raftan indirilerek Ergenekon dosyasına eklendi. Çünkü İbrahim Çiftçi’nin adı, 2003 yılında “Suikastı ben yaptım” diyen Durmuş Anuçin’in itiraflarında suikastın azmettiricisi olarak geçiyordu. Anuçin, Hablemitoğlu’nu öldürmek için Ankara’ya İbrahim Çiftçi ile birlikte gittiklerini, tetiği kendisinin çektiğini itiraf etmişti. Bu gelişmenin ardından Anuçin, o dönem Ergenekon davasının ‘ünlü’ savcısı, günümüzde FETÖ firarisi Zekeriya Öz tarafından da iki kez sorgulandı. Anuçin, bu sorguların ardından Veli Küçük ve Sedat Peker tarafından tehdit edildiğini ileri sürerek kaldığı cezaevinden 5 sayfalık el yazısı itiraflarını daha da ayrıntılandırarak Savcı Öz’e gönderdi. Bu itiraflar da Anuçin’i Hablemitoğlu davası sanığı yapmaya yetmedi!..
NEDEN ‘FETÖ İZİ’ ARAMADILAR?
Bu noktada şu soru yıllardır aklımı kurcalıyor; “FETÖ’cülerin kumpası” diye Ergenekon dosyasını toptan çöpe atanlar, neden Durmuş Anuçin’in ifadeleri sonrası yapılan araştırmada bir “FETÖ izi” aramadılar? Suikastı karartmak için Anuçin’in ifadesinde yerini tarif ettiği (İzmir Balçova’da bir ev) suikast silahı ve diğer ayrıntılar yok edilip/karartılıp Anuçin “Sanık bile olamayacak kadar bilgisiz” yapılmış olamaz mı? Bu soruşturmayı yürüten polis ve yargı görevlilerinin ‘FETÖ’ ilişkisi araştırıldı mı? Bunların içerisinde ‘FETÖ’den ihraç edilen ya da cezaevinde olan var mı? Savcı Zekeriya Öz’ün ‘FETÖ’ bağlantıları zaten artık herkesin malumu.
Geçtiğimiz günlerde suikast zanlısı denilen kişinin yakalanmasının Gazeteci Zihni Çakır’ın ‘FETÖ’ çatı davasında “Ciddiye alınmayan” bir ifadesinden yola çıkılması sonrası geliştiği açıklandı. Peki, Anuçin’in ciddiye alınmayan iddiaları neden yıllardır “kumpasın parçası” olarak yorumlanıyor? Anuçin, çeşitli tarihlerde üç kere, her birinde daha ayrıntılı ifadelerle suikastı neden üstlensin ki?
Zihni Çakır’ın “Ergenekon’un çöküşü” kitabında bahsettiği bir raporla Anuçin’in ifadelerinde geçen birçok adın (İbrahim Çiftçi, Veli Küçük) ve olayın eşleşmesi karşısında neden suskun kalınır? Sorular çoğaltılabilir ama yanıtların ardına bu iktidar döneminde düşülmeyeceğini suikastın 17 yıllık karanlıkta kalması bize gösterdi.
“Suikast zanlısı Ukrayna’da yakalandı” haberlerine gelirsek; haberler Hablemitoğlu suikastı yıl dönümüne iki gün kala düştü medyaya. Suikastın 17. yıl dönümü olan 18 Aralık’ta eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ve aile Avukatı Ersan Barkın tarafından gerçekleştirilen basın toplantısında TSK’den ihraç edilen eski bir yüzbaşı hakkında kırmızı bülten çıkarıldığı bilgisi paylaşıldı. Ukrayna’da bulunan Nuri Gökhan Bozkır adlı kişi Hablemitoğlu suikastı ile ilgili temmuz ayında Ukrayna’da tutuklanmış ancak daha sonra sınırlı ev hapsi ile serbest bırakılmış.
Aile davanın bu son savcısına güvendiklerini daha önceden açıklamıştı zaten. “Eğer engellenmezse” davada olumlu gelişmeler olacağına yönelik umutlu konuştular. “İlk kez tetiği çekme ihtimali olan birisinin” yakalandığını söylediler.
DEVLET SOMUT ADIM ATMIYOR
Öte yandan, zanlı Ukrayna’dan siyasi sığınma talep etmiş ve Türkiye’de başkaca davaları da olduğu söylenmişti. Bu ve benzer bazı gelişmeler zanlının iadesinin zor olduğu, suikastın yine karanlıkta kalacağı şüphelerinin kuvvetlenmesine neden oluyor. Nitekim basın toplantısında Şengül Hablemitoğlu çekinceleri bulunduğunu, zanlının süren bağlantıları olabileceğini bu nedenle korunma olasılığını gündeme getirerek; “Buradan bir şey çıkmayacağına dair kaygımız var” dedi. Şengül Hanım sonrasında da, suikastla ilgili gerçeğe ve adalete yakın olunmadığını, devlet aygıtının cinayetlerin aydınlatılması için somut adım atmadığını da ifade etti.
Suikastın 17. yıl dönümünde artık gelenekselleşen bir tiyatro yeniden sahnelendi. Her zamanki gibi bir iki gün süren bu tiyatronun çıkardığı patırtı yatıştıktan sonra geriye bakıldığında dünden bugüne bir arpa boyu yol gidilmediği görülecektir. AKP hükümetinin bu suikastı çözme niyeti hiçbir zaman olmadı. Olsa şimdiye kadar çözer, faili meçhuller için TBMM’ye verilen soru önergelerini reddetmezlerdi.
Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir!..
- Doğa ve Direniş Öykülerinden çıkıp geldiler 25 Kasım 2024 04:12
- COP29 toplantıları ya da "Bir şey yapılıyor tiyatrosu": Tam bir zaman kaybı 18 Kasım 2024 04:20
- Kaz Dağları kardeşliği... 11 Kasım 2024 04:44
- Namlunun ucunda yaşamı savunanlar: Kırılırız ama eğilmeyiz!.. 04 Kasım 2024 04:51
- ‘Etki ajanı yasası’ ve Bergama köylüleri için kaynatılan cadı kazanı 28 Ekim 2024 04:51
- Bilimle dalga geçmenin bedeli 21 Ekim 2024 04:40
- Kapadokya'da balon turizminin görünmeyen yüzü ve balon emekçileri 14 Ekim 2024 04:32
- Mor çiçekli garganlar, arılar, mezarlar... 07 Ekim 2024 04:48
- Gediz bitti!.. 30 Eylül 2024 04:34
- Göreme'yi neden göremedik? 23 Eylül 2024 04:25
- Latmos'a sahip çıkmak 16 Eylül 2024 05:07
- Kazan Gölü küstü bize! 09 Eylül 2024 04:56