26 Aralık 2019 00:15

İdlip'te son perdelerden biri...

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Türkiye’nin yanı başında kaynayan İdlip tekrar gündemde. Suriye ordusu Rusya’nın hava desteği ile kente yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Gerçi bu yazının yazıldığı saatlerde operasyonun önceki birkaç güne göre nispeten hafiflediği söylenebilir. Operasyonun iptal edilmesi veya askıya alınması söz konusu değil ancak saldırılar, muhtemelen ocak ayının başında gerçekleşecek Putin-Erdoğan görüşmesine kadar daha düşük yoğunlukta devam edecek.

İdlip’in konumunu, oradaki silahlı grupların yapısını, iç çekişmelerini ve çatışmalarını, Türkiye’nin İdlip meselesine neden yoğunlaştığını, Rusya’nın Türkiye’yi ABD’ye karşı oyun içinde tutmak için sık sık devreye girdiğini daha önce birçok kez bu köşeden aktarmaya çalışmıştım. Zaten İdlip uzunca bir süredir Türkiye’nin gündeminde ve muhtemelen artık birçok insan köy ve mezra isimlerine aşina olacak kadar yakından tanıyor İdlip’i.

Suriye ordusunun Rusya’nın yoğun hava desteği ile bir kez daha saldırıya geçmesini Libya’daki gelişmelerle ilişkilendiren değerlendirmeler öne çıkıyor. Bu günlerde Türkiye Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümetini açıkça desteklediğini ve gerekirse asker gönderebileceğini duyurdu. Rusya ise, ülkenin önemli bir kısmını elinde tutan, bölgenin güçlü ülkelerinden Suudi Arabistan ve Mısır’ın da desteğini almış olan General Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusunun yer aldığı tarafı destekliyor.

Rusya’nın Suriye’yi aşan çıkarları doğrultusunda NATO içinde çatlak yaratmak, ABD’ye karşı avantaj elde etmek, bölgesel meselelerde müttefikler safını genişletmek gibi amaçlarla Suriye sahasında Türkiye’ye birçok kez esnek yaklaştığı biliniyor. İki tarafın Suriye’de aynı cephede olmaması birlikte çalışmalarına engel olmadı. Türkiye ve Rusya, Libya’da da aynı saflarda değil. Son olarak Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov’un AKP’nin Libya politikasını destekleyen bir yazara cevap olarak kaleme aldığı mektup Libya konusunda Türkiye ve Rusya arasındaki makasın oldukça açık olduğunu gösteriyor. Mektup ‘bir yazara cevap’ olarak yazılmış olsa da bir diplomatın Kremlin’den habersiz böyle bir mektup yazması, oldukça ince bir diplomatik üslupla Türkiye’yi radikal unsurlarla iş birliği yapmakla suçlaması mümkün değil. Yerhov’un mektubunu Rusya’nın Libya konusunda Türkiye’ye bakışı ve üstü kapalı uyarısı olarak değerlendirmek yanlış olmaz.

Zaten Libya krizi patlayalı beri Rusya’nın Türkiye’ye cevabını İdlip üzerinden vermesi öne çıkan senaryolar arasındaydı. Ancak kısa süre önce başlayan İdlip operasyonunun tek sebebi Libya değil.

Öncellikle şunu belirtmek gerekiyor ki, İdlip’e yönelik son günlerde yoğunlaşan saldırılar kentin kontrolünün geri alınması için başlatılan nihai bir operasyon değil. Suriye ordusunun 2 yıldan uzun bir süredir İdlip’in Lazkiye, Hama ve Halep’e açılan kırsallarında yığınak yaptığını ve zaman zaman şiddetlenen çatışmalarla birlikte operasyonlar yürüttüğü biliniyor. Bu operasyonlarla birlikte İdlip içinde sıkışan grupların Türkiye sınırına doğru itildiği ve bu durumun da kent içinde alan kaybeden gruplar arasındaki huzursuzluğu tırmandırdığı açık.

Silsile halinde devam eden bu operasyonlarla Suriye ordusu ülkeyi güney uçtaki Dera’dan kuzey uçtaki İdlip’e, İdlip’i Halep üzerinden Musul’a bağlayan M4 ve M5 karayollarının kesiştiği alana kadar ulaştırdı. Suriye’de çatışmaların azalması ile birlikte tarım arazilerinin yeniden ekilmesinden imar ve inşaya kadar toparlanma süreci başladı. Bu nedenle ülke içindeki nakliyatın güvenle sağlanabileceği iki ana otoyol hayati önem taşıyor.

M5 karayolunun İdlip kırsalına kadar olan kısmı savaşın başından beri Suriye ordusunun kontrolündeydi. Ancak İdlip kırsalından Halep-Haseke ve Irak sınırına uzanan M4 karayolu büyük ölçüde silahlı grupların kontrolünde oldu, hâlâ da öyle. Aslında Türkiye’nin İdlip’e garantör olarak dahil olduğu Soçi anlaşmasının şartlarından biri bu kara yollarının açılmasıydı ancak Türkiye, İdlip’teki radikal grupların tasfiyesi gibi yükümlülüklerin de yer aldığı bu anlaşmayı yerine getiremedi.

Velhasıl Suriye ordusunun son operasyonunun amacı M4 ve M5 karayollarının kesiştiği kavşağı ve kavşağı güvenli tutabilecek kadar bir alanı kontrol altına almak. Sahadaki son duruma bakılırsa bu hedefe önümüzdeki birkaç ay içinde ulaşması oldukça mümkün.

Bu operasyonlar İdlip içindeki silahlı grupları Türkiye sınırına doğru sıkıştırdığı gibi kent içinde eski adıyla Nusra Cephesi, yeni adıyla Heyet Tahrir-u Şam’dan memnun olmayan grupları ordu ile anlaşmaya zorlayabilir. Son aylarda kent içinde HTŞ’ye yönelik gösterilerin ve yer yer çatışmalara varan tepkilerin yükseldiği biliniyor. HTŞ’den rahatsız grupların taraf değiştirmesi Suriye ordusunun savaşması gereken cepheyi daraltacağı gibi HTŞ’ye dair kıymetli bilgiler de sağlayabilir.

Operasyonların bir başka hedefi, saldırılar hafiflediğinde İdlip’i gündeminden çıkaran Türkiye’ye uyarı olabilir. Türkiye’nin kent ve çevresindeki gözlem noktalarından biri geçtiğimiz aylarda Suriye ordusunun kontrolündeki bölge içinde kalmıştı. Bugünlerde bir başka kontrol noktasının da kuşatma altında olduğu göz önüne alındığında Rusya’nın “Gözlem noktalarının tahliyesi” konusunda Türkiye’ye baskı yapması olası.

Türkiye’nin Suriye sahasında kalıcı olmak için İdlip sürecine dahil olduğu ve operasyonları erteletmek için birçok kez devreye girdiği biliniyor. Ancak İdlip, çemberi giderek daraltmayı hedefleyen seri operasyonlarla eninde sonunda Suriye ordusunun kontrolüne geçecek.

Bugünlerde özellikle hükümet yanlısı medyanın dikkat çektiği mülteci akınlarının yaşanabileceği, on binlerce el Kaide militanının ve yüz binlerce aile üyesinin Türkiye sınırlarına yığılacağı en az 2 yıldır bilinen bir gerçek. Mülteci akını söylemleri üzerinden İdlip’teki sürecin tersine çevrilmesi pek mümkün görünmüyor. Türkiye’nin yanı başında uzun süredir kaynayan İdlip muhtemelen 2020 yılında Türkiye tarafına doğru patlayacak ve mevcut duruma bakılırsa Türkiye’nin bu konuda pek hazırlıklı olduğunu söylemek güç.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa