Suriye-SDG görüşmeleri: Çözüm önündeki engeller ve Rusya’nın rolü
Resulayn | Fotoğraf: DHA (Arşiv)
Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim 24 Aralık’ta RussiaToday televizyonuna verdiği demeçte “Kürt kardeşlerimizle yapılan görüşmeler, ABD’yle Kürtler arasındaki ilişkilerde yaşanan dalgalanmalar nedeniyle istenen siyasi seviyeye ulaşmadı(…) Bu nedenle Kürt güçlerle diyalog durduruldu” açıklamasını yaptı.
Bilindiği gibi ABD’nin Fırat’ın doğusundaki Kürt özerk bölgesindeki askerini çekmesi sonrasında 9 Ekim’de Türkiye’deki iktidar, ‘Barış Pınarı’ adını verdiği operasyonu başlatmış ve ardından Rusya’nın devreye girmesiyle sınır bölgelerinin Suriye ordusuna devri konusunda Şam yönetimi ve SDG arasında bir anlaşma yapılmıştı. Bu anlaşmanın devamında Suriye’de siyasi çözümün en önemli sorunlarından biri olan Kürtlerin yeni Suriye anayasasında ve SDG’nin de Suriye ordusunda hangi ‘statü’ye sahip olacağı konusunda görüşmeler gerçekleştirildi.
Muallim’in açıklamaları, bu görüşmelerde istenen ilerlemenin sağlanamadığı ve bu nedenle görüşmelerin durdurulduğunu gösteriyor. Bu açıklama, görüşmeleri yakından izleyenler için sürpriz olmadı; çünkü bugün bu güçler arasındaki uzlaşmayı zorlaştıran birçok faktör bulunuyor.
Muallim’in de açıkça ortaya koyduğu gibi, Suriye yönetimine göre; çözümün önündeki en önemli engel Kürtlerin ABD ile “dalgalı” seyreden ilişkileri. Ancak burada şu noktayı göz ardı etmemek gerekiyor: ABD ile olan ilişkilerindeki ‘dalgalanma’ Kürtlerin tutumundan değil, Trump yönetiminin gel-gitli politikasından kaynaklanıyor. Aksine Suriye Kürtleri bugün kimi SDG yöneticilerinin de ifade ettikleri gibi, ABD’ye fazla güvenmelerinin bedelini ödüyorlar.
ABD politikasındaki dalgalanmanın nedenlerine gelince; Trump yönetimi, Erdoğan iktidarı ile karşı karşıya gelmemek ve daha sonraki aşamada onu kendi bölge stratejisine kazanmak için Kürt bölgesindeki askerlerini geri çekmişti. Bu durumu ABD Savunma Bakanı Esper, geçtiğimiz günlerde kendisine sorulan SDG’yi neden yalnız bıraktıkları sorusuna verdiği “Onlara 70 yıldır NATO müttefiki olan Türkiye’nin saldırılarına karşı koruyacağız diye söz vermedik” yanıtıyla ortaya koymuştu.
ABD’nin çekilmesinin ardından yalnız kalan Kürtler ile Suriye yönetimi arasında, Rusya’nın garantörlüğünde yeni bir görüşme süreci başlamış ve iki güç arasındaki uzlaşmanın ilk adımı olarak SDG, sınır bölgelerinin güvenliğini Suriye ordusuna devretmişti.
Ancak ülkesinde azil süreciyle karşı karşıya olan Trump, gerek Kürtlerin yüzüstü bırakılması konusunda ülke içinden yükselen tepkiler ve gerekse İran’ı kuşatma stratejisinin başarısı için yeni bir hamle gerçekleştirdi. Deyr ez Zor başta olmak üzere, ABD askerlerinin “petrol kuyularını korumak” için Suriye’de kalacaklarını ve SDG ile işbirliğinin devam edeceğini açıkladı. Oysa aynı günlerde Rudaw televizyonunda bir programa katılan SDG Komutanı Mazlum Kobani “ABD’nin buradaki varlık sebebi petrol değil, petrol de olmayacak. Burada yeni bir denge kurulmuş durumda ve ABD de bu dengenin bir yerinde yer almak için bölgede kalması gerektiğini biliyor” diyordu. Kobani, aynı programda ABD ile iş birliğini sürdüreceklerini de söylüyordu.
Gelinen yerde durum şu: Suriye Kürtleri (SDG), ABD ile iş birliğini sürdürmeyi Suriye yönetimi ile görüşmelerde taleplerinin gerçekleştirilmesi için bir ‘güvence’ olarak görüyor. Çünkü Suriye yönetimi, Kürtlerin idari özerklik ve SDG’nin Suriye ordusuna özel bir statü ile katılması taleplerine bugüne kadar olumlu bir yanıt vermedi. Öte yandan Suriye yönetimi, ABD’nin Kürtlerle işbirliği üzerinden ülke toprakları içinde kalmasını hem kendisi ve İran için bir tehdit olarak görüyor ve hem de bunun Kürtleri daha sınırlı bir çözüme mecbur etmeyi zorlaştırdığını görüyor. İki güç arasındaki görüşmeler bu noktada tıkanmış görünüyor.
Elbette Rusya’nın bu gelişmelere öylece seyirci kalması beklenemezdi. Çünkü her ne kadar görüşmeler tıkanmış olsa da bugün Suriye yönetimi ve Kürtler arasında Rusya’nın garantörlüğünde bir çözüm için koşullar dünden çok daha uygun halde bulunuyor. Dolayısıyla Putin yönetimi, ABD ile bölgesel egemenlik mücadelesinde elini daha da güçlendirecek böylesi bir çözümün önündeki tıkanıklığı aşmak için hazırlıklar yapıyor.
Putin yönetiminin ilk hamlesi, geçtiğimiz günlerde bir iddia olarak medyaya yansıdı. İddiaya göre Rusya, Kürt bölgesinde yeni bir askeri güç oluşturmak için ‘savaşçı’ alımına başladı. ‘Amerika’nın Sesi’ haber sitesinin yerel kaynaklara dayandırdığı iddiaya göre bir SDG komutanı kendilerinin de bu sürece dahil olduğunu açıkladı. Hatırlanırsa daha önce Suriye Savunma Bakanlığı ve Rusya cephesinden SDG’nin Suriye ordusuna katılması çağrısı yapılmış ve SDG de bu konuda görüşmelere hazır olduğunu söylemişti. Aslında Mazlum Kobani de kasım ayı başlarında katıldığı Rudaw’daki programda “Şu anda biz (Rusya ile) askeri proje üzerinde çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi Amerika bazı yerlerde güçlerini çektikten sonra boşluk doğdu” diyerek bu yeni oluşumun haberini vermişti.
Rusya’nın bu hamle ile hem SDG’nin yerine kurulacak askeri gücün özel bir statü ile Suriye ordusuna katılımını kolaylaştırmayı ve hem de Türkiye’den gelebilecek tepkileri azaltmayı hedeflediği şimdiden söylenebilir.
Yine medyaya yansıyan bir diğer önemli iddia da Rusya ve Mazlum Kobani arasında gizli görüşmelerin yapıldığı ve Putin’in SDG ile anlaşma konusunda Esad’a baskı yaptığı yönünde. Burada çözüm konusunda Rusya ve Suriye yönetimi arasında bir açı farkı olduğunun altını çizmek gerekiyor. Çünkü Rusya, ABD ile bölgesel egemenlik mücadelesine odaklanıyor ve bu nedenle Kürtlerin özerklik talebini karşılayacak bir çözümü kendisi için kabul edilebilir görüyor. Ancak Suriye yönetimi ve İran, tıpkı Türkiye’deki iktidar gibi Kürt özerkliğinin bölünmeye yol açacağı korkusuyla hareket ediyor. Oysa Kürtler demokratik birlikten yana olduklarını söyledikleri halde bölünme korkusuyla hareket etmek çözümü zorlaştırmakla kalmıyor; ABD ve Türkiye’deki iktidar gibi çözümü istemeyen güçlerin işine yarıyor.
Rusya’nın, Suriye yönetimi ve SDG arasındaki görüşmelerdeki tıkanıklığı aşmak için yaptığı hamlelerin ne gibi sonuçlar doğuracağını yeni yılda hep birlikte göreceğiz.
Ancak şunu söylemeden de bitirmeyelim. Suriye yönetimi ve SDG arasındaki görüşmelerin bir uzlaşmayla/çözümle sonuçlanması sadece yeni Suriye’nin demokratik birlik temelinde kurulması bakımından önem taşımıyor. Böylesi bir çözüm ayrıca ABD başta batılı emperyalistlerin bu sorunu kullanma olanaklarını sınırlandıracak ve daha önemlisi Türkiye’deki iktidarın müdahale politikasını da sürdürülemez hale getirecektir -ki, iç ve dış politikanın böylesine iç içe geçtiği bir dönemde bu, demokrasi ve barış mücadelesi için az şey değildir.
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57