Yeni yıla girmek değil, eski yıldan çıkabilmek...
Fotoğraf: Envato
Son günlerindeyiz artık, bir yıl daha bitiyor. Eşiğindeyiz “yeni yıl”ın...
Yaşamını kuşatmış bunca ‘eski’nin içinde, ‘yeni’ye adım atıyormuş hissi, hiç rasyonel olmasa da, iyi gelir insana. Tersliklerin, arızaların, kötülüklerin, yoksunlukların... giden yılla birlikte gideceğini, bambaşka bir zamanın kendisini beklediğine dair bu ‘his’, önceki yıldönümlerinde de yaşanmıştır ama. “Umutsuz yaşanmıyor” sözü boşuna söylenmemiştir, diyeceğiz ama yılbaşlarından ibaret, bu ölçüde geçici, bu kadar kırılgan bir ‘saf’ duygunun ‘umut’la karıştırılması ne kadar yerinde olur, tartışılır.
Maksadımız, şu yılbaşı öncesi bir gıdımlık ağız tadına sirke sıkmak değil elbette. Ondan imtina etmeyelim, iyi dileklerimizi sunalım, güzel temennilerde bulunalım; hadi eksik kalmasın, varsa cebimizde ucuz bir şarap parası, gönül rahatlığıyla kıyalım.
‘Yeni’ için umutlu olmak gerek, kuşkusuz ki umutlu olalım. Ama işte, umut da dahil, yılbaşlarından ibaret kalmayacak, daha sağlam, daha kalıcı, daha istikrarlı duyguların ancak bilinç ve emekle edinilebileceğini de unutmayalım.
***
‘Yeni’ye ulaşmanın ‘eski’yle hesaplaşmaktan geçtiği, hayatın her defasında yüzümüze vurduğu keskin bir gerçek değil mi?
‘Eski’ dediğimiz, bir takvim değişikliğiyle geçip gidecek bir ‘mazi’ değil çünkü.
Yaşanmış, yaşanmaktadır; ağır yükü, derin izleri üzerimizdedir, hayatımızın içindedir, bakiyesi sırtımızdadır.
Kaybettirdikleri, kaybettiklerimiz vardır.
Bize yaşatılanların yanında, yaşatılacaklar da o ‘yeni’ dediğimiz kapıda ellerini ovuşturarak bizleri beklemektedir.
Hesaplaşmadan, ‘eski’den kurtulmak ‘yeni’ye ulaşabilmek ne mümkün!
Sen unutsan da ‘eski’ unutmaz, hesabını dayatır önüne, neyi unutmuşsan onunla vurur seni.
Unutulan, ertelenen, altından kalkılamayan hesaplaşmalar sonucu, her geçen yıl bir öncekini aratır.
Hesabı sorulmamış ‘eski’, eski değildir.
‘Eski’ gerçekten eskitilmeden, girilen ‘yeni’ olmuyor maalesef.
‘Yeni yıl’ yazılarında sıkça vurguladığımızı tekrarlamak gerekirse:
Mesele, yeni bir yıla girmek değil, eski yıllardan çıkabilmektir!
***
O ‘eski’ dediğimiz yıllardan sırtımıza yüklenmiş, ‘yaşamak ağrısı’ gibi ruhumuza asılı balyaların içinde neler yok ki:
Tam 8 yıl önce, yeni bir yılın eğlenceli telaşesindeyken insanlar, bir ücra sınır boyunda savaş uçaklarıyla paramparça edilmiş, adı “kaçakçı”ya çıkmış yoksul Kürt çocukları...
Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da, yüreğimizin orta yerinde patlatılmış bombalarla bizden koparılmış kardeşlerimiz...
Yıkılan kentler, yasaklanmış grevler...
OHAL’li zamanlarda gasbedilmiş değerlerimiz...
Kayyımlarla geçersizleştirilmiş seçme-seçilme hakkımız...
Bırakın yoksulluğu, açlığın sınır boylarına savrulmuş milyonları, ülkenin sınır ötelerinde aranmakta olan karşılıksız hayallerle, savaş ve ölüm hamasetiyle avutmaya, oyalamaya çalışan tekçi bir iktidar...
Kâr ve rantın o had hukuk bilmez şirretliğiyle nefes borularımızı betonla tıkayan; kentleri yaşam alanı olmaktan çıkarıp hiç bitmeyen inşaat alanlarına çeviren; ölüme, harabeye, felakete ‘kanal’ açmakta ısrarlı bir ‘hafriyat’ rejimi...
Neler neler daha...
‘Eski’ dediğimiz yıllar, bütün bu saydığımız gerçekliklerle birlikte keskin bir kılıç gibi tepemizdedir!
2020’nin ‘yeni’ olup olamayacağı, tepemizdeki bu ‘eski’nin kılıcına boynumuzu uzatıp uzatmamakla ilgili bir şeydir işte...
***
‘Yeni’ ise ulaşılmak istenen, direnmek, mücadele etmek esastır.
İnsan, ancak direnerek kendisini ve geleceğini yenileyebilir.
Bu uğurda hiç bir şey, hiç bir ses boşa gitmez. Tarihin, çoğu zaman farkında olamadığımız, hesaba katmadığımız öyle derin bir hafızası var ki... Kaydettiği her şey, hiç ummadığımız zamanda çalar kapımızı, hatırlatır kendisini. “Bir şey değişmiyor, boşuna uğraşıyoruz” demeyelim. Hiç bitmeyecek sandığımız karanlık süreçler, gelip geçecek ‘an'lardır sadece. Yeter ki direnelim; geleceğe dair umudumuzu 'an'ların gürültüsü boğmasın...
Bize yapılanları, bizden koparılanları, yitirdiğimiz can yoldaşlarımıza olan borcumuzu, verdiğimiz sözleri unutmayacaksak, direneceksek eğer:
Yeni yılımız kutlu olsun!
Sersala me pîroz be!
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16