30 Aralık 2019 00:30

AKP’de ‘halka sorma’ korkusu ‘sistem’ savunusuna dönüştü   

Rabia işareti yapan Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: AA

Paylaş

2019 biterken Türkiye’nin gündemi yoğun.

Libya’ya asker göndermek için düğmeye basılması ile Kanal İstanbul tartışması birbirine karışırken, araya motorundan boyasına her şeyi İtalya’da yapılan, “yerli ve milli otomobil” TOGG’un prototipi Gebze’de yapılan şov’la tanıtılması girdi. Ama otomobil-şov’un arkasından yapılan mitingde Erdoğan, “Kanal İstanbul” dedikleri “Çılgın Proje”de işi “İsteseniz de istemeseniz de yapılacak”a kadar götürdü.

Bunu, kendisi ve yandaşları “Artık tartışma bitmiştir” işareti, bir “kararlılık gösterisi” olarak propaganda ediyorlar. Ama az çok seçimlerin bir kıymetinin olduğu ülkelerde gücü elinde bulunduran iktidar sahiplerinin muhalefet edenlere karşı, halkın ne dediğini de umursamayarak, “İsteseniz de istemesiniz de yapılacak” diye meydan okuması elbette ki, bırakalım az çok demokratikliği, hiçbir demokratik yaklaşımla bağdaşmaz.

Çünkü, bugün Kanal İstanbul’a “evet” diyenler ve “hayır” diyenlerin oranı konusunda kesin bir şey söylenemezse de bunu belirlemek için, muhalefetten gelen “Buyrun halka soralım” diyenlere verilen yanıt, “halka sormayı” tümden reddetmeye kadar geldi.

AKP’NİN SİSTEMİNDE ‘HALKA SORMA’ DİYE BİR ŞEY YOK!

AKP’nin önemli isimlerinden Naci Bostancı, önceki gün yaptığı açıklamada; “Öyle bir gündemimiz yok. ‘Büyük projeleri halka soralım’ diye bir şey olmaz. Bizim sistem yapımız bu şekilde değil. Hükümetler yapar, hesabını da halka verir” diyerek, “halka sormayı sistem meselesi”ne bağladı; böylece de sistemlerinde “halka sorma” diye bir şeyin olmadığını da itiraf etmiş oldu.

Elbette burada herkesin aklına, “AKP önceki yıllarda halka sormadı mı (referandumlar yapmadı mı) sorusu geldi. Ama AKP için bu sorunun yanıtı hazırdır. Ve bu yanıt da büyük olasılıkla; “Onlar 2016 Nisanı’nda, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçmeden önceki sistemin işleriydi. Bugün artık halka sormak gereksizdir. Halk tek adam sistemine evet diyerek bizim yapacaklarımız konusunda bize yetki vermiştir. Artık niye halka soralım” biçiminde olacaktır!

AKP’nin yakın zamana kadar en dokunulmaz, en kutsal değer olarak gördüğü “milli irade”den korkmasının nedeni ise artık, halkın serbest iradesine dayanan bir seçimi kazanma niteliğini kaybetmiş olmasıdır! Dahası, yerel seçimde ve sonrasında AKP’nin artık seçim kazanmasının ne kadar zor olduğunun açıkça görülür hale gelmesi, AKP’yi “önemli konularda halka sorma”yı ilkesel olarak reddedecek bir çizgiye kadar itmiştir.

Öyle görüyor ki, AKP iktidarı artık herhangi bir önemli konuda halk iradesine başvurmaktan korkar olmuştur. Bu korku öyle ileri boyuttadır ki, “halka sormamayı” bir sistem meselesi, kendi “tek parti tek adam” sistemlerin bir özelliği olarak tarif (itiraf de denebilir) etmeye kadar varmıştır.

LİBYA’YA ASKER GÖNDERME ACELECİLİĞİ DE AYNI KORKUDAN

Libya’ya asker gönderme de bir başka bir dayatma olarak gündeme getirildi.

Bugünlerde, Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile yapılan anlaşmaya dayanılarak, Libya’ya asker göndermek için hemen harekete geçildiğine tanık oluyoruz. Öyle ki, Meclis’in 7 Ocak’ta yapılacak olan olağan toplantısı beklenmeden 2 Ocak Perşembe günü Meclis’in olağanüstü olarak toplanacağı belirtiliyor. Meclisin bu toplantısında, Cumhurbaşkanına yabancı ülkelere asker gönderme yetkisi veren “tezkere” tartışılıp karara bağlanacak.

Bugünkü bileşimi dikkate alındığında bu “tezkere”nin AKP-MHP oylarıyla geçmesi kesin gibi görülüyor.

İyi Parti de malum genlerinin baskısıyla AKP-MHP ittifakının peşine takılıp takılmayacağını iki gün sonra görmüş olacağız.

Elbette burada en önemli sorun Libya’ya asker göndermesi için AKP-MHP ittifakının girişim yapmış olması ve bu girişimle de Türkiye’nin başına Suriye’den bile büyük belaların açılacak olmasıdır.

Ama aynı zamanda diğer önemli şey ise Hükümetin, Kanal İstanbul konusunda olduğu gibi burada da halkın Libya’ya asker göndermeye karşı olduğunun açığa çıkmasından korkmasıdır. Bu yüzden Hükümet, konunun tartışılmaya açılıp halkın tepkisini gösterecek işaretler ortaya çıkmadan, tezkereyi çıkarıp asker göndermeye başlamak istemektedir.

Çünkü sınır ötesine askeri harekatlar, son “Barış Pınarı” harekatında daha açıkça görüldüğü gibi artık halkın kafasını karıştıran bir heyecan uyandırmamakta, yani eskisi gibi prim yapmamaktadır.

Libya’ya asker göndermeyi bir an önce gerçekleştirerek, Libya’da olup biteceklerin medya üstünden köpürtülerek gereken heyecanı yaratmasını ummaktadırlar. Bu yüzden de acele edilmektedir.

Kısacası Libya’ya asker gönderilmesinde bu derece acele edilmesinin arkasında, tartışmanın “halka sorma” ve buna yanıt anlamına gelebilecek tepkilerin ortaya çıkması korkusundan olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ama bütün bunların ötesinde Suriye politikasında nasıl bir batağa saplanıldığını gören her siyasi partiden aklı karışmamış vatandaşların Libya’da Suriye’den de beter belaların olduğu bir ülkeye çocuklarının gönderilmesini istemeyeceği de besbellidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa