Libya'ya gidecek askerler kimin çıkarlarını koruyacak?
Fotoğraf: Abdul-Jawad Elhusuni/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)
Libya'ya asker gönderme tezkeresi, beklendiği gibi Mecliste AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi.
Bu tezkere konusunun nasıl gündeme geldiği biliniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Libya’daki iç savaşın taraflarında biri olan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) lideri Sarrac arasında ‘Deniz Yetki Alanları Mutabakatı’ ve ‘Askeri Güvenlik ve İşbirliği Mutabakatı’ adı altında iki anlaşma yapılmıştı. Bu anlaşmalar yapıldıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, UMH’nin istemesi halinde Libya’ya asker gönderilebileceğini söylemiş ve çok geçmeden bu talep gelmişti. Yani asker gönderme konusu bu mutabakatlardan sonra gündeme getirilmiş olsa da pazarlığının çok daha önceden yapıldığı anlaşılıyor.
Erdoğan iktidarının anlaşma imzaladığı UMH her ne kadar Birleşmiş Milletler tarafından Libya’nın meşru temsilcisi gibi görünse de ülkenin sadece Trablus ve çevresindeki yüzde 6-8’lik bölümünü elinde bulunduruyor. Karşısında ise, Halife Hafter’in liderliğini yaptığı Libya Ulusal Ordusu (LUO) ordusu bulunuyor-ki, Hafter güçleri ülkenin yüzde 70’inden fazlasını denetliyor ve önemli bir uluslararası desteğe sahip bulunuyor.
Böylesi bir tabloda Erdoğan iktidarı Libya’ya asker göndererek zor durumda olan UMH’yi kurtarmayı amaçlıyor. Çünkü Sarrac ile yapılan anlaşmaların geçerli olabilmesi için UMH’nin ayakta kalması gerekiyor. Bu nedenle de Libya’ya asker gönderilmesini “milli çıkarların korunması” biçiminde açıklıyor. Böylece iktidar ve destekçilerinin yaptığı propagandaya göre, Libya’ya gidecek askerler Sarrac için savaşırken milli çıkarlarımızı savunmuş olacak!
Görüldüğü gibi adına ne denirse densin Libya’ya asker gönderilmesi kararı ile Türkiye Libya’daki iç savaşın taraflarından biri haline geliyor/getiriliyor!
Ancak mesele Libya’dan da ibaret değil. Son yıllarda Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımı mücadelesi gittikçe kızışıyor. Çünkü Doğu Akdeniz’den çıkarılacak gazın Avrupa’ya taşınması, ABD ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesinin bakımından büyük önem taşıyor-ki, hatırlanırsa ABD geçtiğimiz günlerde Rus gazının AB ülkelerine taşınmasını amaçlayan Kuzey Akımı-2 projesine yaptırım kararı almıştı. Öte yandan Libya’da Hafter’i destekleyen Rusya da bu paylaşım mücadelesinde kendi elini güçlendirmeye çalışıyor.
Elbette diğer bölge ülkeleri gibi Türkiye’deki iktidar bu paylaşım mücadelesinin dışında kalmak istemiyor.
İktidar ve destekçileri, Libya ve Doğu Akdeniz’deki paylaşım mücadelesi konusunda şu argümanı tartışılmaz bir doğru gibi sunuyor: Mısır, İsrail, Yunanistan yani bütün bölge ülkeleri kendi çıkarları için anlaşmalar yapıyor. Türkiye bunlara seyirci mi kalsın? Biz de kendi çıkarlarımız korumayalım mı?
İlk bakışta bu argüman oldukça ikna edici görünüyor.
Ancak “milli çıkar “adına sürdürülen politikanın üstünü kazıdığınızda gerçek karşınıza çıkıyor: Milli çıkar denilen şey, ülkedeki iktidarın ve sözcülüğünü yaptığı tekelci burjuva gericiliğin yayılmacı emellerinden başka bir şey değil.
Mesela Libya’ya asker gönderilmesini şartlı desteklediğini açıklayan Perinçek, Erdoğan iktidarının Libya’ya asker gönderirken Rusya ile de anlaşmasını istiyor. Rusya, tıpkı Suriye’de nasıl Esad yönetimini desteklemekten vazgeçmeden Türkiye’deki iktidarın Suriye’deki müdahale girişimlerini kendi çıkarları için kullanmaya çalıştıysa aynısını Libya’da da yapabilir. Erdoğan iktidarının Libya’ya müdahale hevesini ABD’nin Doğu Akdeniz’deki hesaplarını bozmak için kullanabilir. Ya da ABD, kendi çıkarları için Türkiye ve diğer ülkeler arasındaki gerilimi tırmandırıcı hamleler yapabilir.
Burada sorulması gereken soru şudur: Pay kapmak adına ülkenin şu ya da bu biçimde emperyalistler arasındaki paylaşım mücadelesinin taşeronu haline getirilmesi milli çıkar mı?
Elbette değil. Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Libya’da emperyalistler arasındaki paylaşım mücadelesinin içine sokulmasının milli çıkarlarla bir ilgisi yoktur. Erdoğan iktidarının peşinde koştuğu şey, temsilciliğini yaptığı tekelci burjuva gericiliğin buradaki paylaşım mücadelesinden pay almasını sağlamaya çalışmaktır. Tıpkı Mısır, İsrail ve Yunanistan’daki burjuva gericiliklerin yaptığı gibi…
Sadece Türkiye’deki değil, mesela Yunanistan’daki burjuva gericilik de ülke çıkarları adına Türkiye ile gerilimi tırmandırıcı politikalar izliyor. Ancak emperyalistler ve burjuva gericilikler olduğu sürece Doğu Akdeniz’deki paylaşım nasıl olursa olsun kazanan halklar olmayacaktır.
Bugün Irak dünyanın en fazla petrol satan ülkelerinden biri konumunda bulunuyor. Ancak bu enerji kaynakları emperyalist tekeller ve işbirlikçileri tarafından işlendiği için en temel hizmetleri alamaz, ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelen halk ayaklanma noktasına gelmiştir.
Özetle emperyalistler ve işbirlikçi burjuva güçler kaynakları yağmalayıp zenginlikleri paylaşmakta; bu paylaşımdan halkların payına ise; düşmanlık, savaş ölüm, göç ve yoksulluk düşmektedir.
Sonuç olarak, emperyalist paylaşıma ve bölge ülkeleri arasında gerilim ve düşmanlığın tırmandırılmasına karşı tutum almanın ilk adımı başka ülkelere silah ve asker gönderilmesine karşı çıkmak olmalıdır. Libya’ya asker gönderilmesine ‘evet’ demek, tekelci burjuvazinin çıkarları temelinde ülkenin emperyalistler ve bölge gericilikleri arasındaki gerilim ve çatışmanın içine sürüklenmesi ‘evet’ demektir.
Bu gerici politikaya karşı halkların izlemesi gereken yolu geçtiğimiz günlerde Emek Partisi ve Yunanistan’dan ‘Yeni Sol Akım’ın (NAR) yaptığı ortak açıklama çok iyi özetliyor:“İki ülke halklarının paylaşamayacakları hiçbir şey yoktur. Emperyalizmin, sermayenin ve uluslararası tekellerin çıkarlarıyla halkların çıkarları bir değildir. Onlar emekçilerin sömürülmesini, demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasını, toplumsal ihtiyaçlara değil devasa silahlanma programlarına yatırımlar yapılmasını ve milliyetçi gericiliğin güçlendirilmesini hedeflemektedirler. Savaş bütün halklara ancak yıkım getirir. İki ülke emekçileri olarak böyle bir tehlikenin önüne geçmemiz gerekmektedir. Savaşçı politikalara, söylemlere, milliyetçi tutumlara ve yayılmacı politikalara karşı cevabımız bölge, Türkiye ve Yunanistan halklarının ve emekçilerinin ortak mücadelesi ve enternasyonal dayanışmasıdır"
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34