Sait Faik onlara kahve bile ısmarlamazdı
Fotoğraf: https://www.darussafaka.org'dan alınmıştır
1956 yılı da sandığımız kadar sakin ve sükunet içinde geçmedi edebiyatımız için. O yıl “Sait Faik Hikâye Armağanı”nı Haney Yaşamalı adlı kitabıyla Tahsin Yücel almıştı.
Çiçeği burnunda dergilerimizden “a”, bu olayı bir soruşturmayla sayfalarında görmek için kolları sıvadı. Bana kalırsa, 50 Kuşağı edebiyatçılarından Tahsin Yücel’in o kuşağa bir türlü dahil olamaması, edilememesi konuşulabilir, bir de Hilmi Yavuz’un “a Dergisi” ile “Mavi” arasında gidiş gelişi dikkate değerdir. Bununla beraber ayrı bir değer ve bütünlük oluşturmuştur 50 Kuşağı. Edebiyatımızda varlığı ve nedenleri sürmektedir ne güzel.
1955-1959 yılları arasında “Sait Faik Hikâye Armağanı”nı, “Varlık Dergisi” üstlendi ve bir seçiciler kuruluyla devam ettirdi. Ne var ki ödülleri tartışmak ve eleştirmek bizim edebiyatımızın aletli jimnastiği gibidir, nerede kimin başına iş açacağı belli olmaz. Yaşar Nabi’nin bu işten sıdkı sıyrılıp çekilince 1964 yılına kadar ödül verilemedi. Dürüşşafaka Cemiyetini, oğlu Sait Faik’in kitaplarının basımıyla görevlendiren anne Makbule Hanım, ödülü devam ettirme işini de cemiyete havale etti. 1964 yılında Refik Halid Karay, Sabri Esat Siyavuşgil, Behçet Necatigil, Haldun Taner ve Memet Fuad’dan yeni bir kurul oluşturuldu. Bu kurul zamanla değişti, istifalar, ayrılmalar, küsmeler, eklenmelerle sürdürdü kendini. 1981 ve 1982 yıllarında da verilmedi. Sonrasında çok yetenekli ve genç yazarlarımızın da aralarında bulunduğu arkadaşlarımız da bu ödülü alanlar arasına girdi, evet.
“Sait Faik Hikâye Armağanı” düzenlenmeye başladığı 1955 yılından beri her zaman gündem oldu. Öyle ya, zamanın ve hatta şimdinin bile en büyük edebiyat ödüllerinden biri, elbette tartışılacak.
Yukarıda görüldüğü ve farklı alanlarda incelendiğinde karşılaşılabileceği gibi ödül komitelerini ya tamamıyla ya da ağırlıklı olarak erkeklerin oluşturması bizde bir ata sporu olarak devam ediyor. Şimdiki zamanda Jale Parla ile Nursel Duruel’in varlığı, “Sait Faik Hikâye Armağanı” jürisindeki kadın temsiliyeti açısından önemlidir.
Her şey bir yana, Leyla Erbil’i bu toplamda çok önemsiyorum. 1969 yılında Faik Baysal Sancı Meydanı, Orhan Kemal de Önce Ekmek kitaplarıyla bu yarışmada birinciliği paylaşan yazarlar arasındaydı. Leyla Erbil de Gecede adlı hikâye kitabıyla bu yarışmaya katılmış ancak, sonuç alamamıştı.
Leyla Erbil, bir önceki kitabı Hallaç’ı yarışmaya sokmamıştı çünkü jüride yer alan kişilerin birikimi güven vermiyordu kendisine ve sessiz bir protestoda bulunuyordu kitabını yarışmadan en azından o yıl uzak tutarak...
1969 yılı “Sait Faik Hikâye Armağanı” seçici kurulunu nasıl değerlendirdiği sorulduğunda edebiyat tarihimizde çok az rastlanan bu ağır cümlelerle onları topa tuttu Leyla Eril: “Yargıcılar Kurulu’nun yeterlilikle ilgisi yok elbette. Kırk yıl Memurîn Kanunu’na göre yaşamış, olaylara, çevrelerinde olup bitene karışmamış –Sartre’in düşündüğünce– boyun eğmelerinin karşılığını emeklilik maaşıyla alacakları günlerin düşüyle uslu uslu oturan öğretmenler –birkaçı dışında– topluluğundan kurulu bir jüri bu. Bunların benim gibi toplumda yapay, yalan olan her şeyi reddeden, böyle bir toplumdan gelecek şan ve şereften uzak duran bir sanatçıyı tutmamaları olağan. Ben onlara biraz da kendi yapaylıklarını, eksikliklerini anlattığım için sevmezler beni. Üstelik “Bırakın bu bilmem kimin istismarcısını” diyecek karalamacılar da çıkar içlerinden. “Çekmece” adlı öykümde klişelediğim babamdır. “Tanrı”da da bir deli kadın. Sömürücülükten ne anlıyorlar bu beyler!”
Kendisinin değilse bile Selim İleri’nin o yıl ödülü alması gerektiğini savunan Leyla Erbil, jürinin Bekir Yıldız ve Orhan Kemal sevmesini anlayabildiğini ama Selim İleri’yi yeni ve olumlu bulduğunu belirtiyordu. Ki Selim İleri o yıl, Cumartesi Yalnızlığı kitabıyla ödüle katılmıştı…
Faik Baysal’ın Tahir Alangu’nun hoşuna giden ağır başlı bir memur arkadaşı olduğunu vurgulayan Leyla Erbil, jüri üyelerinin gelen bütün kitapları okuduğuna da inanmadığını dile getiriyor ve devamında “Türkiye’nin bütün kurumları gibi yozlaşmış, çürümüş bir topluluktur bu. İstifa etmeleri en uygun davranış olur. Size açıkça, inanarak söylüyorum: Sait Faik, birkaçı dışında, ne bazı jüri üyelerine ne de onların para dağıttığı yazarlara birer kahve bile ısmarlamazdı” diye bitiriyordu sözünü.
Neyse ki yazın hayatımızda sözünü bu kadar açık ve korkusuzca söyleyen yazarlarımızın olması geleceğimiz ve edebi ahlakımız açısından hepimize ciddi sorumluluklar veriyor.
Katıldığımız ya da katılmaktan imtina ettiğimiz yarışmalar için de geçerli bu durum, jürisinde yer aldığımız yarışmalar için de… Leyla Erbil hepimiz adına edebiyat tarihine not düşerken, Memûrin Kanunu’na göre bir anlamda nüfustan düşmüş, sütten kesilmiş edebiyatçılar için ne söylememiz gerektiğini 60 yıldan uzun bir zamandan beri gösteriyor bize.
Seviyoruz kendisini…
- Öteki-Siz 16 Ekim 2021 23:30
- Yazılıkaya Şiir Yaprağı 09 Ekim 2021 23:41
- Ayışığı şiir ve yaşam ısrarı 03 Ekim 2021 00:18
- Basın tarihimizden bir cimrilik hikayesi 26 Eylül 2021 00:09
- Pencere ya da penceye 19 Eylül 2021 00:05
- Suzy Storck ile kanat hareketleri 11 Eylül 2021 23:40
- Yanlış kokan dizeler 05 Eylül 2021 00:28
- Doğan Ergül’e mektup 31 Temmuz 2021 23:41
- Ahmed Arif’in saklı kitabı 17 Temmuz 2021 23:44
- Kutlu Adalı’ya mektup 10 Temmuz 2021 23:59
- Dönemeç’teki tanıdık insanlar 27 Haziran 2021 00:20
- Sennur’a durum mektubu 13 Haziran 2021 00:16